- 824 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOK ŞEYMİ İSTİYORUM
ÇOK ŞEYMİ İSTİYORUM
Çok küçükken: anlayacağınız çocukken her şeyi belki haddinden fazlaca merak ederdim. İlk okul günlerim her şeye meraklı olmakla geçti diyebilirim. Öğretmenlerimiz dünyamızın yapısını bu yapı üstünde yüzlerce Türkiye’miz gibi irili ufaklı devletlerin olduğunu anlatırdı. Ama bizler dünyanın büyüklüğünü o günlerde pek kavrayamıyorduk. Biz çocuk aklımızca dünyayı köyümüz ve komşu köylerden ibaretmiş gibi biliyor ve öyle zannediyorduk. Öğretmenimizin coğrafya bilgilerini etraflı bizlere anlatırken hayretle dinlerdik. Merakımızdan olsa gerek bu konuda çok sorular sorardık. Bu durumdan memnun olacak ki gülümseyerek ve üşenmeden her sorumuza bizlerin anlayacağı cevaplar verirdi. İşte o günlerde öğrendik dünyamızın bizim ve komşu köylerden ibaret olmadığını.
Tarih dersimizde tarihi bilgileri verirken geçmişte dünyamız üzerinde çok devletlerin kurulduğunu, bunların çoğunun afetlerle, zalim yöneticilerin hışmı yüzünden, gözü dönmüş barbar bazı devlet yöneticilerinin işgal savaşları yüzünden çoğunun yıkılıp yok olduğunu tarih ten silindiklerini anlatırdı. Yıkılan işgale uğrayan bazı devletlerin yerlerine ise yenilerinin kurulduğunu, bazılarının ise değişik sebeplerle halkının başka coğrafyalara göç edip dağıldıklarını anlatırdı.
Tabi bu olaylar olurken de kadınlı erkekli çoluk çocuk binlerce ve hatta milyonlarca canın öldüğü öldürüldüğü böylece yok edildiğini ilginç örnekler vererek bizleri bilgilendirirdi. Kendi tarihimizden vatanımızın yabancı devletler tarafından işgal edilmesi, çağının en büyük komutanı devlet adamı, dünyanın takdirini kazanmış gıpta duyduğu, tarihte benzerine az rastlanır görüş ve fikirleri ile yıkılan imparatorluğun külleri üzerinde vatanı işgalden temizleyip modern devletin temellerini atan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten de uzun uzun bilgiler verirdi.
Öğretmenlerimizin anlattığına bakılırsa bu devletlerin kurulup yıkılması, insanların öldürülmesi, işgaller falan muhteris yöneticilerin ihtirasları,gözü doymazlığın sapkınlığı, kin ve nefret duyguları inanç ve din unsurları ile öfkenin neden olduğu insan onuru ile bağdaşmaz hayvani yapının sonucu yaşandığı tarihin kanlı olaylarıdır.
Bu kadar kıyımlara rağmen fennin tekniğin tıpbın ileri gitmesi teknolojinin hızla yeni buluş ve icatları insanlığa kazandırması, bu çerçevede yaşam kalitesinin artması, beslenme alışkanlıklarının gelişip değişmesi ve çeşitlenmesi, sağlık alanında ki yeni buluş ve keşifler insan nüfusunun gün geçtikçe artmasına artmaya da devam etmesine vesile olmuştur.
Çocuk yaşımızda yukarıda da belirttiğim gibi köyümüzü ve civar komşu köyleri bilirdik. Dünyayı da bu çerçevede tasavvur ederdik. Bu köylerin nüfusu bize o kadar çok görünürdü ki gözümüzde o küçük insan toplulukları adeta devleşirdi. Çünkü dünyamız çocuk gözüyle köyümüz ve komşu köylerden ibaretti.
Köylerimizin üzerine güneş her zaman gülümseyerek doğardı. Akşamları ise batışına hüzünlenir kızıl rengine bürünürdü ufuk çizgisi. Sanki emri ilahiden öyle almıştı. Isıtırdı dünyamızı aydınlatırdı gündüzümüzü. Akşam karanlık çöktüğünde köyün üstüne gümüşü loş aydınlığını sunmak üzere ay doğar yükselirdi gök kubbede. Gündüzleri bol güneş geceleri gümüşü ay ışığı şırıl şırıl kirlenmemiş derenin suyu, yemyeşil baharla süslenmiş kırlar. Sümbüller gelincikler ballı baba dediğimiz kır çiçekleri tertemiz bir hava hem ucuz hem bolca var. İstediğin kadar koş oyna teneffüs et yok karışan. Ne güzel yaşam tarzı sunuyor kudreti ilahi insanlara.
Öğretmenlerimizin öğrettiği dört mevsimi yaşardık. Bütün mevsimlerin kendi iyi ve kötü yanları ile. Baharda renğarenk halı gibi kaplanırken kırlar. İhtiyarlardı insanlar gibi son baharda. Sararırdı yapraklar. Dökülürdü kuru birer hazan olurlardı. Otlar kururdu. Solardı her yeşil. Sanki hastalanırdı tabiat. Kış girdiğinde insanların yaşlandığında saçı sakalına kır düşüp ağardığı gibi karlar bembeyaz kaplar etrafı ihtiyarlardı. Düşünürdüm çocukça kafamla tabiatta insanlar gibi doğuyor gelişiyor bir nevi hastalanıyor vadesi gelip ölüyor. Bakmışsın yeniden doğuyor her şey çoğalıp artıyor. Her şey insanlar için insanlarda her varlık için yaratılmış. Bir birlerine muhtaçlar her daim.
