ÇENGELKÖY VE KAYBEDİLMİŞ ZAMANLAR
ÇENGELKÖY VE KAYBEDİLMİŞ ZAMANLAR
Sevgili okur, ne güzeli o Havuzbaşı parkı… Çocukluk ve gençlik yıllarımızın unutulmaz aşklarını yaşadık buralarda… Yaşadığımız gençlik aşklarımızın yeşerdiği… Park bekçisi Bahattin amcanın kendi evlatları gibi baktığı çiçeklerle bezeli, yemyeşil, koca çınar ağaçlarının koyu gölgeleri ve yaprak hışırtılarıyla, yanı başından akan derenin tahtadan yapılmış aşk köprüsüyle, toprak kokulu Havuzbaşı parkını özledim.
Köyümüzün ilk göz ağrısı, biricik Havuzbaşı parkı… Her yaz akşamı sanki sözleşmişçesine, çoluk çocuk ailelerin ve biz gençlerin indiği, çiğdem çekirdeği yenilip, yaz ateşinin buz gibi gazoz ile söndürüldüğü, ağdalı sohbetlerin parkıydı, Havuzbaşı parkı.
Çengelköy’ün eski açık hava sinemalarının davetkâr ışıkları, renkli afişleri ve yüksek tondan çalınan müziğin romantizm havası yarattığı akşamlarda… Kimbilir, ne gözucu tanışıklıklarının başlattığı yerlerdi. Biz gençlerin, gündüzleri sahilde bronzlaştırdığımız tenlerimizle, farkında olduğumuz dinamizm ve güzelliğimizin verdiği rahatlığı, piyasaya sürdüğümüz akşamlar. Yitirilmiş zamanlar değil mi?
Sonra ne olduysa oldu. Çok küçük bir alanı dışında, bir beddua almış gibi, tüm sihri bozulmaya başladı köyümüzün… Önce sinemalar kapandı. Önce mis gibi toprak kokan parkımız betonlaştı, dere ve üzerinde ki tahta aşk köprüsü yok oldu ortadan. Sonra çiçekler gittikçe solmaya başladı; yaban otları kapladı parkı. Caddeler yama üstüne yama yedi, tarihi evler, çeşmeler aşağılarda kaldı. Tümsekler ortaya çıktı; dostlukların önünü kesmek ister gibi… Arnavut kaldırımları dayanamadı bu değişime, kendiliğinden söküldü. Pazar sokağının altından akan “Bekâr Deresi”nin üzeri örtüldü ve üzerindeki otantik köprü yıkıldı. Sadece çınar ağaçları direndi bu darbelere. Şimdilerde ise, “Kamulaştırma” adı altında çok büyük bir yıkım olacak Çengelköy’de…
Altında balık tuttuğumuz, Çengelköy iskelesinin tahtalarının yerini beton direkler aldı. Uyandırmak için sarstığımız da, başlarını kaldırmasalar, iskele meydanının banklarında oturan işsizleri bronz heykeller zannedebilirdik. Bu kötü bir rüya diye düşündüğümüz de, boş ve anlamsız gözlerle baktılar bize; kaderimize dokunmayın dercesine… Donmuş zamanlar ülkesinde, kurutulmuş çiçekler misali.
Sevgili Çengelköy, sonra karar verdik ve bir söz verdik kendi kendimize. “Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin. Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin. Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin” dedik. Biz eski arkadaşlar, öyle bir hayat yaşadık ki, son yolculukları erken tanıdık. Öyle değerliymiş ki zaman, hep acele etmemizin bundan olduğunu anladığımızda ise, eğer korkarak yaşamışsak, yalnızca hayatı sevmemiz gerektiğini artık öğrenmiştik. Havuzbaşı parkına yeniden ekilecek çiçeklerin fidelerini yetiştiriyoruz şimdi…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N