- 760 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kafatası yargısı
Ölüm, şeytan için bile mutsuz sondur.
Ay ışığı, gölgeyi buğday başaklarının üstüne perde yapıyordu. Kafatası başakları yararcasına ilerlerken, sessizliği sapların hışırtısı bozuyordu. Gecenin ürküntüsü, zalim kalplere neşe katıyordu.
Çiftliğin etrafı köpek ezgileriyle sarılıydı. Kesik gürültünün Kafatası için vahametli bir yanı yoktu. Katanasını yerle yeksan peşinden sürüklüyordu. İnce soluklarla köpek kulübesine yanaştı. Zincire bağlanmış dağ tazısını iştahla süzdü. Huşu ile yalandı. Katanayı diliyle ısladı. Bir an sonra köpeğin kellesi semada savruluyordu. Kan ilginç su oyunları yapan fıskiye edasındaydı. Kafatası ağzını fıskiyeye yanaştırdı. Cansız cismaniden, keyifle kan şerbeti tatmaktaydı. Beslenmesini de düşünerek kanı hemen tüketmedi. Esasen israftan hiç hazzetmezdi. Bir yandan etini tadıp bir yandan kanı içmek daha mantıklıydı. Böylece sindiriminde sorun yaşamazdı.
Bu lezzetli öğünden ötürü katanaya şükretti.
Yemeğini bitirdiğinde ise aile babası olarak mesuliyetini yerine getirmesi gerekiyordu. Çocukları ve eşi aç biilaç onu bekliyordu. Eve biraz ekmek götürse iyi olurdu.
Gözü çiftlik evine kaydı. Kapıyı tıklattı. Bu geç vakitte rahatsızlık vereceğinden mütevellit üzgündü. İçeriden merdiven gıcırtıları duyuldu. Bir ayak kapı dibine kadar yanaştı. “Kim o?” diyen meraklı sesi endişe içindeydi. Sesi duyan Kafatası, kapıya bütün gücüyle omuz attı. Bu itimatsız sese sinirlenmişti. Kadını kapının altından çekip omzuna yüklendi. Babalığın verdiği gururla gülümsüyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.