- 2417 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YİRMİ SEKİZ ŞUBAT POSTMODERN DARBE GÜNLERİ.....
AYLARDAN ŞUBAT AYIYDI...
Erbakan Hocayı sıkıştırdı boyalı basın,yahudilerin arkasında olduğu medya organları ve yargıdaki karanlık adamlar,
Askerler ortalık yumuşasın diye değil,nasıl gereriz hesabındaydılar..
Bırak git,beceremedin manşetleri atılıyordu bir takım gazetelerde..
Başlıkların asker,medya ve yargı üçlüsü tarfından kararlaştırıldığı sonradan ortaya çıktı..
Askere sözümüz yok,askeri ele geçirmişti meçhul adamlar..
Darbeleri askerler yapmadı mı?
Mısırda darbeyi kim,kimin uşakları yaptı?
Bu ülkenin askerleri ABD de eğitim almıyorlar mı?
Yolumuz açıldı,İsraillle ilişkilerimiz normale döndü,uçurumun kenarından dönüldü,
Atılan gazete manşetleri bu minvaldeydi..
HAVADA İKMAL FİKRİ..
Erbakan Hoca Tansu Çillerle bir plan yaptı..
Ben bırakayım,Demirel Hükümet kurma görevini yine bize verir dedi,
Belki de öyle bir söz almıştı..
Erbakan Hoca istifasını sununca birileri kahkahalar attı..
Bir yerlerde şampanyalar kaldırıldı,kutlandı..
O gün kadar hiç bir zaman içki tüketilmedi belki Türkiyede..
İyi ki Allah deprem, zelzele vermemiş o gece..
Daha bunların cezası kesilmemişti,henüz zulümler başlamamıştı.
Sabilerin,mazlumların,fakirlerin hürmetine Rabbim koruyordu bu asil Milletimi...
Bu kadar kolay olacağını onlarda beklemiyordu..
Hoca kan dökülmesin,huzursuzluk çıkmasın istedi..
Yoksa halkı sokağa dökebilir,mücadelesini sürdürebilirdi..
ABD ye hemen durum telefonla bildirildi..
Tamam amacımıza ulaştık,Türkiye yönünü Batıya çevirdi yine korkulacak bir şry yok..
İşler yolunda siz rahat olun Efendim dendi..
***
SÜLEYMAN DEMİREL ÇOK DENEYİMLİDİR...
Bir zaman Süleyman Demireli tanıdım ilk liseli yıllarımda..
Alkışladım,şapkana kurban diye çağırışıyorlardı,
Kırıkkale’de meydanlar Demirel diye inliyordu,
1980 de Hüseyin Kahya Parkının karşısında H.Doğan Develioğlunun binasında karşımızdaydı.
İçimizden biri dedim,Benim köylüm,benim memurum,benim esnafım derken,
Hele o Kuranı Kerimi öpüp başına korken,Allah seni doğurandan razı olsun dediklerini hatırlıyorum.
Böyle milliyetçi bir insan olamazdı,O Allahın Anadolu topraklarından bize bahşettiği müstesna insan...
Bir çoban okumuş,Başbakan olmuştu,benim ideal,rol modelimdi artık o,
1991 de beşyüz günde bu ekonomiyi rayına oturtmazsam namerdim dediğinde bu adam yapar demiştim,inanmıştım.
Ama inanın yoktu bir zamanlar öyle bizi gerçekten her yönüyle temsil edecek,bizim içimizden gelen bir lider,
Kim biraz bize yatkınsa,müslümanlara yakınsa oy vermek durumundasınız..
Adam gibi adamı ABD başımıza getirmezdi ki...
Ehveni şer kabilinden onu seçerdi bu halk..
Turgut Özal gibileri ,Adnan Menderes gibileri yaşatılmamıştı,
ABDnin dümen suyunda gitmeyen liderlere bu ülkede kolay kolay iktidar verilmezdi..
***
CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL...
Süleyman Demirel hemen çağırdı Mesut Yılmazı..
Planın ikinci bölümü çok önceden hazırlanmıştı bir yerlerde.
Duracak zaman değildi,hadi geri isterse halk iktidarı,
İktidar boşluk kabul edemezdi..
Öyle derler boş bırakmaya gelmez,hemen biri gelir oturur koltuğa..
Hem Demirel alışkındı..
