Allah tan ve onun ayetlerinden sonra, hangi söze inanacaklar
Bizler inancımızı yaşarken, acaba akıl ve Kur’an ekseninde mi yaşıyoruz? Yoksa Kur’an ve rivayetler doğrultusunda mı?
Bu soruma vereceğiniz cevap çok önemli. Allah emin olmadığınız bilgilerin ardına gitmeyin hesabını sorarım, aklını da kullanmayanı pislik içinde bırakırım diyorsa, sizce bu sorumun cevabı çok açık değil midir?
Benim yazdığım yazılarıma cevap veren bazı kardeşlerim, sen peygamberimizi devre dışı bırakmak istiyorsun, hadis ve sünnet düşmanısın ithamında bulunuyorlar bana.
Hatta bir din kardeşim şöyle cevap vermiş. Atadan ne görmüş ne öğrenmişsek onu yapıyoruz yeni yeni din icat etmeyin. Doğrusu üzerinde düşünmemiz gereken bir cevap. Peygamberimiz Kur’an ı tebliğ etmek istediğinde, o günkü ehli kitabın itirazı da, aynen bu şekildeydi. Atalarımızdan öğrendiklerimizden, bizlerin vazgeçmemizi mi istiyorsun, diye itiraz ediyorlardı.
Önce şunu belirtmeliyim ki, hiç kimse Allah ın resulünü devre dışı bırakamaz. Daha doğrusu, hiçbir aklı başında Müslüman buna cesaret edemez. Ama akıllı bir Müslüman, peygamberimizin hadisinde bizleri uyardığı gibi, benim adıma yalanlar uydurmayın ve bunlara inanmayın, yoksa sonunuz cehennem olur, uyarısını dikkate alır ve bu konuda titiz davranır. Çünkü peygamberimiz bizleri her zaman Kur’an a yönlendirmiş, zaten Allah elçisine, yalnız ve yalnız Kur’an ile hükmet görevi vermiştir.
Gelelim bizlere ulaşan rivayet hadislere. Ben hiçbir yazımda hadislerin tamamını inkâr edelim, bizlere hiçbir faydası yoktur demedim ve bunu söylemek akla ve Kur’an a da uymaz.
Benim söylediğim, rivayetler konusunda her zaman dikkatli olalım, her güzel örnekten, bilgiden faydalanalım, ama mutlaka Kur’an ın onayını alalım dedim. Bugün okullar da okuduğumuz, geçmiş tarihi bilgilerin bir kısmı, kesin bilgi değildir. Kalıntılardan ve bazı bulgulardan yola çıkarak, yapılan değerlendirmelerdir. Ama bizleri bilgi sahibi yapar o dönem hakkında. Yeni bir kanıt, yazıt bulunduğunda, eski bilgiyi siler, yenisini kabul ederiz. Bunda hiçbir sakıncada olmaz.
Peki iman ve inanç konusunda da aynı yolu kullanabilir miyiz? İşte bu çok önemli. Kur’an bu konuda ne söylüyor? Allah çok açık ve net hükmünü vermiş ve bakın ne diyor Rabbimiz.
İsra 36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın(emin olmadığın) şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
Sizlere sormak istiyorum. Rabbimiz emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye hüküm veriyorsa, nasıl olurda hiç düşünmeden, araştırmadan her peygamberimizin sözü diye rivayet ettikleri bilgiyi kabul ederiz. Unutmayalım ki rivayet, kesin emin olunmayan bilgi, yani söylenti demektir.
Değerli din kardeşlerim, işte ben Rabbin bu ayetlerini tebliğ almış ve iman etmiş bir Müslüman olarak, hem Rabbimizin hem de peygamberimizin uyarısını dikkate alıyor ve bu konuda elimden geldiğince titiz davranıyorum. Buna Allah şahittir.
Gelelim peygamberimizin sözleri diye nakledilen, rivayet hadislere. Elbette içinde peygamberimizin söyleme ihtimali yüksek olan, birçok rivayet hadisler var. Tüm bunlardan faydalanmalı ve dersler çıkartmalıyız. Çünkü Allah elçisini bizlere örnek göstermiştir. Ama şunu unutmamalıyız, hiçbir rivayet bilgi dine hüküm koyamaz, Allah ın vermediği bir hükmü veremez. Çünkü Allah elçisine verdiği görev ve sorumluluk, Kur’an da çok açık belirtilmiştir.
