- 792 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Satılamayan Satılık Ev
Satacağım evin hemen yan köşesinde ki 4,5 metre karelik emlak kulübesi sahibi 65’lik Tahsin Abiye verdim evi satsın diye. İçeri girdiğinizde Tahsin abi kıpırdamıyorsa ölmüş olduğunu düşünüp girmek istemiyorsunuz emlak kulübesine. Tahsin abinin konuşması yaşından daha yaşlı olduğundan, üç cümle ağzından çıkıp benim kulağıma gelene kadar iki bardak çay rahatlıkla içilebiliyor.
Az önce limon yemiş gibi kısık gözlü Tahsin abiyle anlaşıyoruz. Veriyorum evin anahtarlıksız anahtarını kısık gözlerinin içine bakarak. "hadi göreyim seni" diyorum kıllı kulağı duyar mı bilmeden.
02 Nisan 2012 tarihinde ilk müşteri için arıyor Tahsin abi, 50 bin TL istediğim eve 40 bin TL veren tanımadığım şahsiyete okkalı bir olmaz çekip kapıyorum telefonu.
06 Nisan 2012 de ben arıyorum bir kaç kişinin geldiğini ama fiyatın pahalı geldiğini belirtiyor. Teşekkür edip kapıyorum telefonu.
10 Nisan 2012 de ziyaretine gidip görüşüyorum Tahsin abiyle, Gelen müşteri hakkında anlatacakları üç kelimeden daha uzun süreceği anlaşılıyor. Çaycı Hasan’ı zırt pırt yormaktansa semaver söyleniyor. Başka işim yokmuş gibi evi almayan kişilerin, evi almama sebeplerini dinliyorum uzun uzun. Çaylar birbirine ekleniyor. Ev ne zaman satılacak bilinemiyor. “Kısmet” diyor Tahsin Abi. Görüşme sonunda evin camına satılık yazma fikrim kabul görüyor. Kısmetler çoğalıyor ama halen satabilmiş değiliz evi..
24 Nisan sabahı çalıyor telefonum “Selamın aleyküm Uğur Bey” diyor telefonun diğer ucundaki kişi: Selam çok uzun sürdüğünden ve yaşından yaşlı ses tonundan çakıyorum durumu. “Aleyküm selam Tahsin abi” diyorum sevinçle. Müşterinin telefonundan arıyormuş, tanıdığı bir kabzımalmış 40 bin peşini varmış 6 bini de aylık biner biner ödermiş.
-“4 bini ne olacak” diyorum.
-“Efendim” diyor.
-Tahsin abi ev 50 bine satıyoruz.
-Evet
-Bu kontörü bol kabzımal arkadaş 40 bin peşin veriyor ve 6 ay biner biner ödeyecek diyorsun.
-Evet
-Diğer 4 bin ne olacak?
-”46 bin teklif ediyorlar işte”.
-”46 verilesi bir rakam değil benim için”. Hem vade istiyorlar hem indirim.
-”Verelim gitsin Uğur Bey” diyor.
-”Vermeyelim dursun! Tahsin Abi ben senden memnunum” diyorum. Kabzımal konusu, Tahsin abinin bezgin sesi üzgüne dönük şekilde kapatıyoruz telefonlarımızı.
Kabzımalın biner biner öderim teklifini çok ahlaksızca buluyorum.
Verse miydim acaba? Siktir et dursun! ikilemleri yaşıyorum. Hem ucuza ver, hem bindire bindire ödet! Öyle kim olsa alır neden kontörü bol kabzımala vereyim.
5 Mayıs günü arıyor. ”Bu evin tapusu sende mi?” diyor. ”Gayet tabi” diyorum. ”Tapuyu bana gönderebilir misin” diyor. ”Olur ver mail adresini taratıp göndereyim hemen” diyorum. Bir sessizlik oluyor.
-Tahsin abi.?
-Efendim.
-Mail adresin yok mu?
-Yok .
-Tamam faks var mı? Fakslatayım
-Yok Uğur Bey
-”Abicim sen nasıl iş yapıyorsun” diyorum.