Altı defa gidip,yedi defa gelmişti,Devleti en iyi bilendi..
Onun için adını ’Birbilen ’koymuşlardı..
Çobandı bir zamanlar Ispartanın bir köyünde..
Kuzularını otlatırken zeki bir çocuk olduğunun farkına varmıştı,
O zamanki çağdaş yaşamı destekleme gönüllüleri..
Alıp yerleştirmişlerdi Devletin himmetli ellerine,okullarına...
Demokrasinin nimetleri önüne serilen Demirel günden güne büyümüştü..
Askerler niye darbe yapmışlar diye düşündüğüm çok olmuştur.
Her önüne gelen bir darbe yapıyordu o günlerde,bel ki de ekonomik bunalım çıkartıp birileri paraları ceplere indiriyorlardı.
Demokrat Parti ile aynı tabana hitap eden,sağ merkezde yer alan bu Adalet Partisi 1965-1980 li yılların sağ seçmenin teveccüh ettiği parti olmuştu..
Adnan Menderes’in mirasına konmuştu..
Adalet Partisi sağ,muhafazakar seçmenin ocağı olmuştu uzun yıllar..
Yoktu ki başkası..
Millet Partisi,Demokrat Parti,Adalet Partisi,Milli Nizam Partisi...
Sağ seçmen liberal partilere,muhafazakar seçmen Hocanın Partisine oy verirdi..
Anap dört eğilimi birleştirdi,on yılın sonunda herkes kendi partisine dönmüştü..
Süleyman Demireli Nurcu tabir edilen kardeşlerimiz desteklerdi..
Nurlu Süleyman lakabı oradan gelir..
Seksenden önce yoktu, sağ seçmenin önüne düşeceği içimizden bir lider ondan...
***
SEKİZ YILLIK EĞİTİM SAÇMALIĞI...
Mesut Yılmaz ve Ecevitli Anasol iktidarı aldı Demirel’den..
Ecevit,Karadayı,asker,yargı,medya cephesi hemen yumuşadı..
Bilinmeyen yerlerde ne pazarlıklar kotarıldı,ne ihaleler alındı kimbilir..
Yağma Hasanın böreğiydi Türkiye..
Her emekli Paşa bir holdingin,bankanın yönetimine girdi..
’Ne aczimendi kalmıştı,ne Ali,ne Fadime..
Hepsi vazifesini yaptı,çekildiler köşeye.
Sıra kararları uygulamaya gelmişti..
Başörtülülere rahat,huzur yoktu artık bu ülkede...
Sekiz yıllık eğitim kararı çıkarıldı Meclisde..
Çoğunluk ellerindeydi..
Ecevitle,Mesut Yılmaz o gün bunu Hacı Bektaş’ta törenlere katılarak çılgınca kutladılar..
Zafer naraları attılar hep bir ağızdan..
Türkiye kurtulmuştu,üzerinden büyük bir ağırlığı atmış rahatlamıştı..
Hiç de öyle değildi...
Gelen bulut felaketi haber veren,Sodom ,Gomore ve Etna şehirlerine yağan azabı haber veriyordu..
Kim nerden bilecekti..
Yaşayan görecekti..
Sekiz yıllı eğitim maksatlı olarak planlandı.
Amaç Kuran Kurslarına ve İmam Hatiplere giden öğrencilere ket vurmak bu akımı durdurmaktı.
Kendilerince bunu aydınlık Türkiyenin önünde bir engel olarak görüyorlardı.
Erbakanın İmam-Hatipler bizim arka bahçemizdir sözünü referans alarak dinci kesime gözdağı verilmek istenmişti.
Burada yapılan yanlış bütün okulları ve Kuran Kursu öğrencilerini aynı potada eritmeleri olmuştu.
Sanayide çalışacak çırak bulamadı esnafımız,bir çok sanat dalı kapanmayla karşı karşıya kaldı..
Kuran Kursuna yazın açılan kurslara kimse evladım fişlenirde ilerde polis,hakim savcı olamaz diye göndermekten kaçınıyordu.
İlk okulu bitirmeyenler bu kurslara gitmediği için o yıllarda hafızlık kursları talebe bulamıyordu..
Amaç dinin önünü almak,İmam-Hatipleri kapanma noktasına getirmekti.
Bir çok cemaatın halkımızın yardımlarıyla vucuda getirdiği dini vakıf ve müesseseler durma ve kapanma durumuna geldi..