Bugün İslam âleminde büyük bir kesim, rivayet hadisler olmasaydı bizler Kur’an ı anlayamazdık, Kur’an kapalı kalırdı deme cesaretini göstermektedirler. Hadislerin günümüze birçoğunun, sağlıklı ulaşmadığını söylediğimizde verdikleri cevap düşündürücüdür.
(Hadislerin bize sağlıklı ulaşmadığını iddia eden kimseler, hâşâ Kur’an ın da bize sağlıklı ulaşmadığını iddia etmektedirler aslında.)
Ne yazık ki bu tür örneklerle toplum, İslam ın özünden saptırılmakta, Kur’an dan uzaklaştırılmaktadır. Allah Kur’an ı ben koruyorum diye hükmünü bizlere vermiştir. Bizler Allah korumasında olan bir kitap ile beşerin birbirinden çok farklı rivayetlerini de, aynı seviyede düşünerek, hâşâ Kur’an değerini vermemiz, ne akla ne mantığa, nede Kur’an a asla uymaz. Bu bir şirktir unutmayalım.
Rivayetlerinde Allah korumasında olduğunu söyleyenlere sormak isterim, acaba hangi mezhebin topladığı hadisler Allah koruma altında. Çünkü aynı konuda, ama birbirine taban tabana zıt, o kadar hadis rivayet ediliyor ki, doğrusu bu konuda çok dikkatli olmamız gerektiği, biraz düşünen tarafından anlaşılacaktır.
Ramazan dolayısıyla dini konularda, birçok sohbetler yapılıyor. Özellikle bir konu işleniyor ve deniyor ki, rivayet hadisler olmasaydı, Kur’an ı bizler anlayamazdık. Televizyonlarda ve internet sitelerinde bu konu ile ilgili çok dikkat çekici sözler söyleniyor. Bir kısmını sizlerle paylaşmak ve sizlerin üzerinde düşünmenizi rica ediyorum. Allah Yunus suresi 100. ayetinde, Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir diyorsa, Rabbin bu hükmünü lütfen unutmayalım.
Allah Kur’an ayetlerinin açık olduğunu ve her şeyden nice örneklerle izah edildiğini söyler bizlere. Bu konuda düşüncesini söyleyen bir din kardeşimiz ise, bakın bu konuyu nasıl anladığını anlatıyor.
(Kur’an apaçıktır ama hangi meselelerde apaçıktır. Apaçıktır ama her meselede öyle değil. Kitapta açık olan inanç esaslarıdır. Kitapta namaz bile anlatılmıyor nasıl açık olabilir.
Kur’anı kerim namazı, orucu, zekâtı haccı anlatmaz. Bu durumda nasıl açık oluyor. Bazı konularda açıktır. Her konuda açık değildir. Kur’anı, ayetleri anlayabilmek için, sünnete, peygamberimizin hadislerine mutlaka ihtiyaç vardır
Allah namaz kılın der, Kur’an a göre nasıl kılacağız? Kur’an ruku edin diyor bu eğilme nasıl bir eğilme. Kaç rekât kılınacak. Zekât verin nasıl vereceğiz. Hangi maldan ne kadar. Yılda kaç defa. Tüm bu bilgileri sünnetten öğreniyoruz.
Allah her şeyi kitabına koymadı. Peygambere müracaat edelim diye. Eğer her şey kitapta olsaydı, kitap koskoca bir kitap olurdu. Peygamberimizin hadisleri koca koca ciltler halinde.
Peygamberimiz 23 yıl konuşmuş. Sahabenin aklında kalanlar söylenmiş daha sonra bunlar yazılmış. Akılda kalıp yazdırılanlar bile, ciltler dolusu kitaplar yapmış.
Kur’an da her şey olsa, koskoca kitap olur, kimse onu okumazdı. Onun için ana konuları kuranda anlatır, gerisini peygamberden öğrenin der. Çünkü peygambere itaati emrediyor.
