- 736 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞKA BİR SONUÇ BEKLENİR MİYDİ?
“Minerva’nın baykuşu ancak karanlık bastıktan sonra uçmaya başlar.”
-HEGEL-
**********
Aşağıdaki yazımı 29 Eylül 2012 günü “ Ne Bekliyordunuz” başlığıyla Yerel Mahkemenin “Balyoz Davası” kararlarının hemen ardından yayınlamıştım.
Kamuoyunda “Ergenekon “diye adlandırılan davanın yerel mahkemede sonuçlanarak karara ulaşılması sonucunda, sözünü ettiğim yazımın başlığını ve dava adını değiştirerek ve bazı düzeltmeler yaparak yeniden yayınlıyorum. Çünkü her iki dava hakkındaki ana düşüncelerim aynıdır.
**********
Kamuoyunda “ERGENEKON” adıyla bilinen dava Yerel Mahkemede bitti ve muhataplarına ceza yağdı. Bu kararlar verildiği andan itibaren tartışılmaya başlandı ve bundan sonra da çokça tartışılmaya devam edilecektir kanaatındayım.
Ancak, bu davanın sonucunun başka türlü olmasını beklemek, tarih bilmemek, düşünce tarihini incelememiş olmak, tarihten ders almamış olmaktır.
“Nasıl oluyor da toplumlar değişiyor?” diye düşünmeye başlayan filozoflar bu sorunun cevabını bulabilmek için fikir üretmişler, kafa patlatmışlar. Her filozof kendi düşünceleri doğrultusunda bir şeyler söylemiş, onun demediğini bir başkası demiş ve düşünce gelişerek Georg Wilhelm Friedrich HEGEL’e(1770-18319) kadar gelmiş.
Hegel özetle bir toplumun değişmesini şöyle açıklamış:
“ İnsanın özü bilinç ve özgürlüktür. İnsan bu bilinçle diğer insanlarla bağlantıya geçer ve hep birlikte bir kültür ve toplum oluştururlar. Sonra bu toplumsal yaşama uygun alt yapıyı kurarlar. Toplumdaki hak isteği (bilinci) önce özel mülkiyeti doğurur, özel mülkiyet sözleşmeyi, sözleşmeler de doğal olarak çelişmeyi doğurur. Çelişme suç oluşturur, suçun karşılığı cezadır. Dolayısıyla hukuk doğar. Hukuku uygulayacak bir otoriteye (güce) ihtiyaç vardır, o’da devlettir. Devlet bireyin özgürlüğünü tam olarak karşılayamamaktadır. Devletin yanında, felsefe, din, ahlak gibi toplumsal kurumlar yerini alırken, sanat değerleri yükselmeye başlar. Bu değerlerle toplumun ekonomik ilişkileri düzenlenir ve toplum böylece yeni bir evreye ulaşmış olur.”
Bir toplumun alt yapısını Devlet, hukuk, din, ahlak, felsefe, sanat, oluşturur, bu alt yapı üzerine ekonomik ilişkiler kurulur anlayışı son idealist görüştür ve bu görüşün ters durduğunu ilk defa ifade eden Karl MARX olmuştur.
Hegel, bu duruşu tersine çeviren Marx için: “Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı.” Diyecektir.
Hegelin ölümünden sonra, teoriyi kuran Marx da Hegel’e cevaben : “ Eğer Hegel yaşasaydı bana hak verirdi.” Diyecektir.
Karl MARX’ a göre bir toplumun değişmesini, toplumun yapısını o toplumdaki üretim biçimi belirler. Üretim biçimi ve ilişkileri de toplumun üst yapısını belirler. Üst yapıyı düzenleyenler, üretim güçlerini ellerinde tutanlardır.
Marx’ın üst yapı dediği, Hegel’in alt yapı dedikleridir. Böylece Hegel’in baş aşağı duran görüşlerini Marx ayağa kaldırarak “Bir toplum nasıl oluyor da değişiyor?” sorusunun cevabını verilmiştir.
Bugün dünyada benimsenmiş olan görüş, Karl MARX’ın görüşüdür.
Toplumdaki ilişkilerin nasıl meydana geldiğini ve toplum yaşantısının kimler tarafından düzenlendiğini anlamadan bugünkü olayları değerlendirmek olası değildir.
Toplumların alt yapısını ekonomik ilişkilerin oluşturduğunu Marx ifade etmişti.
O halde; ekonomik ilişkiler nedir?
Ekonomik ilişkiler, üretim faktörleri arasındaki ilişkidir. Yani, Toprak (doğa), sermaye, emek, girişimci arasındaki ilişkidir. Üretim gücü ise, doğayı işleyebilecek/dönüştürebilecek olan üretim faktörleridir ki bunlar da emek ve sermeyedir. (ekonomide sermayeden kastedilen doğayı işlemeye yardımcı olan alet, edevat, fabrika, araç gereç, teknoloji, vs…)
İşte bu üretim güçlerine sahip olanlar, başka bir deyişle, emek ve sermayeye sahip olanlar, üretime yön ve şekil verirler.
