- 7298 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
İşçi mi? Usta mı? Sanatkâr mısın?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İşçi mi? Usta mı? Sanatkâr mısın?
Elleriyle çalışan adam işçi, elleri ve kafasıyla çalışan adam usta, elleri, kafası ve kalbiyle birlikte çalışan adam ise sanatkârdır.
Yaptığı işe kollarıyla, aklını, bir de yüreğini katabilenlerin eseridir, Sanat…
Goethe bireydeki doğal yapının açılıp gelişmesi için “en değerli kişilik eğitimi” yolunun sanat olduğunu vurgular. O’na göre çok yönlü eğitim, kişiliğin bütünlüğünü kapsayabilecektir.
Misafir ağırlamadaki incelik, yaşam tarzındaki estetik ve plan, çocuk eğitimindeki ’Celâl -Cemâl’ dengesi, konuşmasındaki nezaket, halindeki tavır, duygularındaki dinginlik, eserine bütünüyle konsantre olup titiz bir disiplinle çalışanlar sanatkârdır.
Yöneticinin idaresinde, hocanın cemaatinde, bahçıvanın bahçesinde, memurun evraklarında, öğretmenin talebesinde, doktorun hastasında, yazarın yazılarında, şairin şiirlerinde, aşçının yemeğinde, fırıncının ekmeğinde, mimarın inşaatında, dokumacının tezgâhında, Kari’nin Kur’an tilavetinde, kulun namazında, müezzinin ezanında, ressamın tuvalinde, neyzenin ney dinletisinde, annenin yavrusunda, babanın yuvasında, askerin kışlasında, polisin karakolunda, terzinin dikişlerinde, hangi meslek ve meşguliyette olursa olsun kol, akıl ve kalp üçlüsünü birleştirebilen gönül erleri, topluma kalıcı izler bırakacaklardır.
Sanat sabır işidir. Çünkü belirli bir eğitim, intizam, disiplin, titiz bir çalışma ister.
Sanatkârların ellerinde her şey güzelleşir. Arızalılar tamir olur, kırıklar onarılır, sökükler dikilir, dostluklar ebedileşir. Evleri gül bahçesi gibidir, evlatları kâmil yetişir, sofraları neşe ve muhabbet demleridir, yemekleri şifa kaynağıdır.
Her bir sanat bizi Allah’ü Teâlâ’ya ulaştıran bir köprü misali... Fırıncı ekmeğini pişirirken, bir Mürşid-i Kâmil’in tasavvuf yolundaki saliki, hangi merhalelerden geçirerek eğittiğinin sırrına erer. Tefekkür denizinde yüzmeyi başarabilen nice mütefekkirler, icra ettikleri sanatlarında, Mevla’ya giden yolun ve O’nun {C.C.}, insanı nasıl kemalata eriştirdiğinin hikmetlerini çözerler.
Sanat her insanın içinde işlenmeyi bekleyen bir tohum gibi, zira onu besleyip büyütebilenler sanatkârlığa adım adım yaklaşıyor. Bu sebepten olsa gerek, kendini geliştiren insanlar, daha güzel ve hassas bir yaşantı içindeler.
Hayat, sanatkâr bir bakış ile anlam kazanır ve onu daha yücelerden seyran etmek nasip olur.
Akıl ve sanat bırakılıp para ve menfaatler arttığından olsa gerek, gitgide robotlaşıyoruz sanki… Sevgiyi ve aşkı mesleklerimize katmayı unuttuk mu ne? Evet, zenginledik lakin iyice yalnızlaştık, iyice duyarsızlaştık, iyice toplumdan koptuk. Dayanıksız çabuk bozulan mallar ürettik.
Yaptığımız hizmet ile dua almak, bir zamanlar menfaatten daha önemliydi. Tanıdığım bir Doktor Hanım, Cuma günleri hastalarından aldığı parayı, annesinin hayrı için hibe edeceği yerlerde sarf ederdi. Eğer o gün muayenehanesine denk geldi iseniz ve gerçekten maddi durumunuz yetersizse, (o dua için) sizden düşük bir ücret alması yeterliydi. Aynı yıl başka bir doktor hanım ise azarladığı hastasını gözyaşları ile koridorda öylece bırakıp gidebiliyordu. İkisi de doktordu; birisi yaptığı işe yüreğini de ekliyor, diğeri sadece aklıyla icra ediyordu.
Sanatı para derdiyle yapanlar sanatlarının hakkını ve saygınlığını ayaklar altına düşürenlerdir. Hakiki sanatçı önce eserini en mükemmil tarzda üretme derdindedir. Belki de bundandır birçok hakiki sanatçının değeri ve eserlerinin kıymeti o ölünce anlaşılır. Hâlbuki yaşarken çok zor şartlarda hayatlarını idame ettirenler vardı içlerinde… Tarih bunun misalleriyle doludur.
Sanatçılar ilahi yardımla beslenirler. Bir eser ortaya koymak isteyen sanatkârlara, kâinatın manevi yardımcıları desteklerini esirgemezler.
Sanat ciddi bir çalışma, disiplin, emek isteyen bir sorumluluktur; ne yenilgide ümitsizliği, ne de zaferde şımarıklığı kaldırmaz. Sanat yolunda ayağına takılan ve önüne çıkan engellerde yılmayıp hedefine adım adım yürüyenler, kıymetli eserlere imzalarını atanlardır.
Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der.
Sanat doğanın içinde saklıdır, sanatkârın bakışıyla bu gizemler resimlere yansır, kelimelere dökülür, hatıralara nakşedilir. Anılar, düşünceler, fikirler sanatçının elinde ölümsüzleşir.
Allahü Teâlâ sanatını her dem yeniden icra eder, sanatçı ise o demleri kayıt altına alır ve unutulmamasını sağlar. Bu; bazen ressamın bir doğa resminde, bir şairin duygu yoğunluğundaki şiirinde, fikir sancısı çeken bir yazarın kelimelerinde, yaşanmış bir hayatın günlük sayfalarındaki satır aralarındadır. Aklı, kolu ve yüreğiyle her kim bir esere imza atmışsa, ondan nasiplenen ruhların hafızalarında kayda değer bir yer bulmuştur.
Eserden Sani’ye nice perdeler aralanır… Leyla’dan Mevla’ya açılan sırlar gibi…
Sanatçı ruhlu bahtiyarlar, önce hayatı kavramış ve onun gizemleriyle de eserlerini nakşetmişler.
Hayat üniversitesini bitiren nice kâmil sanatçılar, ölümsüz eserlere mühürlerini vurmuşlar ve tarih sayfalarında isimlerini gelecek nesillere örnek şahsiyetler arasına dahil etmişler.
‘’Sanatın değerini ancak sanattan anlayan sanatkârlar bilebilir.’’
’Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...’1
1)Necip Fazıl KISAKÜREK
Mihrican Ulupınar
20.08.2013
01:33
Günün Yazısı olarak seçilmesine vesile olan tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum. Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
YORUMLAR
Hayatı sanatkarca yaşayabilmek;Elleri,kafası ve kalbini kullanabilen insan olabilmek.Yararlı bir insan olmaya giden yolda, sanırım bu prensiplerden geçiyor.Yazıda vurgulanan insana yakışır bir hayat tarzına dair önemli prensipler.Altı çizilesi hatırlatmalar içeren anlamlı bir yazıydı kaleminize ruhunuza sağlık.