Birden bire ülkede bir dinci avı başlatılmıştı,her kes dinini yaşamakta sıkıntılarla başbaşa kalmıştı..
***
BATI ÇALIŞMA GRUBU...
Batı Çalışma Grubu adını kim verdi..
Doğu olacak değildi ya biz yüz elli senedir yönümüzü Batıya çevirmemiş miydik?
Bu nedenle Batı demişlerdir.
Batı kimin adıydı,bir şifremiydi bu ad ben de bilmiyorum..
Devletin içinde bir paralel yapı kurmuşlar uzun zamandır milletin evladlarını fişleyip dururmuş..
Ergenekon dediler sonra bu oluşuma..
Devlet bu herşeyi yapar..
Kendi yapar,kendi tapar cinsinden,hem bizi bizden daha iyi bilir büyüklerimiz..
Asker,polis,öğretmen her kurumda arkadaşları tarafından fişlendi..
On milyondan fazla kişi fişlendi.
Beni de fişlemişlerdir mutlaka.
Bir polis istihbarat arkadaş herkesin adını gördüm demişti.
Dinci demişlerlerdir,filan tarikattan demişlerdir..
Gurur duyarım benim için bir şereftir bu...
Hiç bir zaman çekinmedim...
Doğru bildiklerimi hep savundum..
Her yerde kimliğimi gizlemeden yoluma devam ettim.
Bazen insanın başı derde girmiyor değil.
O yıllarda Aydınlıkcı ve sol gruplar Sıhhıyede toplanacaklar yürüyüş kortejinde yürürlerken Şeriata geçit yok ,Kahrolsun şeriat diye bağırıyorlardı..
Ben de aynı gün Ankarada BBP nin Kongresi vardı ona doğru gidiyordum,bir pazar günü sabahı tren garından çıkışta kortejle karşılaştım..
Yürüyenlere bağırdım birden kendimi tutamadım...
Allah belanızı versin demişim farkında olmadan..
Üzerime doğru geldiler.
Biraz gerginlik oldu,ayırdılar...
***
Bu fişlemelerin amacı neydi?
Devleti korumak amacına binaen diyorlardı tabii...
İnsanları fişleme usulleri çok kolaydı...
Ben kurumumdaki herkesi sorup,soruşturur çaktırmadan bir yerlere not alırım..
Kırıkkalede herkesi tanırım,onlarda böyle fişlediler...
Birilerine bir yerlerde gönüllü muhbirlik görevi verildi,seve seve bu milletin asil evlatlarını utamadan sıkılmadan fişleyip gereken muameleyi reva gördüler..
Bir kaç örnek vereyim..
Askerler bir eğlence ,balo yaparlar belli günlerde..
İl,ilçe vazifelilerini davet edersiniz,adam içkili diye gelmezse ona bir not koyarsınız...
Eşi kapalı,içki almadı,eşi dansetmedi diye..
Sonrada dinlersiniz,peşine asker takarsınız,dinci bu adam diye askerden atarsınız.
Öğretmenleri arkadaşları tanır,bilir yeni dünyaya gelmedi ya bu adam..
Yıllardan beri yaşıyor bu şehirde..
Yüzünüze iyi görünür okuldaki müdürümüz kimseye çaktırmadan gerekli baskıyı ve zorluğu gösterir..
Bakarsınız başörtülü bir hocahanım müdürün odasından ağlayarak çıkar...
Başımı açamam Hocam ben der bizlere..
Gider konuşuruz ama karar çoktan verilmiş.
Taşı sıksanız suyu çıkar bu adamların gözünden bir damla yaş çıkmaz..
***
O meşum günlerde,nelere şahit oldu bu gözlerim...
Geceleri bire ikilere kadar Öğretmenevinin Mavi Salonunda içki içmeye devam ederler..
Rüzgar bir defa ters esmektedir dindarlara...
Askerler ordudan atılır ,dindar,İrticacı suçlamasıyla...
Öğretmenler içdüzeni bozdukları suçlamasıyla..
Askerlere,öğretmenlere uygulanan zulümleri yazsam elinize silahı alıp,öldürmeye koşarsınız bu adamları...
Ahmet Kabaklı Merhum ağlatan mektuplar adıyla köşesinde günlerce yazmıştı..
***
Asker yakınları,eşleri askeri lojmanlara başı kapalı diye alınmadılar..