Cevap vermesini beklemeden etrafında maili faksı olan birini bul göndereyim tapuyu. ”Bu teknoloji çağında Kapalıçarşı’dan Esenler’e getirme beni” diyorum. ”Tamam Uğur bey bakıp arayacağım seni” diyor. Bir saat sonra kimin olduğunu bilmediğim bir faks numarasına fakslıyorum tapuyu. Tapu Tahsin abinin konuşması gibi ağır aksak fakslanıyor. Fuck’ımının faksı düşüne düşüne gidiyor.
17 Mayıs 2012 de arayarak Tekrar tapu soruyor. Tapuyu faksladığımı söylüyorum. Silik çıktığını pek bir şey okunamadığını söylüyor. Gözlük camlarını silerek bakmasını söylüyorum. Enteresan bir şekilde gülüyor. Tahsin abi espri anlıyor fakat ev satmaktan hiç anlamıyor.
24 Mayıs’da götürüyorum tapuyu, koyuyorum masasının ortasına. Bakıyor kalın gözlüklerinin arkasından yeni limon yemiş gibi kısık gözlerle. Çaycı Hasan geçiyor, limonsuz iki çay ünlüyorum! Hasan dönüyor, ”bana mı diyon abi” diyor. Ha sana diyorum, ha Hasan’a diyerek siparişi tekrar ünlüyorum. Tahsin abi, gevrek gevrek gülüyor. Ölmeye beş kalmış görüntüsünün altında espri anlayışı şaşırtıcı şekilde iyi bu adamın. Emlak satmaktan daha çok espri yapılsın da güleyim diye açılmış, bol çay tüketilerek zamanın ırzına geçilen bir yer burası. Evde hanım dırdırından kaçmış bu kulubeye sığınmış bir hali var. Ev satmak gibi bir derdi yok Tahsin abinin. Onun dertsizliği bana dert oluyor.Benim derdim onun eğlencesi oluyor. Sıkça ve gıcıkça kesik kesik gülüyor. Güldüğünde gözleri çizgi halinde kısılıyor, bu yüzden kısıtlı gülüyor, çünkü hem gülüp hem görme imkanı yok. Gördüğünde gülemiyor, güldüğünde göremiyor bir durum söz konusu.
Evin tapusunun acil el değiştirmesi ve bunun karşılığı paranın banka hesabıma derhal yatması gerekiyor. Bu iş böyle olmayacak!
08 Haziran günü. Fotoğraf çantamı lenslerle birlikte alıp gidiyorum tavan arasındaki satılamayan evime, geniş açı lensimi takıp detaylı 10 fotoğraf çekip Sahibinden.com a koyuyorum evi.
Gayet işe yarıyor bu durum. Fakat bu sefer zırt pırt alakasız zamanlarda beni aramaya başlıyor ev alma niyetinde olmayan şahıslar.
Ev tam olarak nerede? Kaçıncı kat? Kaç yıllık bina? Depreme dayanıklı mı? Fiyat son ne olur? Masraflı bir eve benziyor. Evi görebilir miyiz? Gibi Tahsin abiye yöneltilecek sorular eşliğinde, kendi işimi yapamaz hale geliyorum. Tekrar giriyorum sahibinden.com’a iletişim bilgilerine Tahsin abi ye sorun yönlendirmesi yapıp kendisine bilgi veriyorum. Ki yok öyle bir ilanımız demesin. Adamın tek teknolojik aleti Nokia’nın ilk yıllarında çıkardığı cep telefonu. Selo bantlı, bol çizikli, az kırıklı, akılsız ama iyi niyetli tarzda bir alet. Nokia müzesinde olması gereken cep telefonu, müzelik Tahsin abinin cebinde can çekişiyor.
08 Eylül günü sahibinden.com’dan ilanın son günü olduğuna dair bilgi geliyor mailime. Halen ev satılmış değil. Kızıyorum ve 50 bine satılamayan eve zam yapıp 55 bine çıkarıyorum.
12 Eylül günü Tahsin Abi haricinde, Ferhat abi adlı yeni bir emlakçı ile anlaşıyorum. Ferhat abiyle tanışıklığımız var. Her ikisine de yeni fiyatı bildiriyorum.
Her iki side muhalif söylevlerle 55 bine satılamayacağını belirtiyorlar. ”Satılmazsa satılmasın” diyerek son noktayı koyuyorum . Evin yeni fiyatı 55 bin! 50 bin, teklif eden olursa arayın görüşelim diyerek koyduğum son noktayı virgüle çevirerek ayrılıyorum.