Üretime yön verenler, toplumun üst yapısını bu üretim biçimine uygun olarak kurarlar. Yani, toplumdaki kültür, mülkiyet, sözleşmeler, sözleşmelerden doğan aksaklıklar, suç ve ceza ile hukuk, üretim gücünü elinde tutan güç tarafından kendi menfaatlerini ençoklayacak (maksimize edilecek) şekilde kurulur. Bu kurulu düzenin devamını sağlayacak olan devlettir. Devlet de üretim biçimine yön veren güç tarafından düzenlenir.
Bu yapı içinde en baskın olan unsur/kurum devlettir.
Devlet bireylerin hak ve menfaatleri ile halkın/toplumun gönencini (huzur ve mutluluğunu) temin eden bir kurum olarak var olmasına rağmen, bu çoğu zaman böyle olmamaktadır. Devletin yanlış kişilerin eline geçmesi halinde, bizatihi kendisi bireyler üzerinde bir baskı aracı haline gelmektedir. Toplumun menfaatleri ile bireyin menfaatlerini dengeleyecek olanların(iktidarlar), bu gücü (devlet gücünü) orantılı bir şekilde kullanması gerekmektedir.
Devletin gücünün, topluma eşit şekilde yansıması beklenir ve bu sebepledir ki devletin gücü; birbirini dengeleyecek şekilde erklere ayrılmıştır. Biz buna pratikte; yasama, yürütme ve yargı diyoruz. Bu üç güç birbirinden bağımsız ancak birbirlerini destekler ve tamamlar nitelikte olduğu zaman toplumun her kesimine ulaşacak olan adalet ile hizmetler ölçülü ve adil olabilmektedir.
Devletin elindeki güçün, birbirinden bağımsız erkler tarafından kullanılması esas olsa da, iktidara sahip olanlar bu güçlerin tamamının kendi kontrollerinde olmasını arzu ederler. Ve bunun için gayret gösterirler.
Devlet gücünün ele geçirilmesi, iki şekilde olur. Demokratik idarelerde, bu güç seçimle elde edilir. Demokratik olmayan idare şekillerinde ise el koyma(zorla ele geçirme) şeklinde olur. Arzu edilen seçimler yoluyla iktidar gücünün el değiştirmesidir.
Şayet bir iktidar, ele geçirdiği yönetim gücünü diğer güçleri de ele geçirmek ve tüm sistemi kendi kontrolüne almak isterse, demokrasi dışına çıkar ki, bu arzu edilen bir durum değildir.
İktidar gücünü/ yönetimi eline geçiren güçlüler, tüm sisteme hâkim olmak için yasama ve yargıyı da ele geçirmek durumundadırlar (bunu tüm iktidarlar arzu ederler). Bu durumda yasalar, güçlüler tarafından güçlülerin hak ve menfaatlerini korumak üzere yapılırlar. Sistem, güçlünün elde ettiği gücü korumak ve geliştirmek için kurulur. Bu ise dünya tarihi boyunca böyle olmuştur. Hukuk haklının değil, daima güçlünün hukuku olmuştur.
Adalet toplumda huzuru sağlayan en önemli kurumlarından biridir. Dengeli dağıtılmadığı zaman toplumsal tepkiye sebep olur. Bu sebeple, adaleti dağıtanların adil olmaları, haklının yanında yer almaları beklenir. Hınç ve kin duygularıyla adalet dağıtılamaz, dağıtılmaya çalışılırsa da bu adalet olmaz.
Bir toplumda adalet doğru dağıtılmıyorsa, adaleti hak ölçüleriyle dağıtacak yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Bunun da demokratik yönetimlerdeki şekli seçimlerdir. Adaletin doğru dağıtılmadığını düşünen seçmenlerin yapacakları ise, seçimlerde adaleti doğru dağıtacağını düşündükleri gücü iktidara taşımaktır.
Demokratik sistemlerde, arzu edilen işlerin yapılmasını temin etmenin bir yolu da; iktidarın icraatlarına yön verecek baskı gruplarının oluşturulmasıdır. Bireysel muhalefet çoğu zaman işe yaramaz. Etkili muhalefet yapmak ve iktidarı arzu edilen doğrultuda icraatlar yapmasına teşvik etmek için ya mevcut yasal örgütler içinde toplanmak ya da mevcut yasal örgütler bu ihtiyaca cevap veremiyorlarsa arzu edilen hedefe ulaşabilmek için yeni yasal örgütlenmelere gitmek gerekmektedir. Böylece bu örgütler/baskı grupları vasıtasıyla iktidar etki altına alınarak doğru icraatların hayata geçirilmesi sağlanabilinir.
Bugün ülkemizde iktidara sahip olanlar, kurulu olan sistemi/toplumu kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda yeniden yapılandırma gayreti içindedirler. Bunu, icraat ve söylemleriyle açıkça dile getirmektedirler. Ellerindeki yönetim gücünü kullanarak diğer erkleri de ele geçirmiş olan iktidarın hâkimiyeti altındaki bir yargıdan başka türlü bir kararın çıkması sizce mümkün olabilir miydi?
