- 509 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRİ NEREYE KOYSAK
Tarihi seyri içerisinde şair, bizde, Tanrı tarafından kutlanmış kişi. Şiir kutsal bilinegelmiştir. Her devirde şair ve şiir toplumumuzdan saygı görmüş. Hanlar’ın,Hakanlar’ın, Padişahlar’ın koruma ve muhabbetlerine mazhar oldukları gibi, halk tarafından da sevgiyle kucaklanmışlardır. Halk ’şair’sözünde daima hikmet aramış, şairi yüceler katında, gaiplerle ilgi kuran, üstün insan olarak vasıflandırmıştır. Şairler de bu durumun farkında olup, toplumlarıyla gerekli sevgi bağını kurmayı başarmışlardır.
Şair, bir misyonu-özelliği olan insandır. O dağarcığında söylenecek söz taşır. Bu özelliği ile çağının bir tür aynasıdır. Bu özellikle, bizim kültürümüzde böyledir. Şair ruhu pervasızdır ve hürriyete-özgürlüğe aşıktır. Önüne setler çekilmeye gelmez! O ancak engin-uçsuz bir iklimde safa-mutluluk bulacak psikolojik-ruhi iştihaya sahiptir. Doğal olarakta böyle olmalıdır ki, gönüllere ılık ılık akmayı başarabilsin.
Şair, yalnızlıkta, şiir sonsuzlukta neşesini bulur. Şair elemli tutkuların ve trajedinin adamıdır. Izdırabından kurtulmak için , bir ömür ızdırabıyla yanar ve derinleşir. Bu ızdıraptır ki o’na yüksek perdeden sesler çıkarma ödülünü verir. Hızını,geleneklerden beslenmekle birlik,yaşadığı çağ ve toplumundan alır.
Şair önce kendi milletinin-toplumunun dilini konuşur. Zevkini tadar, elemini, ızdırabını duyar. Önce kendi toplumundan aldığı değerlerle zırhını veya kozasını örer. İlk oluş dönemi bu koza içinde gerçekleşir. Bu nedenle askariden öncelikle dili nedeniyle ve yaşadığı coğrafyası nedeniyle milli olmak borcunda-durumundadır.Bu oluş borcunu tamamladıktan sonra, kozasını aralayarak evrensel olana ulaşır. Milli olamadan evrensel olmayı iddia etmek, belkide en son şairlerin kulağına ulaşacak boş sözdür. Zira her dalda olduğu gibi,mes’uliyet-yükümlülük, mensubiyetle başlar. Şair önce kendi toplumunun ve coğrafyasının mensubu-bireyi olduğunu unutmaz-unutamaz. Şair anlamlı gurur sahibidir. O en çok ihtiyaçlı ama,en az muhtaç olandır. Sevgiye ihtiyaçlıdır, sevgi dağıtır. Övgüye ihtiyaçlıdır, övgü dağıtır,bazende kendini dağıtır ! O sesine karşılık bulamadığında, kendisine bile alkış tutup mutlu olmasını bilen adamdır. O sonsuza aşık tekmil bir süvaridir. Kendince aydınlık bir yol üzerindedir. Ruhunu dur durak bilmeden kamçılar. İşte bu yolculuk anında, neler görüp ve işlemişse, onları benliğinde yoğurup, beyin cıdarlarını zorlayarak, malzemesi yoğunlaştığında, likit hale geldiğinde,kelime kelime salar arzın boşluğuna...Bunlar, nektar-Balözü gibi damıtılmış usarelerdir. Ve herhangi bir söz olmaktan çıkarlar.
Şair,titiz bir dilcidir. Olmalıdır...Diline ait soylu kelimelerden bir ajandası daima bulunur. Aşk, sevda, sevinç ve niceleri...Bunun yanında, bulduğu, yeni imaj ve imkanlarla-olanaklarla da,bir dil yenileyicisidir. Şair bu titizliği göstermediği takdirde şiirin intihar edeceğini,dilin iğdiş olacağını,hülasa,hayatın,duygunun,mananın,öleceğini bilir.
Günümüzde,şairde,şiirde,mevcut kültür değişmeleri sonucu,bir takım özelliklerini kaybederken,bir takım yeni özelliklerde kazanmıştır. Toplumla şiirin arası gerçek anlamda biraz açıktır. Toplumumuz,şu cu,bu cu olduğu kadar, şiirci değildir maalesef.
Görmek,duymak,düşünmek,bu anlamda toplumumuz şiir adına kaba bir duygusuzluk içerisindedir.
Çağlar değişse de,yaşayan,bu nedenle de duyan-hisseden insanlar daima varolacaktır.Güzel ve çirkin belki kılık değiştirir,ama kalıcıdır.Bunlar kalıcı oldukça da,his-duygu aleminin sultanı olan şair,güzeli övecek ve çirkini yerecektir.Sevmenin ve yermenin son bulacağı bir çağ olmayacaktır.Her şeyi,ama,her şeyi sevgiye bağlamak yine de şairin ve şiirin asli görevi ve amacı olmalıdır,bence.
