SUÇ VE CEZA
“Bu mahkemelerin görülmeyen bir el tarafından yönetildiği artık gün gibi aşikar. Ve de bu el kuşkusuzdur ki, siyasi bir eldir.” Siyasi parti yöneticilerimiz ve hukukçuların büyük çoğunluğu söylüyorlar bunu.
Bir suç zanlısı yakalıyorsunuz: Bu zanlı adam öldürmüş, yeğenini erkeklere pazarlamış, ablasını öldürmekten yirmi yıla mahkum olmuş, çeşitli terör ve gasp, hırsızlık suçlarından onlarca defa yargılanıp mahkum olmuş, bazı gazete ve yayın organlarına bomba atılmasını azmettirmiş, suç aracı ve bombaları, suç işlemeğe azmettirdiği insanlara bizzat verdiğini mahkeme huzurunda itiraf etmiş ve bütün itirafları somut delillerle mahkeme tutanaklarına geçirilmiş bir suçlu, somunda bunca itiraf ve delillere rağmen, mahkemece berat ettiririlip toplum içine salınabiliyormuş. yazılı ve sözlü Medyalardan da yansıyan bu bilgililer doğrumudur acaba?
Ama ülkesinin TSK. ne başarıyla kırk yıl komutan olarak hizmet etmiş, en sonunda, bakanlar kurulu kararı ve cumhurbaşkanının onayı ile TSK ve ordularının Genel Kurmay başkanlığına atanmış, orada son iki yıllık en üst düzey Genel Kurmay Başkanlığını da başarıyla yürüttükten sonra, yasal yaş haddi şart ve gereği olarak emekli olmuş bir Orgenerali söz konusu mahkeme terörist olarak niteleyerek tutuklayabiliyor, terör örgütü kurmak ve başkanlığını yapmak suçlamasıyla böylesi şeref ve onur sahibi emekli bir orgenerali ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla mahkum edebiliyor.
İnsaf, izan, vicdan, adalet, hukuk ve demokrasi anlayışı ve hakkaniyetli ceza uygulaması bunun neresinde var?
Anlaşılmayan, tamamen uyduruk belgelerle, bir ülkenin TSK genel Kurmay başkanlığını onurla şerefle yürüttükten sonra yaş haddi sınırına gelmesi nedeniyle emekli olmuş onurlu ve şerefli Türk ordusunun değerli bir orgeneral komutanı, terör örgütü kurmak ve ona başkanlık yapmak terörist suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesini sağlayacaksınız; buna, milletin de kulağının üstüne yatarak ses çıkartmamasını, bu hukuk cinayetini kabul etmesini isteyeceksiniz.
Ne oldu, nerede kaldı şerefli ve kahraman bir devlet olduğunuz? Hani bu devletin, bu toplumun, şeref ve onur kaygıları? Hepsi bu kadar mıydı? “Yiğitlik, kahramanlık, kutsal peygamber ocağı, gözümüzün nuru” diye övünüp gerindiğimiz, TS kuvvetlerinin değerli komutanlarının yürek parçalayan halleri hiç mi sızlatmayacak vicdanlarımızı. Onların bizleri sahiplenip, ülkeyi her badireden koruduklarının hiç mi bir değeri yoktur. Şimdi sahiplenip, destekleme, sağlam kale duvarları gibi onların arkalarında durma sırası Türk halkındadır. Türk halkı o cihanşümul, kadirşinaslığını göstermelidir. Bu devletin varlığı için, Türk insanının gelecek kaygılarının yok olması için gereklidir. Bunu yapmayan halkın demokrasi anlayışı, vicdani ve ahlaki davranışı sorgulanır. Yarın top yekun bu halk, böylesin demokrasi dışı, haksızlıklara, adaletsizliklere uğrayabilir. O zaman, kimden yardım ve destek istenecektir.Hiç kuşkusuz bunları vatandaş olmanın, toplumsallıkta sorumlu bireyler olmanın gereği ve şartı olarak söylüyoruz. Bireyler, “Bu gün ona olan, yarın da sana olabilir” düsturunu hiçbir zaman unutmamalılar.