Asker oğlunun düğününde askeriye içine ninesi,yakınları alınmadı..
Askeriye içine giremeyenler gözyaşlarına boğuldular yemin törenlerinde..
Sadece şehit olduysa girebildiler,bu vatana canını verdi diye..
Ülkerin kamyonu lojmana bismillah yazısı bantla kapatılarak ancak girebildi
İstanbul Sultanbeyli’de caddeye büst diktiler ana caddeye,büstü yakıp provakasyon yapmasınlar diye sabaha kadar..
Belediye memurları,Başkan Nabi Koçak nöbet tuttular..Büst plastikti çünkü,kendileri yakıp,hakaret diye veryansın ederlerdi..
Başörtülüler peruk taktılar..
Peruk satan mağazalar yok sattı o günlerde,
Bir çok başı örtülü memur kardeşimiz işini bırakıp evine çekilmek zorunda kaldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Beyin eşinin başı örtülü olduğu için sınava alınmadığına şahit olmuştuk..
Resmi kurumlara giriş belgesinde başı açık resim kabul etmiyorlardı.
Merkezi ezan merkezi hutbeler o yıllarda icat edildi.
Ünüversite kapılarında kızların başını açmak için İkna odaları ihdas edildi,zorla başlar açtırıldı.
Yakında Belediye otobüslerine de başı kapalı bindirecekler diye korkutuldu halkımız..
Başı kapalı fotoğrafla hiç bir yere başvuramıyordunuz..
Ezan Türkçe olsun,namazda Türkçe okunsun ayetler hezeyanı yine başlamıştı...
O günün televizyon tartışma proğramlarına dönüp baksak daha neler görürüz neler..
Sanki şimdi hiç yaşanmamış gibi bu adamlar dindarlığa soyunmazlar mı birde...
***
Ekonomi bir gecede tepetaklak olurdu o günlerde..
Anayasa kitapcığı atılır,devalüasyon olurdu..
Koca adamlar bu kadar bir inceliği düşünmeden laf söylerlerdi...
Memleket karışır,önceden haberi olanlar parasını dövize çevirmişlerdi bir gecede voleyi vururlardı..
22 özel bankada paralar buharlaştı..
Doğru yoldan ayrılan milletvekillerinin mal varlıklarının arttığı söylenmişti...
Egebank,İmar Bankası,Toprakbank,Pamukbank vb..
110 milyar dolarzararı oldu Devletin,Milletin...
Sakıp Sabancı ellerini açıp malımın üçte biri gitti diyordu..
Elimizde ne kaldı diyordu...
Kendisi cevaplıyordu rahmetli-Üçün biri kaldı diyerek..
İslami kesimin holdingleriydi asıl zararı görenler..
Kırkdan fazla İslami Holding,Anadolu Kaplanları iflasın eşiğine geldi,bir bir battılar...
İhlas Holding,Kombassan,Yimpaş Holding ve Konyadaki pek çok Holding...
Halk paralarını almaya koşunca habersiz yakalandılar...
Bir bir battılar..
İstenen de bu değil miydi zaten?
Faik Bulut göklere çıkartıldı..
İyi ki varsın denildi...
***
Deniz Feneri iftirasıyla gariban Anadolu Halkı sahipsiz bırakıldı...
Yatacak yeriniz yok Efendiler!!!!...
Hoş öteki tarafta çok umurunuzdaydı sanki...
Size göre her şey burada yaşanıyordu belki de...
Öyle olmadığını musallada,ondan da önce Azrail ümüğünüze çöktüğünde göreceksiniz...
Firavunun imanı kendisine fayda vermedi...
Ona İmanı yeis derler,korku imanıdır...
Önemli olan yaşarken imana gelmektir...
Ne yaptığının bilincinde olmaktır...
***
Binlerce El-Ezher mezununun denkliği iptal edildi..
Öğretmenlik yapanlara görevden el çektirildi...
İmam-Hatipler bahanesiyle meslek liseleri kurutuldu..
Sanayii çıraksız kaldı,ara eleman bulunamaz oldu...
Yazın çocukların mahalle camisine gidip,Kuran eğitimi,Hafızlık almalarına 12 yaş sınırı getirildi..
Kimse kimlik bilgileri alınıyor,çocuğum polis,asker olamayacak diye göndermedi..
