ATATÜRK
Ben Turgut Kaymak’ın yalancısıyım. Anlatacaklarımın tamamı ona aittir. Ben yalnız kâtipliğini yapıyor, yazı diline aktarmaya çalışıyorum.
-1-
ATATÜRK
“ Okuldan geliyordum.Yolumun üstündeki bir taşta oturan Zülküf Dede değneğini bana doğru uzattı:
-Gel bakayım!
-Buyur Zülküf Dede, bir emrin mi var?
-Hayır hoca, emrim yok da merak ettim. Atatürk’ü nasıl anlatıyorsun.
-Bize öğrettikleri, kitaplardan okuduklarımız gibi.
-Onlar da doğrudur ama Atatürk’ü bir de benden dinlemelisin?
-Buyur dede. Kulağım sende.
“Mustafa Kemal diye birisinin Sivas’a gideceğini duyduk. Yöreden silahlı birkaç atlı toplandık. Yolun uygun bir yerini geçişe kapatıp siperlere yattık. Tozu dumana katarak gelen otomobil durdu. İçinden inen genç subay, üstümüze doğru yürüdü. Gözleri çakmak çakmaktı. Sert bir sesle:
-Yolu niçin kestiniz? İçimizden birisi:
-Buradan Mustafa Kemal geçecekmiş. Onu bekliyoruz.
-Ne yapacaksınız Mustafa kemal’i?
-Onu öldürüp kellesini padişahımıza götüreceğiz.
-Suçu ne imiş Mustafa Kemal’in?
-Padişahımıza karşı gelmiş. Padişah da onun kellesini getirene dünyalığını bağışlayacakmış.
-Mustafa Kemal benim. Yunanlılar İzmir’e çıktı. Giderek Anadolu’nun tümünü işgal edecekler. Ben düşmanı Anadolu’dan atmak için Sivas’a kongre yapmaya gidiyorum. İsterseniz beni öldürüp padişahınızdan dünyalığınızı alır, isterseniz bu işten vaz geçersiniz.
Bu sözler üzerine konuşmacımız, subayın ellerine kapandı.
-Paşam, gönüllü askerleriniziz. Her zaman sizinleyiz. Yolu açtık. Otomobil hareket etti. Biz de düştük peşine. Atlarımızla…”
Bu konuşmayı sınıfta anlattım. Ne zaman Atatürk’ten söz açılsa öğrencilerim:
-Öğretmeniiim, O’nu Zülküf Dede’nin anlattığı gibi anlat diye bağırırlardı.”
-2-
DÜNYA
Sınıfta dünya konusu işleniyordu. Bir arkadaşımız:
-Öğretmenim, dünya sarı öküzün üzerinde duruyormuş. Ona büğelek konunca öküz silkiniyor deprem oluyormuş. Doğru mu? Öğretmen güldü, güldü bir kere daha güldü. Sonra sordu
-Pekii, öküz neyin üstünde duruyormuş? Yanıt alamayınca dünya konusunda bilgi vermeye başladı. Dünya güneş sistemindeki yıldızlardan birisi imiş. Bir topa benzeyen şekliyle gece ve gündüzün mevsimlerin oluşması, dünyanın dönmelerinin sonucu imiş. Dünyanın yuvarlaklığını anlamak için limana yaklaşan gemiye bakmalıymışız. Geminin önce dumanı, sonra bacası nihayet tamamı görünürmüş. Eğer dünya düz olsaymış her an her yeri görünebilirmiş.
Sanki çevremizde deniz varmış gibi)) Samsun’da ilk defa gören çiftçi denizi uçsuz bucaksız çayırlığa benzetmiş de “Burada yayılan mandalar emme şanslılardır haa!” demiş. Otobüste İstanbul’a ilk gelen hemşerileriyle dalga geçen yolcuları çok görmüşümdür. Denizin suyu içilince kimi hastalıkları iyi gelir diye.
Arkadaşımızın sorusu öğretmenimizi çok güldürmüştü ama biz de aynı inançtaydık. Çünkü öyle öğretmişlerdi.