Niye emrediyor. Her şey Kur’an daysa, neden peygambere itaati emretsin. Demek ki her şey kuranda yok.)
Sizlere naklettiğim bu fikir üzerinde, şimdi birlikte düşünelim. Düşünmek istemeyene sözüm meclisten dışarı. Allah Kur’an ın açık oluşu ve her konuda bilgi verildiğini söyler bizlere. Sizlere anlayasınız diye örnekler, kıssadan hisselerle izah ettik ki doğruyu bulasınız şeklinde yol gösterir. Fakat kardeşimiz Kur’an ın her konuda açık olmadığını, Kur’an ın tam tersini kanıtlamak için verdiği örnekler, aslında düşündürücüdür.
Bu kardeşimiz eğer Kur’an madem açık ve her konuda detay var, neden bugün bizlerin kıldığımız namaz konusunda detay yok. Kaç rekât kılacağımız bile yazmıyor. Oruç, hac konusunda gerekli detaylar yok. Zekât konusunda da, ne kadar zekât vereceğimiz, hangi maldan ne kadar? Yılda kaç kez vereceğimiz bilgileri yazmıyor Kur’an da diyor.
Tabiî ki yanılıyor, bu kardeşimiz büyük yanılgıda, Çünkü Allah bu konularda da gereken her bilgiyi veriyor. Ama bizlere Kur’an dışından öğretilenleri, Kur’an da göremediğimizde yaptığımız hata, rivayetleri Kur’an ın önüne geçirerek, bakın bu bilgiler Kur’an da yok diyebiliyoruz.
Allah namaz kılın, zekât verin diyorsa, onun gereken kısmı kadarını mutlaka Kur’an da vermiştir. Yoksa nasıl rehber olur bizler için? Hani bizlere rehber olsun diye göndermişti Kur’an ı? Lütfen bunu unutmayalım ve Kur’an a karşı takındığımız tavrın farkında olalım. Ne kadar zekât vereceğimizi bilemezdik, diyen kardeşimize, bakara suresi 219. ayeti hatırlatırım
(Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.)
Allah ın bu kadar açık seçik emrettiği, zekâtı anlamak istemeyen, yeterli bulmayanlara, elbette söyleyecek sözümüz olamaz. Allah olmayana yılda bir değil, gönül rızanızla ihtiyaçtan arta kalanı fakirle, olmayanlarla paylaş emrini anlamak istemeyenler, yılda bir fakiri hatırlayanlara ne söylesek anlamayacaktır.
Allah her şeyi kitabına koymadı, çünkü peygamberine müracaat etsin diye, şeklinde savunma yapmış din kardeşimiz. Acaba Allah her şeyi Kur’an da yazmayıp, elçisinin de Kur’an ın vermediği hükümleri versin, demiş olabilir mi?
Yaradan Maide suresi 45. ayetinde, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir diyorsa, bu fikre doğrudur diyebilir miyiz? Kehf suresi 56. ayetinde Allah, biz elçileri yalnız, müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz diyorsa, sizce elçilerin yetki ve sorumluluklarını Rabbimiz açıkça belirtmemiş mi?
Enbiya suresi 10. ayetinde, And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır demesi, bizleri hiç düşündürmüyor mu?
Sizce aşağıdaki ayetler, sorumuza cevap vermiyor mu?
Zühruf 43: Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.
Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyunuz! O’nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyiniz! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Muhammet 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.3. Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır
Bakara 5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
Yukarıdaki ayetlere baktığımızda, Allah ın bizlerin yalnız Kur’an a sarılmamızı emrediyor. Çok daha dikkat çekici örnek verip bakın ne diyor.
(Rableri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.)
Hak olan peygamberimize indirilen Kur’an olduğu ve buna iman edenlerin Allah katında makbul olduğu, sizce çok açık anlatılmıyor mu? Bakara suresi 5. ayette, Allah kurtuluşa erenlerin kimler olduğunu söylüyor, lütfen dikkatle düşünelim.
(, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.)
Ama bizlere Kur’an da her şey yoktur. Ana konular vardır, bunların detaylarını elçim sizlere öğretecek diye öğretmediler mi?