Cuma namazlarına gidenler fişlendi..
Kuran Kursu,Yurtlara gece,gündüz ayakkabılarıyla asker,polis,müfettiş baskınları yapıldı..
Gelenler ayakkabılarıyla mescidlerde dolaşıyordu...
Kızlar geceyarısı yataklarından pijamalarıyla salona alınıp,kontrole tabi tutuluyordu..
Kurban derisi toplamada sıkıntı verildi,bazı dernekler hariç kimse deri toplayamadı..
Bir çok vakıf,Kuran Kursu kapandı,başka vakıflara devredildi...
Eserinizle övünün Efendiler!!!..
***
ZULÜM DİZ BOYUYDU, YANDI MEMLEKETİM..
Bir kaç yaşanmış anekdotta benden,bizzat yaşadım bunları..
Birincisi..
Bir gün bir akşam arkadaşlarla bir yerde,Bahşılı ilçesndeki Talebe Yurdumuzda mübarek bir gecede toplanmıştık..
Akşam namazını kılınca bir arkadaş eğildi Hocamızın kulağına dağılmamızı söylemiş.
Sünnetleri kılıp sessizce dağıldık.
Dışarda lacivert Jandarma dolmuşu vardı içerisinde gariban iki,üç asker.
Memurdu onlarda..Bir ihbar olduğunda sistem şöyle çalışıyordu.
İllerde telefonun bir ucu.
Köyden telefon etsede ilin haberi oluyordu..
Gereğini yapın talişmatı ildeki rütbeliden geliyordu...
Cuma namazının kısaltılması,merkezi ezan,merkezi hutbe hep baskı rejiminin uygulamalarıydı..
Millet askerine,hakimine kin duymaya itiliyordu o yıllarda...
***
İkincisi..
Gazi Hastanesinde bir tedavimiz vardı o yıllarda..
Ankara’da Başkent Öğretmenevinde eşimle bir süre kaldık..
A.Türkeş’in kabrini geçerken ziyaret edip Ankara İlahiyat Fakültesine namaz için girmek istedik..
Yıl 1998 yılı olmalı..
Ben Ünüversitede okurken vaktimin birazı orada geçerdi..
Hanımın başında örtüyü gören bayan güvenlikçiler koşturdular..
Onlarda memurdu,bizdendi...
Türkiye yanıyordu,görünmeyen bir yangındı bu..
Eşim olduğunu ,öğrenci olmadığını söyleyince namaz için içeri alınabildik...
Baktım kızlar başını açıp giriyorlar,içerde başı örtülü namaz kılıyorlar,dışarı çıkarken başlarını kapayıp çıkıyorlar.
O gün bu zulmü yapanlar şimdi sıkılmadan aramızda gezip dolaşıyorlar.
Bir çoğu namaza başladı,bir ayağı çukura girdi ya,haccada gittiler,geçen birisini gördüm bir yerde cemaata namazda kıldırıyor,eski günleri hatırlattım elimde olmadan,ne yapayım hocam emir kuluyduk yoksa bizi o müdürlük koltuğunda bırakırlar mıydı demez mi..
Şu koltuk sevdası adama ne yanlışlar yaptırıyor Allahım.Boşa savunma o gün yaptığının hesabını bir bir Allahın huzurunda vereceksin Müdürüm dedim..
Veririz dedi biraz yanar çıkarız dedi.
Zavallı yanmayı buradaki yanma sanıyor.
Başın örtülü diye evine yolladığınız bacımın hesabı elbette sorulacak o günde..
Şimdiye kadar hakkını helal eder misin bacım,arkadaşım dediğim öğretmenden,memurdan evet cevabını alamadım,duyurulur.
Ölmeden gidin helalleşin...
***
Üçüncüsü…
Yıl 1999 olsa gerek.
28 Şubat zulmünün acımasızca sürdüğü yıllar..
Bir cumartesi sabahı ısuzu pikabımıza aldım bir kaç arkadaşımı.
İlçeye girmeden evvel bu köye çevirdim aracımızın yönünü..
Sulakyurt girişte bu köye gitmek isteyen yaşlı kasketli bir köylüyüde aldım araca.
Neyse köye vardık tanıdık birkaç ahbaba uğradık.
Yoldan aldığımız köylü söylemişti belki de..
Bu esnada köyün kara yüzlü iriyarı bir muhtarı varmış.
