- 843 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAPRAK DÖKÜMÜ
Sahipsiz hikâyelere tutunuyoruz. Kimse kendi hikâyesini sahiplenemiyor böylece. İstediği hayatı yaşayamayana istediği anıyı pazarlıyor zihinleri. Peki, kimin ölümünü öleceğiz?
….. ………….
Çocuktum
Ellerimde erik dalları
Kızıl ufuklara ayarlı bakışlarım
Hiç deniz görmemiştim ben
Hiç martı dönmemişti başımda
Hiç kitap okumamıştım henüz
………………….
Çocuktum…
Kırgınlıklar biriktirmeyi beceremiyordu henüz kalbimiz. Küskünlüklerimiz saatlerle sınırlı…
Yıldızları vardı şehirlerin, ağaçlı bahçelerin zafer tâkları … Kalp yürek demekti henüz, sahtelikler lügatımıza girmemişti.
Kasımpatılar açardı bahçemizde, sardunya fidelerinde annemin kınalı elleri. Kadife çiçekleri, deve dikenleri, dut ağaçları… Ve en çok bahçemizde yeşeren, irileşen, kalabalıklaşan ceviz ağaçları…
Damarlarımızda kabaran çocukluk arzularıyla teker teker koparıp atıyoruz ,henüz yeşillerken taze cevizleri, dev cadısı cüsseli ceviz ağacından aşağı.Ağacın dallarına konuşlanmış her yeri yara bere izi dolu bir avuç yaramaz çocuk. Bunlardan en afili yaralara sahip beden benimki. Bisiklet kazaları, ağaçtan düşmeler, mahalle kavgalarında edindiğimiz bereler , birer madalya gibi onurla taşıdığımız yaralar…
Hâlâ ceviz topluyoruz, vakit ikindiye ermek üzere. Ben, Şâkir, Özkan, Emine; Hakan… Ağacın altında Feden abla ve arkadaşı. Ellerinin kararmasına , dudaklarının morarmasına aldırmadan ağaçtan attığımız cevizleri kırıyorlar.Yanındaki kızın adını hatırlamıyorum, yüzünü, sesini… Tuhaf, onunla ilgili hiçbir şey kalmamış zihnimde. Silik bir silueti anımsıyorum yalnızca, kırdıkları cevizleri usul usul ağızlarına götüren on üç on dört yaşlarında bir gölge ona dair hafızamdaki resim.
Cevizleri bizim topluyor oluşumuza kızanlar var aramızda, mızmızlık yapanlar… Belki de hayattaki ilk hak arama teşebbüsümüzden yenik çıkıyoruz çoğunluğa uymak adına.Bu adaletsizlik karşısındaki ilk susuşumuz, son olmayacak fakat!
Toplam kaç kişiyiz? Öyle kalabalığız ki toplayamıyorum ağacın altında dolaşan başları. Kalabalığız, fakat sayımız az… Her birimiz teker teker çoğalıyoruz çünkü.
Feden ablanın arkadaşını hatırlayamıyorum hâlâ… Üzerimizde hangi sokak kıyafetimiz olduğunu, ayaklarımızda nasıl ayakkabılar vardı, üstümüz kirlenince annelerimizde azar işittik mi?
Çok değil hatırladığım o ana dair.
Feden abla ve ceviz ağacı vardı yalnızca.
Saat, sanki tam ceviz topladığımız o anda takılıp kalmış,sonra birden akrep ve yelkovan can havliyle ve takılıp kalmanın telaşı içinde çılgınca hızlanmış, zamanı derleyip toplamış, arada hiçbir şey yaşanmamışcasına, yıllar evvel, bir yaz sonu ikindisinden ayrılıp, şimdiki zamanı yakalamış ve soluklanmak üzere dinlenmeye geçmiş gibi. Eski albümleri karıştırırken rastladığım bir fotoğraf karesi gibi her şey.
O ağaç kesileli yıllar oluyor.
Feden ablam ise bugün öldü…
Yıllar katlanarak içimde çoğalıyor şimdi.
İnsan hayatına tanıklık yaptığı biri ahrete göçtüğü vakit, kendi ölümsüzlüğünü öldürüyor ancak.Ölümün bizim için yaratılmış olduğunu hatırlıyoruz böyle anlarda. Ve aslında ölüm bizi ,içimizde şahlanan enaniyetimize rağmen,aciz birer kul olduğumuz gerçeğine götürüyor ,tepe taklak duygularımızla beraber.
Ölüm var…Ve her gün içimizde büyütüyoruz her birimiz umarsızca.
…………………………
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
*mekanın cennet olsun.