Bu konuda şunlar söyleniyordu hatırlayalım.
(Allah her şeyi kitabına koymadı. Peygambere müracaat edelim diye.)
Şimdide bu konu üzerinde düşünelim. Hadislerin toplanması ve yazılması konusunda açıklama yapan kardeşimiz, şunları söylemişti, tekrar hatırlaydım.
(Sahabenin aklında kalanlar söylenmiş daha sonra bunlar yazılmış. Akılda kalıp yazdırılanlar bile, ciltler dolusu kitaplar yapmış.)
Bu satırları okuduğunuzda, aklınıza geleni çok iyi biliyorum. Demek ki peygamberimiz kendisi bizzat hadisleri yazdırmamış. Ölümünden çok sonra toplanmaya, yazılmaya başlanmış.
Şu soruyu hemen kendimize soralım. Peki, neden kendi sağlığında peygamberimiz yazdırmamış. Madem peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı Kur’an anlaşılmazdı ve kapalı kalırdı, peygamberimiz bunu akıl edemedi de, yıllar sonra mı birilerinin aklına gelerek kaleme alındı.
Değerli dostlar, ne söylediğimizin farkında mıyız? Sahabelerin yıllar sonra aklında kalanlar ile ve yüzlerce yıl sonra rivayetler yoluyla nakledilen bilgilerle mi Kur’anı en doğru anlarız sizce? Ya sahabelerin aklında kalmayan bilgiler varsa? Sizce Allah ve elçisi, bizlerin Kur’an ı bu yöntemle anlamamızı ister mi?
Gelelim peygambere itaat konusuna. Eğer bizler kelimelerden medet umarak, hurafe inançlarımıza kanıt ararsak, Kur’an ın yüzlerce ayetine de iman etmemiş oluruz, bunu unutmayalım.
Allah elçisine itaat etmemizi emreder. Çünkü elçisine verdiği tembih, topluma yalnız Kur’an ile hükmet görevidir. Hatta hiçbir ilave yapamayacağını da açıklar.
Hakka 44…47: Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.
Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.
Rad 40: Ya onlara vaad ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak da bize düşer.
Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
Allah elçisine bu ve buna benzer, birçok ayetle görev ve sorumluluğunu bildirmiş ve topluma yalnız Kur’an ile hükmetme görevi vermiştir. Daha sonrada bizlere hitaben, sizlere gönderdiğim elçime uyun emrini vermiştir. İşte elçiye uymanın anlamı budur. Kur’an a harfiyen uyan, elçiye de uymuş demektir. Yoksa peygamberimiz Kur’an dışından bir bilgi verecek değildir. Bu zaten Allah tarafından yasaklanmıştır.
Eğer bizler Kur’anı, peygamberimizin rivayet hadisleri olmasa anlayamayacak olsaydık, peygamberimiz bizzat kendisi bu bilgileri yazdırır bizlere ulaştırırdı, lütfen bunu unutmayalım. Bakın peygamberimiz bu konuda neler söylüyor.
( Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın. Kim, benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa, onu imha etsin." Muslim-Zuhd/72(3004) /4137 Ebu Davud-İlm/3(3647) /4136 Musned-c.3/12,21,39 Darimi-Mukaddime/42)
(4106 - el-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma’nın yanına girmişti. Hz. Mu’aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede bulunarak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hadislerinden hiç bir şey yazmamamızı emretmişti" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı derhal imha etti."
Ebu Davud, İlm 3, (3647).
(Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33 )
Yazdığım hadislerde elbette bir rivayettir, bu sözleri peygamberimizin söyleme ihtimali olan sözler olarak bakmalıyız, çünkü Kur’an ın emrettikleri de aynı doğrultudadır.
Bir örnek daha vermek istiyorum. Peygamberimiz veda hutbesinde, yaklaşıl yüz bin kişiye hitap ettiği söylenir. Bu kadar kalabalık bir toplumun karşısında yapılan konuşma bile, günümüze 6–7 değişik şekilde ulaşmıştır. Birde bir kişinin duyduğunu söyleyip, nakledilen bir konu acaba günümüze nasıl ulaşır, yorumunu sizlere bırakıyorum.