Evren her zaman bizlere gülümseyen bir sunumdur. Tüm üzerinde var olan canlı ve cansız varlıklarla beraber insanlar ortak yaşarlar ve birbirlerine muhtaçtırlar. Her varlık doğar yaşar ve ölür. İnsanda öyle değil mi? Evrende hiçbir şey yoktan var olmaz var olan da yok olmaz. Evcil hayvanlar eti sütü yumurtası derisi ve gücü için insanların emrine verilmiştir. Bilinçli ve kıyımsız bu varlıkları koruyup kullanmak insanların onuruna bırakılmıştır. O büyük yaratıcı evreni yaratırken tüm canlılar için renk ve ses cümbüşünü de vermiştir. Ama verdiği bu nimetler karşılığı da kendisine şükredilmesini istemiştir.
Bu güzelim dünyada köyler arası, kasabalar ve şehirler arası ve hatta öğretmenimizin küçükken anlattığı gibi devletler arası ilişkiler münakale o kadar gelişip artı ki sanki dünya küçüldü herkes birbirine muhtaç hale geldi. Ne yazık ki bu gelişmeler olurken tarihte gördüğümüz o devletler kurup yıkma hastalıkları da kin ve nefret duyguları ile ırk ve din bağnazlığı ile aynen devam ediyor. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Böl parçala işgal et sömür kullan at kendisine emir kulu yap politikaları maalesef devam ediyor.
İletişimin ve haberleşmenin hızla geliştiği günümüzde artık at,kağnı yaya seyahatin ulaşımın yerini otomobiller otobüsler hızlı trenler uçaklar aldı. Savaşlar daha öldürücü ve yok edici oldu. Olaylar televizyon denen iletişim cihazları ile sesli ve görsel evlerimizin içine kadar girdi. Sanki aileden biri gibi oldular.
Allah’ın kendi ruhundan üflediği kamil bir varlık olarak yarattığı bazı varlıklardan daha üstün yarattığım dediği insanlar ne yazık ki ayetinde de belirttiği aklınızı kullanın eğer ki aklınızı kullanmasanız üstünüze pislik yağdıracağım dediği halde bunları tam tersini uygulayan birer bağnaz kin ve nefret duyguları ile yaşayan canlı makineye benziyoruz. Her zaman izliyoruz. Falan devletin yöneticisi halkına zulmediyor. Halkından şu kadar insan büyüklü küçüklü katledildi. Şu devlet bu devleti tehdit etti aralarında savaş çıkması an meselesi. Gözü dönmüş koca karısını çocukları önünde boğazladı. Devleti yönetenler zevki safa içinde yüzerken kamu malları talan ediliyor. Riya ve ikiyüzlülük devlet yönetiminde hakim. Suçlular dışarıda gezerken makam ve makam hırsı ile haris ruhlu idareciler suçsuzları hapse dolduruyor gibi haberlerle yaşıyor oldu insanlık.
Çocukken öğretmenimizin anlattığı tarihin o korkunç yüzünü maalesef günümüzde canlı yaşıyoruz. Aynı korkunç olayları savaşları katliamları iftira ve ihtirasları medeni dünyanın parçası olduklarını söyleyen barbar milletler tarafından uygulandığını hepsini görüyor ve yaşıyoruz.
Diyorlar ki tarih tekerrür eder. Bazı devlet insanları fakrü zaruret içinde aç ve sefil yaşıyor. Dünya üzerinde bizde de olduğu gibi açlıktan iyi beslenememekten ölen insanlar var. Sözde akli kamil insanlık bunlara çare üretmek yerine silahların daha ölümcülünü yaratmak uğraşı içinde. Biz insan olarak böyle tekerrür edecek tarih istemiyoruz. Bu dünya düzenin de kardeşçe, dostça, insanca yaşanan bir dünya ve düzen olsun istiyoruz. Çocuklarımıza böyle bir gelecek bırakmak için çalışmalıyız. Mevki koltuk hırsı ile zulüm ve katliam işgal ve sömürü hasreti ile yanıp tutuşan yöneticiler devletlerin idarecileri istemiyoruz.
Çocukken köyümde kendi yaşıtlarımla çelik çomak oynadığım, kırlarında koşup oynadığım, çimenlerinde yatıp yuvarlandığım,kuzu koyun güttüğüm, ağladığım güldüğüm, uzun eşek oynadığım özgürce tozlu köy yollarında karpuz kabuklarından kağnı yaptığım sakin, sesiz, kazasız, nizasız kardeşçe oynaştığım karnı tok sırtı pek bayramlık giysilerim olmasa da o günkü sevecen hayatı özlüyorum .
Her hafta başı ve sonu okulumun sıra yerinde topluca öğrencilerimizin birlikte Cumhuriyetimizin, istiklalimizin, bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin sembolü istiklal marşımızın okunmasını ve ay yıldızlı kırmızı beyaz bayrağımızın göndere çekilişini ve indirilişini özlüyorum ve istiyorum.
Köyümde sabahları okul zili çaldığında ilkellik diyenlere ve çekemeyenlere inat TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM………….ANDIMIN gür ve çoşku ile okunmasını özlüyor ve istiyorum.
Ne mutlum Türküm diyene vecize sözün yasak olmadığı ortamda özgürce Türk olduğumu haykırmak istiyorum.
Çok şey mi istiyorum.
Durmuş Karabağlı
2011
NOT: Kalemim Dilinden isimli kitabımdan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.