Bu köyde beş altı alevi hane diğeri sünni olan kardeşlerimiz vardı duyuşumuza göre o yıllarda.
Alevi kardeşlerimi de çok severim bilenler bilir.Bu vatan bizim bizi alevi sünni diye bölüp parçalamışlar oyuna gelmeyelim.
İki gençle Muhtar !!geldi hemen yanıma.
Yardım toplamak yasak Hocam belgelerinize bakayım dedi.
Verdim ister istemez bugün olsa vermem.
Valilik izniniz yok toplayamazsınız Jandarmayı arayacağım dedi.
İznimiz var dedikse de yok diyerek doğru bu caminin altındaki muhtarlığa telefon etmeye gitti.
Ben hemen aracımızı köyün girişine aldım.
Biraz sonra Mıhtar geldi yine yanında iki de başka adamla...
Sen niye arabayı yerinden oynattın bak suçun kabardı dedi.
Jandarmalar yolda geliyor işlem yapacak dedi.
Ehliyeti ruhsatı ver dedi vermedim.
Hemen aracımıza arkadaşları da alarak eldeki yükümüzü tanıdık birine verip oradan ilerdeki Güzelyurt kasabasına hareket ettik.
Akşama kadar dolmuştu aracımız.
Jandarma filanda görmedik.
Akşam gelirken emaneti almak için köye uğradık Muhtar iki torba buğdayımıza el koymuştu.
Akşam bizim rahmetli Kadastro müdürü alt kat komşum Ali Yılmaz Şahindoğana söyledim.
Oraların o sıralar kadostro işlemlerini yapıyordu.
Bir telefon etsen ben o muhtarın canına okurdum Hocam dedi.
O sıralar cep telefonu yeni yeni hayata geçiyordu ben de yoktu.
Allah o günleri bir daha göstermesin.
Bir Köy Mıhtarına gücümüz yetmiyordu.!!
***
Dördüncüsü…
Kurban Bayramında kurbanı kesip,mahallemizde tanıdıklardan deri toplamaya çıktım..
Polis aracı sivildi yolda beni yakaladı,Yaylacık Karakolunda beş,on deriyle nezarete alındık…
Görevlilere kendi kurbanımın derileri,THK na götürüyordum demiştim,evlere gelip kestiğim yerleri gördükten sonra bizleri serbest bırakmışlardı….
Heryerde deri zulmü yaşanmıştı o yıllarda Kurban Bayramında..
Han Demokrasi vardı,hani isteyen namazını kılacak,derisini istediği vakfa verebilecekti..
Demokrasi filan yalandı,istedikleri zaman askıya alınan demokrasi demokrasi olabilir miydi?
Demokratik,laik ülke böyle mi olmalıydı.?
***
Beşincisi..
1998 yılındaBattalgazi şimdiki Kale İlköğretim Okulunda öğretmendim..
İş ve teknik dersinde ağacı yakarak Yakma Resim çalışması yaptırırdım,yıl sonunda sergimiz olurdu.Metef fuarında sergilerdik..
Atölyede dolapların üzerinde tahtadan yapılmış Allah,Muhammed ve başka hat yakma eserler vardı öğrencilerimin yaptığı...
Teftişte dersime giren,solcu olduğunu bildiğim bir müfettiş ismi bende (S-H) mahfuz,..
Hocam bunlar senin dersinin müfredatında yok değil mi diye usulca uyardı..
Bilmem hocam dediğimi o gün gibi hatırlıyorum.O günlerde sendikalı değildim,yoksa bir şeyler söylerdim pek altta kalan adam değilimdir...
Uyarmakla kalmadı hat yazılarını bir bir yere kapaklanacak şekilde dolabın üzerine yatırmıştı..
Adamların Allaha,Peygambere saygısı bu kadardı..
Sonradan farkedip silip,güzelce sergiledim..
Yaptığı yanlıştı onun elbette...
Onlarca örnek yazarım ama gereği yok ..
Yoksa bu ülkede tek parti dönemi tekrar hortlamıştı da benim mi haberim olmamıştı…
Çanakkale ruhu muazzep olmuştu bu yapılandan...
Örnekler o kadar çok ki..
Nefretimi,öfkemi ahirete sakladım...
Bunlara kızacağım diye kalp hastası oldum..