Peygamberimizin veda hutbesinde, dikkat çeken bir sözünü, günümüze nasıl farklı ulaştığının örneğini vermek istiyorum.
—Ey mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin sünnetidir.
—Mü’minler!
Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.
—Ben sizin aranızda iki ağır-paha biçilmez emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim Ehl-i Beytim.
Ne dersiniz, acaba bunlar içinden hangisi doğru olabilir? Sizce bu bilgilerle mi Kur’anı anlamalıyız, yoksa...... ? Evet, o yok sanın cevabını bulabiliyorsak, sanırım Allah ın istediği kul olabilmişiz demektir.
Değerli din kardeşlerim. Rabbimiz ben Kur’an da hiçbir eksik bırakmadım diyor ve aşağıdaki hükmü veriyorsa, sizce Kur’an ın dışından da peygamberimiz dine hüküm koymuştur ve bizlerde sorumluyuz diyebilir miyiz?
Zühruf 44: Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür VE SİZ ONDAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ.
Ne dersiniz, bunca sözü boşuna söyledik değil mi dostlar. Allah apaçık bizleri Kur’an dan hesaba çekecek ve ondan sorumlu tutacaksa, acaba bu hükmünden sonra, Kur’an ın hiç bahsetmediği rivayetlerin koyduğu hükümlerden de, hesap sorar mı? Namaz, zekât, oruç ve hac gibi çok önemli ibadetlerde gereken detayı, bilgiyi Kur’an da vermemiş olabilir mi? Karar sizlerin.
Bu hafta Cuma hutbesinde, hoca efendi bir konuyu anlatırken şöyle söyledi.
( Gerçek bir Müslüman, şüphe duyduğu bir şeyi asla yapmaz. Çünkü o şüphe onu HARAM a götürür. Yapacağı bir işten şüphe duyduğu halde, onu yapmaktan çekinmeyen ise, HARAM bataklığına sürüklenir.)
Bu sözler çok güzel ve doğru sözler olduğundan, sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü Allah ın hüküm vermediği, açıklamadığı konuların konuşulmasını Rabbimiz HARAM kıldığını Kur’an da söyler bizlere. Bu bilgiler ışığında da sizlerin hadisler konusunu düşünmenizi öneririm.
Hadis konusu çok dikkatli olmamız, iyi araştırıp öyle yararlanmamız, ya da reddetmemiz gereken çok önemli bir konudur. Yaradan Hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyorsa, lütfen bilmeden peygamberimizi, Rabbimizin dine hüküm koyan ortağı yapmayalım. Yoksa bunun hesabını veremeyiz.
Peygamberimiz Ehli kitaba ve ümmi topluma, Kur’an ı tebliğ etmeye çalışırken, bir kısmı atalarının itikadından vazgeçmek istemedikleri ve Kur’an ın yanında, atalarının inançlarına da devam etmek istemişlerdi. Bu isteklerine bakın Rabbimiz nasıl karşılık veriyor.
Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Bunları sana gerçek olarak okuyoruz. Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
Ankebut 51: Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Sanırım yazımın tamamının çok güzel bir özeti bu iki ayet. Tabi anlayana anlamak isteyene. Birde gönül gözleri, açık olana elbette. Bakın Rabbimiz ne diyor Kur’an ın yanında, atalarının itikatlarına devam etmek isteyenlere.
—Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
—Kendilerine okunan kitabı, sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?
Ne dersiniz bu ayetlerden, bugün bizler çok ama çok dersler almamız gerekmez mi. Cahiliye devrinin o büyük hatalarını, bizler bugün yapmıyor muyuz? İslam ı doğru yaşamak için, Kur’an tek başına yeterli değildir diyenlere, bu ayetleri hatırlatırım. Lütfen şunu da unutmayalım. Peygamberimiz yalnız Kur’ ana uymuş ve yalnız Kur’an ile topluma hükmetmiştir. Bu emri veren Kur’an ın bizzat kendisidir.