Ferhat abi başına buyruk şekilde fiyatı kendi belirliyor. Kayserili bir müşteriye evi elli bine satıp, bana 45 bin veriyorlar diyor. 50 bin veren kişi benim telefonumu bulup ”50 bine verin alalım” diyor. Ferhat abiye ”senin Kayserili müşteri benim telefonumu bulmuş 45 bin değil, 50 bin veriyor, sen neden 45 bin diyorsun” soruma, önceden çokça karşılaştığı belli kaşarlıkta cevap veriyor. O paranın içinden tapu masraflarını ödenecekmiş, belediyeye harç yatacakmış, o para üç emlakçı tarafından paylaşılacakmış. Mış da mış! Ben Kayserili ev sahibi adayına, satılamayan evi 50 bine satıyorum. Fakat ertesi gün Kayserili adamın, daha da
Kayserili karısı evi beğenmiyor. "Kusura bakma" diyor kılıbık Kayserili adam, "hanım beğenmedi". Seni beğenen senin beğendiğin evi de beğenmeliydi diye bölücü söylevlerde bulunuyorum kılıbık Kayseriliye. Kılıbıkça iyi günler diliyor tekrar özür dileyerek. El sıkışırken Siktir git ulan kılıbık Kayserili diyorum içimden.
Kayserinin kaysısı, vazcaydı karısı diye şiirsel ve sinirsel tepkiler veriyorum içimden.
Kasım ayının bilmem kaçı, saat bir şeyi, bir şeye geçe arıyor Tahsin abi. ”51 bin veren müşteriye verelim mi?” diye soruyor. Sorunun gelişine ”verelim Tahsin abi” diye çakıyorum cevabı.
Gelişine çakıyorum ama Hakem ofsayt gerekçesiyle vermiyor buz gibi golümü. İbne hakemler! .
Niğdeli alıcının Niğdeli ablası, Kayserili adamın Kayserili karısından sonra, Kastamonulu adamın bilmem nereli kayınçosunun vaz caydırmalarıyla tapu bir türlü el değiştiremiyor.
Son bir senedir Tahsin abinin kontörlerini ve çaycı Hasan’ın karbonatlı çaylarını tüketmekteyim. Ev satılsa komisyon haricinde, iki kilo çayla, yüzlük bir kontör alacağım kendisine.
Tahsin abi hayatımın bir parçası haline geliyor. Kandil ve bayramlarda araşmalara başlıyoruz, yakında ailecek görüşeceğiz gibi bir gidişat var.
Kaç odası olduğu muamma, çok bölümlü, kısmen mezarlık manzaralı, terasımsı ev bir türlü satılamıyor! Hasan abinin fikriyle evi boyatıp bir nevi gusül abdesti aldırıyoruz, belki bir cenabetlik durumu vardır diye
Hemen her gün, altıncı katta olan satılık evime müşteri çıkarıp indirerek günlük sporunu bedavaya getiriyor. Komisyoncu kılığında gizli spor yapanlar derneği üyesi olmasından şüphelenip araştırıyorum google’dan; gizli olduğundan olsa gerek bulamıyor google’da böyle bir dernek! O zaman kesin var böyle bir dernek: Gizsiz bilgiler konusunda uzman google nereden bilecek gizli derneği. Çok gizli bu dernek google tarafından aratıldığında did you mean önerisi bile vermiyor. Kim bilir ülke genelinde kaç adet satılmayan ev anahtarı vardır bu gizli derneğin elinde.
Başka bir komisyoncu daha mı bulsam diye geziyorum Esenler sokaklarını. Diğer emlakçılar da aynı gizli derneğin üyesi olsa gerek, kimsenin ev satma gibi bir derdi yok! Kapı önünde tavla atıyorlar pençü, se severler güzeli genç ise, Hasan abi ve Ferhat abi bu tavla oynayanlardan daha aktif olarak altı kat tırmanma ve gerisin geri inme sporu yapmaktalar. Pençi, penç geçe dönüyorum evime.
Benzeri günler sıklıkla yaşanıyor: Değişik zamanlarda evi 49 bine birine, 50 bine birine, 51 bine başka birine veriyoruz. Ama teklifi verenler almak değil verecek miyiz diye merak edenlerden oluşuyor.
