- 710 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PİŞMANLIK
Hızlı şofördü Recep. İtfaiye aracının şoförü olmak bu yüzden tam ona göre bir işti. O kadar hızlıydı ki ilçe halkı ona "Rüzgâr Recep" derdi. Gerçekten de aracını son sürat kullanan, yangına bir rüzgâr gibi giden, rüzgâr olup yangını söndüren biriydi.
İlçede bir yangın çıksa ve eğer o gün Recep nöbetçiyse sorun yoktu, herkes derin bir nefes alırdı. Çünkü sadece iki üç dakika, Recep’in yangın yerine varması için yeterli bir süreydi. Bekleme kulübesinde haberi alır almaz yerinden ok gibi fırlar, itfaiye aracına atlar, sirenleri çaldığı gibi rüzgâr olur, yollara düşerdi. O saatte trafikte olanların ise vay hâline… Her biri sağa sola kaçışır ama rahatsız olmazlardı çünkü bu Recep’in itfaiye aracıydı ve Recep yine bir ateşi söndürmeye, bir yuvayı kurtarmaya gidiyordu. Çoğu, içinden "Allah yardımcısı olsun!" diyerek Recep’e yol verirdi. Recep de sorumluluk duygusuyla son sürat ilerlerdi yangın yerine. Sonra alelacele aracı park eder, hortumları çıkarır, vanayı kıskıvrak yakalar ve alevlerin arasına tazyikli suyu salıverirdi. En geç on dakika sonra da alevler sönmüş, çoğu eşya kurtulmuş ve en önemlisi de can kaybı olmamıştır. İlçe halkının gönlünde ayrı bir yeri olan Recep’e karşı duyulan güven de her geçen gün böylece artmaktaydı.
Sıradağların yemyeşil vadilerinden birine kurulmuş ilçede herkes sakin, kendi hâlinde yaşardı. Halkın geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Bu küçük ve şirin ilçede Rüzgâr Recep’i hemen herkes tanır, severdi. Onun bir yangını söndürmek için gösterdiği gayret ve istek, ilçe halkında ona olan sevgiyi iyice derinleştirmişti.
Bu arada Recep’in kumar düşkünlüğü de sohbet aralarında dillendirilirdi. Hemen herkes onun bu alışkanlığını hatta tutkusunu bilirdi. Bugüne kadar kumarda kazandığını duyan da olmamıştı gerçi! Ama o her defasında daha bir hırsla oynar, "Bir gün yeneceğim sizi!" diyerek iddialı laflar ederdi.
Recep, görevde olmadığı günlerde böyle saatlerce kumar oynar, bazen bu yüzden eve geç gelir, eşiyle uzun süren tartışmalar yaşardı. İlkokula giden kızının, babasını göremeden uyuduğu çok olurdu. Kızı Serpil "Babam ne zaman gelecek anne?" diye sorar, anne ise başını öne eğerdi. Bir süre sonra kızı, evin sokağa açılan kapısına yakın bir koltukta uyuyakalırdı. Ardından gece geç saatlerde eve yorgun, dalgın ve kumarda hep kaybettiği için de sinirli gelen Recep… Evde onu merakla ve öfkeyle bekleyen bir eş… Bir saat kadar süren hararetli tartışma, yükselen sesler… Evet, Recep’in vazgeçemediği, bu nedenle de ev halkıyla bir türlü anlaşamadığı kumar alışkanlığı vardı.
Recep, bir pazartesi günü, görevli olduğu için üniformasını giyerek evden çıktı. Belediye binasına doğru ağır ağır yürüyordu. Sabah evden öfkeyle çıkmıştı, bu nedenle suratı asıktı. Eşi, kumar hastalığının zararlarını anlatmış; bu nedenle kül olan ocaklardan, dağılan ailelerden söz etmiş "Yakacaksın yuvamızı!" diye de söylenmişti. Recep de "Karışma işime!" diyerek bağırmış, "Bize bir şey olmaz!" diye de eklemiş, kapıyı çarparak evden çıkmıştı. İşte bu nedenle suratı asıktı. Birkaç tanıdığı selam vermişti ama Recep onları fark etmemişti bile. Dalgındı. Belediyeye uğradı, aracını süzdü. Sonra bir kenarda sürekli onu bekleyen tahta taburesine oturdu. Bir şeyler atıştırmak için köşedeki börekçiye uğradı. Bulanık bakışlarıyla etrafı gözlemledi. Bu arada karnını da doyurdu.
Börekçiden çıkarken Selim’le Orhan’ı gördü. Merhabalaştı. Onların "Hayırdır, neyin var?" sorusuna, isteksizce "Yok bir şey!" dedi. Sonra ayaklarını sürüyerek ilerlemeye koyulmuştu ki Selim, " Recep, istersen biraz oynayalım, açılırsın!" diye seslendi. Recep, çok sevdiği kumar oyunu teklifinin tam da lüzumlu bir zamanda yapıldığının farkındaydı ama bugün görev günüydü. Görevi olduğunda oyun oynamazdı, bu onun bir prensibiydi. İyi de bir kereden bir şey olmazdı ki! Zaten ilçede her gün de yangın olacak değildi ya! Üstelik dalgın kafasını toplamalıydı. Selim’e dönerek, "İyi olur, hadi gidelim!" dedi sevinçle.