Yorum ve karar sizlerin. Hesabın görüleceği O çetin gün çok uzaklarda değil, bir nefes alışı kadar bizlere yakın. Lütfen unutmayalım ve Kur’an ın ipine sıkı sıkı sarılalım. Sanı ve emin olmadığımız bilgilerin ardı sıra gitmeyelim.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
YORUMLAR
Cevap verme nezaketinde bulunduğunuz için, önce teşekkür ederim. Bir Başbakandan bile bahsederken, sayın diye bahsettiğimiz halde, siz Allah ve Resulünden bahsederken de(c.c, s.a.v) gibi saygı ifadelerini kullanmamız gerektiğinden bahsetmişsiniz.
İyi bir noktaya değinmişsiniz, teşekkür ederim. Verdiğiniz örnekler üzerinde şöyle bir düşünelim. Allah kelimesi başlı başına, sonsuz bir gücün, makamın ismidir. Onu daha da yüceltmeye çalışmak, onun isminin önüne bizlerin beşeri kişilere verdiğimiz unvanları vermek, yada övünç sözler söylemek, Allah isminin gücünü-kudretini tam idrak edememek demektir. Allah, ilah gibi gücünün benzeri olmayan bir ismin önüne, nasıl bir saygı ifadesi getirebiliriz ki, daha da saygılı olsun?
Allah ismini anarken, (C.C) onun şanı ne yüce diye başlamamız, Rabbimize yeterli saygı ifadesi midir sizce? Allah ın şanının yüceliğinden, şüphemiz mi var? Hiçbir saygı ifadesi Allah, ilah kelimesine saygınlığını ifade edemez, artıramaz. Rabbimizin isminin önüne koyacağımız hiçbir kelime ve söz, onun saygınlığına saygınlık katamaz. Onun yüceliğine, hiçbir saygı ifadesi ek bir güç ilave edemez. Lütfen önce bu bilinçte olalım.
Peygamberimize gelince. Peygamberimiz elbette bir beşerdi. Eğer onun beşeri ismini anıyorsak, sizin söylediğiniz gibi, saygı ifadesi olan ve günümüzde kullanılan, (Hz.) ilavesini kullanmalıyız. Bunda size katılıyorum. Ama dikkat ediniz ben ismini değil, peygamberimiz kelimesini kullanıyorsam eğer, bu durumda zaten Allah ın ona verdiği çok önemli bir makam, övgü, rütbe ile hitap ediyorum demektir. Bu makamdan daha saygın ve güzel bir isim, saygınlık ifadesi olabilir mi?
Sallallahü aleyhi ve sellemin anlamı, peygamberimize Allah tan, O’nun dünya da ve âhirette her türlü iyiliğe ve üstünlüğe kavuşmasını istemekten ibaret bir duadır. Elbette peygamberimize dua etmenin hiçbir zararı yoktur.
Peygamberimizin Allah ın güven elçisi olduğunu lütfen unutmayalım. Acaba bu durumda kimlerin duaya ihtiyacı var, onu da unutmayalım. Duaya peygamberimizin değil ama bizlerin çok ihtiyacı olduğu çok açık.
Çok önemli konuları atlayıp, göz ardı ederek İslam ı yaşarsak, sanırım boşa vakit kaybetmiş oluruz. Bizler yalnız bu konuda değil, her konuda Allah ın emirleri ile yetinmemiş onlara ilaveler yaparak, Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini zorlaştırmış ilaveler yapmışız.
Daha sonrada Allah ın ana hükümlerinin peşine düşmek yerine, ilavelerin üstünde durarak, gerçek nuru ne yazık ki kaybetmişiz.
Yazdığınız diğer konuları yazılarımda üzerinde çok durdum ve açıklamaya çalıştım, yazılarıma bakabilirsiniz.
Ayetleri kafama göre yorumladığımı söylemişsiniz. Bunu yapmaktan Rabbime sığınırım. Şunu hatırlatmak isterim, ayetler yoruma açık değildir. Bugün yorumlayarak istenilen anlamlar verilmektedir. Allah açık ve anlaşılır diyorsa, yorumlamak olur mu? Yorum açık olmayan konularda olur.