25 Haziran 2013 Salı günü tapuya gidilmek üzere 49 bine anlaşıyoruz Ferhat abi ve bulduğu müşteriyle.Sabah dokuzda tapu dairesinin önünde buluşalım, bazı kağıtlara imza atıp, öğleden sonra 14’30 da tapu işlemi yapılacağını anlatıyor. Tam dokuzda tapu dairesinin karşısındaki büfe kafe karışımı bir yerde açma kemirip çay içiyor ve erketeye yatıyorum. Gelen giden yok. Sıkıntı dolu dakikalar geçmek bilmiyor. Şekerli Türk kahvesi söylüyor, sigara dumanının bir kısmını üfleyerek bir kısmını oflayarak atıyorum. Kırk dakika gecikmeli geliyor Ferhat abi ve yeni ev sahibi adayımız.Büfe kafe karışımlı yerden el sallayarak ev satmaya hazırım yürüyüşle gidiyorum yanlarına. Tanışıyoruz öğleden sonra evi devralacak Adem beyle. ”Adem en sevdiğim isimdir” diyorum. Adem soğuk nevale, hafif sırıtıyor gibi, ama daha çok ıkınıyor da denilebilir. Meğer gerçekten ıkınıyormuş, çünkü dün evin tapu fotokopisiyle Esenler belediyesine gittiğini, binanın yapım yılından itibaren kaçak olduğunu, dolayısıyla evin de kaçak olduğunu, bu da yetmezmiş gibi yıkım kararı olduğunu söyleyerek sıçıyor hayallerimin içine. Evi almaktan vazgeçen Adem, satma hayalleri suya düştüğü gibi evin hem kaçak hem yıkım kararı öğrenen ben ve bu işten komisyonlanamayacak olan Ferhat abiyle basıyoruz belediyeyi. İniyoruz merdivenlerden iki alt kattaki arşiv bölümüne, görevi dosya bulucu olan adama bulduruyoruz apartmanın dosyasını, kimliğimi gasp ederek veriyor dosyayı. Çıkıyoruz indiğimiz merdivenlerden iki kat yukarı, daha çıkılacak 5 kat varmış. Neyse ki buradan itibaren asansör var. Adem altıncı kata basıyor, ”neden altıncı kata bastın” diyorum günün içine sıçmış Adem’e; asansörün beşinci kat tuşu bozukmuş dört ve altıncı katta duruyormuş asansör, çıkıyoruz altıncı kata, altıncı kattan bir kat aşağı merdivenlerden inerek ulaşıyoruz beşinci kata. Dosya bulucudan buldurduğumuz dosyanın Türkçe mealini anlatması için oflasam yıkılacak zayıflıktaki adamın masasına gidiyoruz. Adam, Adem’in dediklerinin aynısını söylüyor. ”Ne zaman yıkılacak” diye soruyorum. ”Yıkılmaz” diyor. Orada yıkılma emri yazıyor diyorum,? Neden yıkılma kararı alınmış? Neden yıkılmıyor 17 yıldır? Yıkılma emri veren belediyenin yıkıcısı mı yok? Belediye yıkım çalışanları grevde mi? Soruları eşliğinde hafif ofluyorum. Adam hafif sallanarak Esenler’in % 95’i böyle açıklaması yapıyor. Neden kaçak eve tapu veriliyor? Neden devletin kaçak ve yıkım kararı aldığı apartmana, elektrik,su,doğal gaz,telefon bağlıyor? Ayrıca yıkım kararı olan evden neden vergi alınıyor diye soruyorum. Oflasam yıkılacak sıska çevirmen dosya olan eli ile, kalem olan diğer elini iki yana açıp, dudağını bükerek cevap veriyor.”Devletin bu kadar binayı yıkmaya gücü yetmez” diyor. Yani biz, yıkım kararı alınan binanın kaçak ev sahipleri olarak devletten daha güçlüyüz. Havadaki dosyayı kapıp bir kat aşağı inerek asansöre biniyoruz. Basıyorum asansörün sıfırıncı katına, sıfır noktasında duruyor asansör. Elimde, soluk pembemsi dosya, içinde kaçak yapıma müsaade edilen yıkım kararlı dosyayı götürüyorum iki alt kattaki dosya bulucuya. Al soluk pembemsi dosyayı ver kimliğimi. Ben oynamıyorum!
Temmuz 2013
ABDAL YAZILAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.