Demokratik olmayan yöntemleri burada konuşmadığımıza göre, bu yapılanmadan memnun değilseniz yapılacak iş bellidir.
İktidarı/gücü ele geçirmek için demokratik yollarla (seçimler yoluyla) mücadele etmek.
İktidar olanlara yön verebilmek için örgütlenerek baskı grupları oluşturmak.
Tercih/ karar sizindir.
Bekir GÜÇLÜER
YORUMLAR
Hak-hukuk, adalet ..
Ne yazıkki artık bu yönetim sayesinde adalete güven duygusunu yitirdik. Yönetimin yönlendirmesiyle yapıldı
sahte belgelerle kendilerine muhalefet olanların evlerinde aramalar ve sabahı beklemeden yapılan baskınlar
gözaltına almalar, sonrasında tutuklamalar.
Demokrasi dedikleri kendilerine doğru yönlendirilen bir durum.Demokrasi, bir görüşe, bir tutuma..
Seçimler dersen hileli, şimdiden oy çalmaklar. Türlü türlü oyunlar, hilekârlıklar. Demokrasi bir kişi de olsa
karşı düşünceden halk onun hakkını hukukunu korumaktır. Bu düzeni öyle kolay kolay tarif edemeyiz.
Tarih gereğini yapacak insanları gerçekten olması gereken yerlere oturtacak, yargılayacaktır.
Tebrikler,
Gerçekçi bir anlatımla yapılanları anlatmışsınız.
Türk halkı er geç gerçeği anlayacak ve bu iktidara gerekli notunu verecektir. Yapılanlar ise yanlarına kâr
kalmayacak. Adalet Tayyip adaleti olmaktan çıkıp gerçek değerini bulacak, olması gereken şekilde gönlümüzdeki değerli yerini alacaktır.
Geçmiş olsun dileklerimle, yeniden hoşgeldiniz diyorum..
selâm ve saygılarımla..
Geçmiş olsun, hoş geldiniz sayın Güçlüler. Sizi tekrar aramızda görmek, değerli emek ve kalem ürünü çalışmalarınızı okumak ve onlardan yararlanmak çok güzel. Kaçırmışım bu harika çalışmanızı. İyi ki tekrar yayınladınız çok yararlandım.
Bir toplumu, yeni bir rejim şekline dönüştürmek isteyenlerin kafalarında kurdukları ve özlemini çektikleri, hatta şartlandıkları bir dönüştürme planı vardır, her zaman. İşte toplum olarak bizimde şu süreçlerde yaşadığımız sizin de belirttiğiniz gibi bin türlü olumsuzluğu ve sakıncayı beraberinde getiren kaotik durum budur.
Kaotik durumu yaratan, “Rejimi değiştirip, toplumu dönüştüreceğim” diyen başımızdaki yönetim erki. Siyasi ve dindarlığı referans noktası alan bir topluluk."Toplmun yüzde ellisi , hatta daha da azı benimle olsun, yeter" havasındadır. Oysa buradaki anlayış “baba” tabiriyle anılan, tüm toplumunu top yekekun kucaklayan devlet olmalıydı. Şefkatli, adil yasa devletinden tamamen uzaklaştırıldı Türk toplumu.
Artık karşımızda oluşan ve toplum yaşamanı bütünüyle etkileyen, Türk milletinin yararına olmayan olumsuzlukları görmeli ve halk bunu her vesileyle bu gerçeği haykırmalıdır.Çünkü bu mızraklar artık hiçbir çuvala girmeyecek, saklanamayacak kadar büyük ve tehlikeli olmaya başlamıştır.
Elbette “Ergenekon” ve benzeri davaların sonuçları daha açıldıkları günlerde belliydi. Bu günkü sonuçları sağlamak için “Yargı sistemi,” eğemen siyasilerin istediği biçimde değiştirildi. Kendilerince sakıncalı görülen şahıslar bir, bir, tesbit edildi. Bu tesbitlerin en başında TSK. nin ileri gelen etkili ve yetkili yüksek rütbeli komutanları ve diğer mensupları vardı. Esasen hareketin en temel noktası da buydu. Çünkü korkulan, öncelikle itibarsızlaştırılıp etkisiz bırakılmak istenen kurumdu TSK.
İşin özü budur. Daha da uzun yorumlar yapmağa bilmem gerek varmıdır? Seçimlerle Türkiye içine düşürüldüğü bu sakıncalı durumlardan kurtarılabilir mi?. Umarız, dileriz, seçimler bu durumu çözer, çözmesi gerekir. Ama bunun için de çok diri ve çok bilinçli, aynı zamanda cesur bir halk ve toplum kitlesine ihtiyaç vardır. Bunu sağlamanın şartlarını yaratmak lazım ne denli zor ve güç olsa da. İşte burada Türk ve toplum vatanseverliği, fedekarlığı gereklidir.
Tekrar geçmiş olsun, hoş geldiniz diyor, sizi selam ve saygılarımla kutluyorum, değerli dost aydın vatansever kardeşim Bekir bey. Kemal Polat
kempol tarafından 8/13/2013 10:50:52 AM zamanında düzenlenmiştir.