- 903 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zamanın içinde koşar adım yürüyüp gitti. Bir kez daha susup uzaklaştı çocukluğum.
Büyümek istiyorduk...
Çocukken içinde bulunduğumuz zaman hiç geçmeyecekmiş gibiydi. İsteklerimizin inadına zaman yavaş yavaş akıyor, düş bahçemizde masallar çoğalıyordu. Minicik avuçlarımıza binlerce umut sığmaz oluyordu. Tüm çocuklar gibiydik. Bir an önce büyümek, kendi masalımızın kahramanı olmak istiyorduk. Oysaki büyümenin ilk getirisi masallardan uzaklaşmak! Zaman an be an şimdiyi satın alıp eski bir masala dönüştürüyor içimizde. Dar sokaklarda top koşturan çocukluğumuz meydanlarda ne yapacağını şaşırıyor, yapayalnız kalıyor.
Cumartesi günleri babasıyla birlikte geziye çıkan yan ofis komşumun küçük kızı koşturarak gelirdi yanıma. Kucağıma alınca bilgisayara dalar, ne yaptığımı anlamak için türlü sorular sorardı. Sıkılınca dikkati sağa sola kayar, sehpada hazır duran şekerliğe utangaç, kaçamak bakışlar atarken yakalardım onu. Yüzünde yarı mahçup bir tebessüm, gözlerinin içi ışıl ışıl içten içe
-Hadi biraz haylazlık yapalım.
Der gibi bakardı gözlerimin içine.
-Hadi koş! Yoksa hepsini ben yiyip bitireceğim. Dediğimde;
Yalandan, çekingen adımlarla paytak paytak o önde, ben arkada koştururduk ofisin içinde. Bir o, bir ben derken ağzımızın içi şeker dolardı. Açılan şeker jelatinleri sağa sola uçuştukça kıkırdayıp durur, gülmekten nefes alamaz olurduk. Ofisten ayrılırken izin istermiş gibi soran gözlerle bakardı bana. Minicik avucuna sığdıramadığı şekerlerin bir kaçını ben cebine doldurdukça tatlı tatlı gülümserdi.
-Hepsini birden yemek yok. Unutma bak! Cebindekileri annene, kardeşine götüreceksin.
Diye tembihler verirdim.
Zaman tüm çocukları büyütüyor. O küçük kızda ben fark edemeden büyüdü.
Bir Cumartesi sabahı merdivenlerde karşılaştık.
-Günaydın şeker faresi.
Dediğimde mahçup bir gülümsemeyle,
-Günaydın. Diye karşılık verdi.
-Artık görüşemiyoruz, nicedir gelmiyorsun şeker yemeye, dedim.
Benim henüz fark etmediğim, sırtında asılı pembe çantayı göstererek cevap verdi.
-Bak çantama, ben okula gidiyorum.
İçten içe çantasını fark etmediğime alındığını belli eden bir tonlamayla söylemişti bu sözcükleri.
-Öğretmenim çok şeker yersem dişlerimin çürüyeceğini söyledi. Ben artık büyüdüm! Şeker yemiyorum!
Bunları söylerken sanki gerçekten büyümüş, kendine duyduğu özgüvenle sesindeki tını bile farklılaşmıştı. O an fark ettim ki düşle, gerçeğin yol ayrımında küçük mutlulukları, haylazlıkları, çocukça düşleri reddetmekmiş büyümek. Hayat sırtımıza süslü püslü kocaman yükleri gizlice yüklüyormuş. Meğer en masum isteklerimizin çepeçevre kurallarla, sınırlarla kuşatılmasıymış büyümek...
İç sesimin etkisiyle düşünmeden, boşta bulunup,
-Keşke hiç büyümesen! Dediğimde,
Yarı küskün, yarı öfkeli
-Çok kötüsün Zeynep abla. Dedi
Asıp suratını, döndü sırtını. Zamanın içinde koşar adım yürüyüp gitti. Bir kez daha susup uzaklaştı çocukluğum.
Zeynep Özmen - 18 Ağustos 2013