Üç kafadar hemen belediyenin yanındaki kahveye yöneldiler. Mehmet’i zaten müşterisi olmayan kasap dükkânından alıp yola devam ettiler. Bir masaya oturdular, çayları söylediler, oyun kâğıtlarını büyük hevesle dizmeye başladılar. Orhan, "Ya Recep, bugün görevdesin değil mi?" deyince Recep üniformasını göstererek "Gördüğün gibi ama bugün hanım, kafamı fena bozdu. Yine dırdır, yine dırdır... Yok, efendim kumar oynama, yok efendim kızın senden ilgi bekler, ha bir de kumar ne ocakları kül etti, yakacaksın ocağımızı, falan!" Selim söze karışarak "Neyse Recep hadi başla da dağıt biraz kafanı!" deyince Recep yine bitmek bilmeyen o kazanma hırsıyla toparlandı ve oyuna koyuldu.
Aradan yarım saat kadar geçmişti ki dışarıdan telaşlı sesler, bağrışmalar gelmeye başlamıştı. Recep, Selim, Mehmet ve Orhan bir ara başlarını kaldırıp da pencereden bakmışlar, birkaç kişinin telaşla koşturduğunu görmüşlerdi. Fakat oyunun en önemli yerinde bırakmayı hiçbiri göze alamamıştı. Hele Recep ilk defa kazanmak üzereydi. Heyecan doruktaydı.
Bu arada dışarıdaki sesler kahveye doğru yaklaşmaya başlamıştı. Gözleri oyunda, kulakları dışarıda bir süre oyuna devam ederlerken içeriye başında kasketiyle orta yaşlarında bir adam girdi. İlçeden biri değildi. Yabancı biri olduğu, davranışlarından belliydi. "Rüzgâr Recep hanginizsiniz?" diye sordu. Evet, Recep’i tanımadığına göre yabancıydı. Recep başını hafifçe adama dönerek "Benim, ne var?" dedi ve hemen dikkatini oyuna verdi. Adam "Evladım, aşağı mahallede bir evde yangın çıkmış, herkes ’Rüzgâr Recep!’ diye bağırıyor. Birinden işittim. ’Recep’e yetişin hemen haber verin!’ diyordu."
Recep "yangın" sözüyle irkilmişti ama oyunu bırakmak da istemiyordu. Kafası da dağılmıştı. Kendini iyi hissediyordu. Kazanmak üzereydi. "Tamam, Recep benim, birazdan bakarım!" dedi. Adam "Ama evladım!" demeye kalmadan Recep "Tamam bey amca, sen beni tanımıyorsun galiba; birazdan gider hallederim. Şimdi dikkatimi dağıtma!" dedi. Sonra oyuna devam etti. Evet, evet Recep kazanıyordu. İşte mutlu sona az kalmıştı. Tüm ilçe halkından intikamını alacaktı. Onunla alay edenlere günlerini gösterecekti. Ve işte Recep kazanmıştı. Bu kez Selim’le Orhan’ın suratları asıktı, Mehmet de şaşkındı. "Nasıl oldu?" der gibi bakıyorlardı Recep’e.
Recep hemen zafer edasıyla yerinden kalktı, "Evet beyler, pamuk eller cebe!" deyiverdi. İyi para kazanmıştı. Hemen aracına yöneldi. Şimdi yangın yerine gitme zamanıydı. Sadece birkaç dakika geçmişti. Bundan da bir şey çıkmazdı.
Recep alelacele aracına bindi, neşeliydi. Yangına bir gün böyle neşeyle, sevinerek gideceği aklının ucundan geçmezdi. Sirenleri çalarak aşağı mahalleye doğru yöneldi. Trafikte ona herkes yer açıyordu. İşte uzaktan dumanlar yükseliyordu. Dumanın yoğunluğundan anlaşıldığına göre yangın sönmek üzereydi. Bu sefer hatta ilk defa Recep geç kalmıştı! Onu görenler üzüntülü bakış fırlatıyordu. Recep’in bir anlam veremediği anlamlı bakışlar savuruyorlardı.
Recep, dumanların yükseldiği yere doğru iyice yaklaşmıştı. Burası evlerinin olduğu yere çok yakındı hatta aynı sokaktı. Hemen sokağı döndü ve… Aman Allah’ım! Burası Recep’in eviydi! Evet, Recep’in evi! Olacak şey değildi! Birisi çıksa da bunun bir şaka olduğunu, oyun olduğunu söyleseydi! Ama işin şakası yoktu. Recep’in evi, hem de Rüzgâr Recep’in evi yanıyordu hatta yanmıştı! Alevlerin sönerken meydana getirdiği zifiri dumanlar Recep’in şaşkın bakışları arasında yükseliyordu.
Eşi bir kenarda ağlıyor, kızı Serpil okul kıyafetleriyle alelacele gelmiş, annesini teselli ediyordu. Komşuların "Olacak şey değil, Rüzgâr Recep’in evi yandı!" fısıltılarını duyuyordu. Recep’in bu arada telaşlı, şaşkın hâline öfke de ekleniyordu.
Recep aracından hızlıca indi. Hortumu açtı ve suyu dumanlara savurdu ama nafileydi. O da biliyordu ki artık çok geçti. Evet, Recep kendi evinin kül oluşunu hüzünle seyrediyordu. Ürkek, üzüntülü, pişman ve düşünceli tavırlarla eşinin ve kızının yanına sokuldu. Kumar tutkusunun onu ne hâle getirdiğini çok iyi görüyordu. Kumarda kazanırken neleri kaybettiğini düşündü. Hiç olmazsa ailesini kaybetmemeliydi. Pişmanlık duygusu iliklerine kadar işlemişti. Eşine ve kızına sarılırken eşinin sabah söyledikleri aklından geçti bir an: "Yakacaksın yuvamızı!"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.