YORUMLAR
Edebiyat kökünü edepten almıştır, Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terimdir.
ilim meclislerinde aradım, kıldım talep,
ilim geride kaldı ille edep ille edep
Bu sözler gösteriyorki herşeyde olduğu gibi şiirdede edebin ne kadar önemli olduğunu ve hatta şiirlerimizi de içine alan Edebiyat denen sanata adını verecek kadar bile daha da önemli olduğunu göstermeye yetiyor ve şiirlerle de ne kadar iç içe olduğunu...
O zaman şiirde edep varsa üslupta olmalı ve belirli kuralları da olmalı, şiirler sadece duygusal baabında ki hislerini açığa çıkartmanın yanısıra da mj içeriğide taşımalı çünkü usta bir şair topluma mal olmuş kişilerdir ve seslerini en çok duyuran kişilerdir o zaman şairin bir görevde sadece şiir yazmak değil toplumunda sesi olabilmelidir örneğin eski yazarlarımızdan, İslamcı şair olarak tanınan, başta İstanbul’da olmak üzere çeşitli şehir ve ülkelerin geri kalmışlığını, çaresizliğini, aydınların yabancı amacını anlatan Mehmet Akif Ersoy’un Safahat (Safhalar) adlı şiir kitabı hem aydınlar hem de geniş halk yığınları üzerinde büyük etki yapmıştır. Gerek Mehmet Akif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmalığı ve Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır. Yahya Kemal Beyatlı sadece bir şair olarak değil, medeniyet ve kültür araştırıcılığı, çok çeşitli fikri ve edebi zenginlikleri şahsında toplamış, sohbetleri ile çığır açmış bir edebiyatçı olarak da tanınır. yani şiir sadece yazmak ve okumak için değil yazılanlrın zengin bir içeriğe de sahip olmakla beraber yeni bir çığırın başlangıcınada imza atan kişi de demektir...
Ve kalemini özgürce dans ettirbilendir duygularıyla kalemi arasına kimse girmemeli .Edep olduğu sürecede, özgür bırakılmalılar diye de düşünüyorum. Eskiden bu böyle değildi ama neyse ki şimdi çıkan bazı yasalarla bunlar da yavaş yavaş ortadan kalkacağa benziyort dilerimde kalkar ksaleme yasak konamaz çünkü.. tşk ler can arkadaşım böyle bir konuya temas edip bizlerede bunları yazmamıza vesile olduğun için. yüreğine emeğine sağlık.. Saygılarımla.
Not: Bana yorum yaparmısın dedin bende yaptım anında yapamamamın sebebi işte bundandı öyle tam okumadan alel acele geçiştirmek istemediğimden di yoksa yazıların olsun şiirlerin olsun okunmadan atlanılacak ,yorumlanmayacak değersizlikte değil ,değil ki bak bana neleri yazmama vesile oldun ve sanırım benim yorumum senin yazını da geçti gibi ya hadi hayırlısı artık yazdım bir kere silemem de :))
kardelenim tarafından 4/13/2008 8:52:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Cemil Meriç;" bir ülkede şair sayısı arttıysa, düşünce ölmüştür" der. Buna ne kadar katılırsınız bilmem.
Yazının başlarında şöyle bir anekdot aradım ama bulamadım:eskiden bir kişinin şair olması rüyasında bir piri görüp onun elinden aşkı içmesiyle olurmuş. Bu nedenle halkımız pirin elinden aşkı içen ve ertesi günü dili söylemeye başlayan şaire saygı duyarmış.
Güzel yazınız için kutladım sizi.
Şiir ve Şair adına konuşulması gereken nötr gereklilikti,ancak şair şiirle beraber daima ikinci planda kalmıştır .Bu son 40 yılda daha da belirgin gözlenmektedir .Çünkü Milli-Ahlaki-Etik değerler de taşlar yerinden oynamış şiir ilgi-bilgi alanı olmaktan soyutlandırılmıştır.Oysa ki Ulusları dahi Ulus yapan Şairler ve Şiirler Bulunduğu bilinmekle beraber hatırlatmayı da görev saymam lazım...Pablo NERUDA-Oze ASİSYON-MANES vs.ilk aklıma gelenler ŞİLİ-ARJANTİN Latin AMERK.da bir çok Devletlerin yapılanmasını sağlayan Ulusalcı şairlerden....mamafi bizde de Mehmet AKİF-Nazım-Sabahattin ALİ gibi daha bir çok isim sayabiliriz...Ulus-Millet-Bütünlük-Barış vaki ise o Ülke bu bağlamda Şairine-Şiirine çok şey borçludur.Bu hassas konu hakkında sayfalar yazılabilir ancak yorum niteliğinde de sıkıcı olmaktan kaçınmalıyım diye düşünüyorum.Kaleminiz baki olsun.
Atiye DANIŞ tarafından 4/11/2008 10:18:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
O asil yüreğinizin şairlere verdiği değeri bu denli mükemmel kaleme almanız, beni duygulandırdı. İçeriğinde kendime de pay çıkardım efendim. Göz yaşlarım durmak bilmiyor. Çok duygulandım... Saygımla efendim... Binlerce kez... Sağlıkla , saygıyla kalın hep...
babidim tarafından 4/11/2008 10:07:12 PM zamanında düzenlenmiştir.