- 887 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
OĞLUMA SÖZÜM VARDI
OĞLUMA SÖZÜM VARDI
Soğukça bir hava var ve saat sabahın 05.00 suları.
Mevsime göre oldukça kalınca giyinmiş olmama rağmen, serin havanın etkisi ile gerçekten biraz üşümekteyim.
Hava kapalı, güneş görünürlerde yok bu sabah.
Dağın alçak kesimlerindeki yüksek çam ağaçları tepeleri üzerinden ufku gözlüyorum.
İleride, gökyüzünün gri tonları daha açık bir renge dönüşüyor ve pembemsi bir görünüm kazanıyor.
Sanıyorum alçaklarda hava açık ve güneş gülümsemekte Karadeniz sahillerine.
Sanırım o yöreleri, sıcak, rutubetli ve sıkıcı bir gün kucaklamakta bu gün.
Okullar tatil olduğundan beri bilgisayar başından kalkmaz olan oğlumu, biraz sosyalleştirmek, doğa sevgisini aşılamak, baba-oğul ilişkilerini hoş bir atmosfere taşımak için, kısacık izin günlerimden birini feda ederek,beraberce yaylalarda kamp kurmayı teklif etmiş, inanmayınca da ona bu konuda söz vermiştim.
İşte bu gün, verdiğim o sözü yerine getiriyorum ve sizleri, Edebiyat Defterindeki değerli yazar ve okur arkadaşlarımı da bu güzelliklere ortak edebilmek amacı ile, sabahın erken saatlerinde, oldukça serince bir havada, biraz da üşüyerek bu yazıyı bilgisayarıma aktarıyorum.
Oğlum büyüdü biraz artık.12 yaşına geldi ve babası Azerbaycan’da ekmek kovalarken, evin işlerini elinden geldiğince aksatmamaya çalışıyor. Tabi ki bilgisayardan fırsat bulabildiği nispetçe...
Oldukça yoğun çam ve adını bilemediğim bir çok ağacın gölgelediği hoş bir alana kurduğumuz çadırın içinde, akşamdan beri deliksiz bir uyku uyumakta.
Uyku tulumunun içinde kaybolup gitmiş, serin ve temiz havada uyumanın tadını çıkarıyor.
Sanırım bu olay, hem onun, hem de benim için hoş bir anı olacak.
Sabah kuş seslerine uyanmıştım.
Sözün doğrusu, bu güne kadar hiç bu kadar güzel, ahenkli ve uzun ötüşlerine şahit olmamıştım.
Hareketlerimde etkilenmiş olmalılar ki, az önce daha uzak dallara uçmuşlardı.
Şu anda sanırım pc başında çok hareketli olmadığımdan, yine çevremdeki ağaçlara tünediler, tarif edilmesi zor bir güzellikle ötmekteler ki; birbirleri ile konuşmadıklarına inanmak imkansız gibi geliyor insana.
Önümde ağaçlarla kaplı olmayan küçük bir boş arazi var.
Mor ve pembe çiçekleri olan, yaklaşık 50 cm boyunda bir yabani bitki, tümüyle kapladığı bu boş alanda gerçekten inanılmaz güzellikte bir manzara sunuyor insanın bakışlarına.
Fotoğraf makinemi şarj etmeyi unutmuşum. Bu güzellikleri ölümsüzleştiremeyeceğim için gerçekten üzgünüm.
Nerede ise bütün Türkiye’nin sıcaktan kavrulduğu bu günlerde burada, bu güzellikler içinde olmak, üstelik de kalınca elbiselerle günü yaşamak, sanırım beni Tanrı’nın şanslı kullarından biri kılıyor.
Ne kadar sessiz ve sakin bir çevre.
Ağaç arasında usul usul gezen seher yelinin yapraklarla yaptığı dansın ve Trabzon hava limanına doğru inişe geçen sabah uçağının sesinden başka hiç bir ses yok. Kuşların o inanılmaz güzellikteki ötüşlerini saymaz isek tabi ki.
Çevre kirliliği yok, sinek yok, şehrin gürültüsü, keşmekeşliği yok. Stres yok, insanlarla uğraşmak yok...
Az ileride, içme suyumuzu temin ettiğimiz, kurnası ağaç yaprakları ile yapılmış bir göze var.
Nasıl lezzetli bir suyu var, anlatamam. Dağın alçak kesimlerinde de bir çok gözeler var ama, hiç biri bu kadar güzel ve soğuk değiller.
Ayaklarım üşüdü.
kalkıp biraz daha kalınca bir şeyler giymem gerek, yoksa hasta olacağım.
Oğlum da birazdan uyanır sanırım.
Yükseklerde insan erken acıkıyor, çokça yiyor.
Ona mükemmel bir sabah kahvaltısı hazırlamalıyım.
Kaçkar’ların sayısız yaylarından biri olan bu güzel yörede,doğanın o sihirliği güzelliği gölgesinde unutulmaz bir gün yaşasın.
Umarım ve dilerim, doğa sevgisini yüreğinin müstesna bir köşesine yerleştirir ve, ilerde o da kendi çocuklarına öğretir...
B.T.H. 15.08.2013 Trabzon