- 430 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 24
Ancak monoteizm birlik uğruna farklı düşünmelerin önünü kapatıp, düşünmeğe çeşitli çelişmeleri vermeyi ihmal edip unutmuş olması handikaplarıdır. Monoteist anlayışlar, farklı düşünceyi sapkınlık, bidat saymakla; farklılıkları bir kusur, bir noksan oluş sayıp, bu anlayışları mükemmel oluştan uzaklaşma olmakla görmüştürler. Monoteizim birlik sağlama yolu oluşla yeğlenirken, düşünmedeki çeşitlilik te gelişmenin, dinamizmin; tercihi olmaktadır.
Monoteizm düzenli oluşun şartlandırma ve durağanlığı olmakla, eleştirilirken; gelişme, çoklu tartışma oluşla birliği bozma, düzenin düzensizliğe dönüşmesi olarak yansır. Bu nedenle öznel düşünme bir mücadeleler tarihi olmaktadır. Doğa monoteizmin önüne nicelenme koyarak; gelişmenin önüne de, nitelik (birleşme-sentez) koyarak bu sorunları otomatik olarak aşmıştır.
Oysa mükemmellik sanılan her şey, kaotik çelişmelerin süreçleşen durumlar olmalarıyla her daima aşılmaktadır. Ve aşılan bu süredurumlara olan halki tepkiler; tekdüzelik içindeki halkın bu rahatlığa alışmış olmalarından ötürü halkın o anlara duyulan özlemlerinin bir ifadesidirler.
Değilse mükemmellik kesikli sınırlı bir durum olmadıkta sonsuzca olan, bilinebilir olan ve dural olan bir şey değildir. Kusursuzluk denen şey, gelişmelerin ortaya koyduğu aşamaların her bir yansımaları, bizlere; çıkarsama, hoşlanma ile bilinebilir durumlar olmanın her bir ilişki bağlarını kurabildiğimiz akıl koyuşlarımız olmaktadırlar.
Monoteist anlayışlar, Tek Tanrı fikrini, ne Musa ile ne de İsa ile insanlara ilk kez tanıtılıp; mesajları topluma ve halklara bildirilmiştirler. Bu mümtaz kişilikler, sadece kendilerinden önce var olan düşünceleri ete kemiğe büründüren; onları daha bir derli toplu sistemleştiren sosyo toplumsa ahlakçıdırlar.
Bu tür düşüncelerden kimilerinin seçilmesiyle; düşüncelerin kartopu gibi çığlaşmasını ortaya koymuşlardır. Bu gelişmiş düşüncelerin bağıntılarını kurup, bu düşüncelerin özleştirici ekseni çekim alanı olmasını sağlamışlardır. Bu eksen üzerinde halkın aidiyeti yoğunlaştırmasını süblime etmeyi gerçekleyen erdemci öğretmendiler. Bu tür gelişmeyi, izlenen yol ve yöntem haline getirişte katkın olan, bu yolları geliştiren nüvedirler.
Evet, Tanrı birdi. Ama bir olan bir uyumluluk değildi. Çünkü bir, bir çok yansımaydı. Bir çok yansıma da bir çok farklı bağıntılarıyla çokluk algısıydı. Barış, Özlem’in eşi ise diğer yönden de amcasının oğludur. Bu yansımada amcasının oğlu olmayla eş olmanın hiçbir bağıntısı yoktur. Eşi olmadan amcasının oğlu olabileceği gibi. Amcasının oğlu olmayan da eşi olabilirdi. Yine Ali özlem’ kızının babasıdır vs.
Monocu anlayış bir teklik olmadığı gibi, aksine bir kırılma ve bir faylaşmaydı. Her şey birden, birin eğimleşmesinden, birin çelişkili oluşundan, birin dingin olmamasından çıkıp doğuyor ve gelişip yol alıyordu. Bir, başta kendi üzerine bir yansıma oluşla; firen etkisiyle kendisini kesikli sürekli kılıyordu. Bu da birin farklı farklı bağıntı ve yansıma olma girişmesi içindeki davranışçı oluşmasının olgu ve olaylar zaman dizgesiydi. Bu nedenledir ki monoteizm sürekli olmalıydı.
Tanrı bir türlü son sözü söylemiyordu. Oysa dinler, Tanrı adına son sözü söylemiştiler. Dinler her şeyi oldurup bitirmişti. Sonsuzca olacaklar, hep olup bitmişti. Her şey bir ataletsizlik içinde oluş nedeniyle, her şey dinlerce, bilinir olmuştu! Oysa biz olumsallıkla, olamlar üzerinde davranıp şekilleniyorduk. Bu da henüz bitmemiş olan, süren bir yasallıktı.
İmparator Konstantin, M.S. 313 yılında Milan Fermanını yayınladı. Bu fermanla politeistik ve monocu dinler özgürlüğünü ve inançların özgürlüğünü sağlıyordu. Çok sürmeden kendisi de bir Hıristiyan olacak olan Konstantin; 314’te Milan Anlaşmasını kaldırmayacaksa da, özünü yok sayıp, hızla ahalisini bir Hıristiyanlaştırma sürecine sokacaktı!
Aslında Hıristiyanlık imparatorluk için sıkıntılar içermekteydi: 1-Hıristiyanlar paraya hiç değer vermeyip, zenginliği aşağılamaktaydılar. 2- Bekârlığı övüp yüceltip evliliğe tepki duyuyorlardı. 3- Memuriyetten nefret ediyorlardı. 4-Asker olmaya karşı idiler, askerliği tınmayıp asker olmuyorlardı Vs.
Ama Hırıstıyan’lığın bu yansımalar yanında öyle bir yansıması daha vardı ki işte bu yansıma Konstantin’in ve imparatorluğun bekasıydı. Monoteist Tanrı yeryüzünün ve tüm içindekilerin yaratıcısıydı. İmparatorda Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesiydi. İmparatorluk uyruğundaki her millet, bu yaratan Tanrı uyrukluğu içinde İbrahimi millet olmanın birliğini ekseni çekim olma hesabıyla imparatorluk basıncını kolaylıkla içlerine sindiriyorlardı.
Hırıstıyan’lığın olumsuz yansımasından birisi olan da şu söylemdi: “İsa’nın çocuklarının asker olamayacağı” inancıydı. Bundandır ki, Kleman, Orige gibi kişilerin yaydığı bu öğretiyle imanca müritleşen ünlü bir komutan* tekrar askere çağrıldığında; “Ben İsa’nın çocuğuyum, askere gitmem” diyecekti. Böylece imparatorluğa asker olmama direnişleri başlatılmıştı. Askere katılmaktansa ölümü yeğliyorlardı. Çünkü: ünlü Hippolyte kararları ile “Askerlerin kiliseye girmeleri dahi yasaklanmıştı.” Bu da askerden ve askerlikten nefret edişti.
•Askerliğe karşı olan komutan Tipasius’tu.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.