Kemal Polat 11.08.2013
YORUMLAR
kempol 13 Ağustos 2013 Salı 12:04:17
Çok teşekkür ederim, CUMHURİYET sevdalısı benim çok değerli kardeşim sayın Bekir Güçlüer. Dönüşünüz, sağlığınıza kavuşmş olmanız çok ziyada sevindirdi ve de umutlandırdı başta ben olmak üzere tüm yurtsever CMHURİYET sevdalılarını. Sizin yazınızı okuduğum zaman, benim özet olarak yazdıklarımı düşündüğümüzde işimizin ne kadar zor olduğunu anlıyor insan. Ama bu yıldırmamalı bizi. Artık düşündüklerimizi açıkça söylemek zamanıdır, hiç kimsenin karnında konuşma şansı yoktur. Düşündüğü haklı ve Türkiyenin yararına olan herşeyi, her yerde, her durum ve şartlarda haykırmak zamanıdır. Çünkü, Türkiyede bir din devleti kurmak amacında olanlar, "Hodri meydan, elinizden ne geliyorsa yapın bakalım" diyorlar açıkça.
Bizlere ve mümin ve gerçek inançlı laik ve çağdaş düşünceli insanlara karşı açılan savaş , düzenlenmiş, içsellenmiş bir "Din ve dindarlık" savaşıdır. Türk toplumu, laik ve çağdaş düşünceli insanlar, zorla ve çağdaş olmayan, hatta her canlı için felaket vadeden, bir dönüştürme proğramının kalıbına sokulmak istenmektedir.
Bunun görülüp bilinmesini istiyoruz.Bu korkunç gerçek kap- kara kocaman bir bulut gibi hızla üstümüze - üstümüze gelmektedir. O bulutun karanlğı, dönüştürülmek istenen faşist, yobaz, insanı horlayıp aşağılayan, bütün kurumları cahiliye dönemi aymazlığına hapsetmek isteyen faşist gücün, düşüncenin ta kendisidir.
Bu durumda insan onurundan, özgürlüğünden, mutluluk ve esenliğinden, toplumların çağdaşlığından, gerçek ve ön yargısız ALLAH inancını doyasıya , yaşamaktan da söz edilemez. Çünkü hery şey, her eğlem o korkunç "dönüşüm - dönüştürme" kalıbının içersine referans noktası olarak konulup sıkıştırılmıştır. Bu bütün Türkiye toplmudur; belkide laikliği özümsemiş bütün insan toplulukları ve de coğrafyalardır.
Daha başka, söylenecek çok şey vardır ama, en somut olan tehlike ve sakıncaları, sunuyoruz biz insanlara. Gerisi onların bileceği iştir. Seçimlerin, seçim sandıklarının da, bu baskı ve sıkıştırmaların varlığında gerçek ve Demokratik sonuçlar yansıtma ihtimali çok, çok zayıftır.
Çokça taktir ve saygılarımla selamlıyorum değerli aydın kardeşim sayın Bekir Güçlüer sizi. Kemal Polat
Sayın kemal POLAT,
Yazınızı dikkatlice ve beğenerek okudum.
Uzun uzun düşündüklerimi sizinle paylaşayım dedim. Ancak sayfanızı fazlaca işgal etmeyeyim düşüncesiyle aklımdan geçenleri, daha önce de yazdığım bir yazıyı, bazı düzeltmeler de yaparak yeniden yayınlamayı uygun gördüm. Az önce baktığımda bu yazımı okuduğunuzu gördüm. "Başka bir sonuç beklenir miydi?" yazım aslında sizin " Suç ve Ceza" yazınıza yorum olarak düşünülmüş bir yazıdır. Böyle kabul buyurun.
Geçmiş olsun dilekleriniz için teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.