Yorumlayarak beşeri rivayetlerle karıştırarak, anlamlarını değiştirenler, bugün tarikat, mezhep ve cemaatlerdir. Çünkü bu düşüncenin savunduğu mantık, rivayet hadisler olmasaydı, bizler ayetleri anlayamazdık düşüncesi yatmaktadır. Sizce böyle düşündüğümüz demi yorumlamış oluruz, yoksa Allah ın açık, seçik ve nice örneklerle ayetlerimi gönderim ki anlayasınız diyen, Rahmanın sözlerine göre ayetleri anlamaya çalışmak mı en doğru yoldur.
Cevabınızın en sonunda ki sözlerinize çok üzüldüm.
(Kısacası yazdığınız ayetler baş tacı velakin yüklediğiniz manalar hoşuma gitmiyor.)
Allah şahittir ki, ayetleri anlamaya çalışırken, hiçbir etki altında kalmadan, Allah ın apaçık sözlerini, yine Kur’an ın diğer ayetlerinden yola çıkarak anlamaya çalışıyorum. Hiçbir rivayet ve sanı sözlerin, etkisinde kalmadan. Çünkü Allah ne diyordu? Biz her konuda nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız.
Lütfen bana atfen söylediğiniz o sözün üzerinde, tekrar düşününüz. Acaba ayetleri anlamaya çalışırken, Kur’an dan mı yardım alarak anlamalıyız, yoksa rivayetlerden mi?
Yorum ve karar sizin. Hepimiz imtihandan geçiyoruz. İmtihanın sonucunu da Rabbin huzurunda hep birlikte göreceğiz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Kardeş yazılarını ara sıra okuyorum; Öncelikle bir başbakandan bahsederken bile "sayın" ibaresi ile yazılır...Buna göre ALLAH yazarken c.c ya da taala ile birlikte yazman gerekir...Resulundan bahsederken s.a.v ile birlikte yazman gerekiyor...
Hadisler konusuna gelince ALLAH taala kur an ı kerimi göndermiş olduğu elçisi Hz Muhammed s.a.v in sözlerine uymayın mı diyecek?... Yani ALLAH c.c elçisi ayetler hakkında detaylı açıklamalar yapmamış mi 23 yıl boyunca... Ayrıca hadis yazmanın yasaklanması bir dönem içindir ki, hadis ve ayetler karıştırılmasın diyedir... Neden peygamber yaşarken hadisler yazılmamış diyorsunuz... Ona bakacak olursanız Kur an ı kerim de Hz Muhammed s.a.v nin vefatından sonra bir araya toplanmıştır....
ALLAH taala ayetlerinde sürekli elçisine uyulmasını emreder...Hatta resulundan sonra bir takım konuları Kur an ehli olan inananlara sorun der...
Temsilde hata olmaz; bir suç işledin mahkemelik oldun ...Neden hemen bir avukatın kapısını çalıyorsun?..Her insan gider anayasa kitabı alır haklarını bilir kendini savunur ama, iş öyle değil işte...ALLAH taala sıddıkler, inananlar diye veli kullarından bahseder onların varlığını bildirir...Kur an da peşlerine gitmeyin diye bahsedilen insanlar sapık, yoldan çıkmış insanlar içindir....
Ayrıca bir yazınızda kuranı kerimi türkçeye çevrilmesini yazmışsınız...Hatta ayet göstererek...Anlamadığımız bir dilden hesaba alınmak babında...
Bu sözün kaale alınır da türkçeye çevrilirse ne olur biliyormusun?...Türkçe konuşan bir insan, artık hafız olamaz ....Yani türkiyeden hafız çıkmaz artık....Neden biliyormusun? çünkü kur an dan başka bir dil kitapta öyle ezberlenme gibi bir mucize yoktur...Bu sadece ALLAH taalanın kelamı olan kur an da bulunan bir güçtür....
Paylaştığınız yazılarda ayetleri sürekli kendi kafanıza göre yorumlayıp başka yerlere çekiyorsunuz...
Bununda sebebi hani ahir zaman denir; " bir takım insanlar çıkacak kur an ı kendi kafalarına göre yorumlayacaklar" ....
Kısacası yazdığınız ayetler baştacı velakin yüklediğiniz manalar hoşuma gitmiyor...
"LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULLULLAH"...........