***
17 Ağustos 1999 Depremi geldi tüm bu olanların arkasından..
7/4 şiddetinde deprem o günlerce Akit gazetesinde 28 şubatçıların yüzlerine çarpılmıştı.
Bu milletin ahımı tuttu bilmiyorum o günlerde Akit gazetesinde çok şeyler yazıldı çizildi..
Gölcükde o gece balo yapıyorlarmış,içki su gibi akıtılmış,okunan ezana birisi susturun şunu demiş de ondan Gölcük depremin üssü olmuş,mış la başlayan çok rivayet yazıldı çizildi,bu yüzden Akite ceza geldi adını değiştirdiler.
7/4 zilzal suresindeki ayet numaralarıylada uyuşuyordu.
Kısaca bunu hakketiniz diye biraz teselli oldu şubat mağdurları o günlerde...
Bir zatı muhterem bu Allahın adaletidir dedi diye hapislerde günlerini geçirdi..
Yeni Asya cemaatinin başındaki Mehmet Kutlulardı o muhterem.
Cübbeli Ahmet Hocada bu minvalde söz ettiği için içerde biraz kaldı o günlerde..
İyiki bu sosyal medya yoktu o zamanlarda ben kendimi frenleyemez mutlaka kendimi içeri attırırdım.
Hülya Avşar,Ajda Pekkan dini nikahla yaşıyorum dedikleri için hapis cezası almışlardı.
Ama şeriat mahkemesi kurduk,müritlerimi orada yargılıyorum diyen şeriat şeriat diye bas bas bağıran Müslüm Gündüze aynı savcılar,yargıçlar bir şey yapmıyorlardı...
Günahsız sabilerin ne suçu vardı,Allahım bela verecekse o adamlara ,zalimlere veremez
miydi?
Bela umuma geliyordu,müslümanlar şehid oluyor,hakedenler belaya mı uğruyordu bilemem.
İktidarı alaşağı etmişti bu deprem zaten bozuk olan ekonomi gümbür gümbür çatırdayarak memurun maaşı ödenemez hale gelmişti...
Esnaf kardeşimiz Bülen Ecevite eski Başbakanlık Binasına girerken-Sayın Başbakanım al ben bir esnafım diyerek nasıl da yazarkasayı fırlatmıştı.
Anlaşılan kriz vardı,binlerce esnaf iflas etmiş,milyonlarca insanımız işten çıkarılmış,milletim açlığın pençesine düşmüştü..
***
28 şubatta sustum,içime attım,kızdım,
Refah,Fazilet kapandığı gün çok ağladım,buğzettim,
Kapatanların Allah cezasını versin dedim,
Elimden gelse gidip onlara bunun hesabını sormak isterdim.
Okulda yapılanları görünce kızdım,şiir yazdım,derdimi mısralara döktüm.
Bazen Öğretmenevi salonunda gazete başlıklarını okuyunca celallendim,
Küfürler savurarak dışarı çıktım.
Öğretmenler sağduyuludur hoş gördüler.Gidip de şikayet eden olmazdı,orada kalırdı konuşulanlar..
Noluyor bu hocaya dediklerini arkamdan konuştuklarını duydum.
Belkide garibim kafayı üşüttü demişlerdir.
Ben kafayı yemedim ama bacılarımız çok zor durumdaydı,ekmekle,iman imtihanından çıkmak o kadar kolay değildi.
Derslerime çekinerek girdim,ağzımın ayarını aşağıya çektim.
***
Türk Milleti unutkan bir millet değildir,bir eski solcunun dediği gibi asla aptal hiç değildir.
Zamanı gelince en despot idarecilere bile seçim sandığında şamarı tokatı yapıştırır.
Darbe yılları sonunda yapılan seçimlerde,28 şubat sonrası seçimde bunları hep gördük.
Peki nasıl aynı oyunu tekrarlıyorlar üzerimizde diye kafa yordum acizane şu yargıya vardım.
Zaman olanı biteni silip götürüyor.
Yaşananlar o günkü tazeliğini yitiriyor,her şey unutuluyor.
Tarih tekerrür ediyor.
Kitap okumakta sonuncu olduğumuz kesin,o zaman başka iletişim vasıtalarını kullanıp bilgileri günümüze taşıyacağız.
Dün beraber ders okuduğumuz iki genç kardeşime,askerden yeni gelen eski öğrencilerime-28 şubat size ne anlatıyor dediğimde hiç dediler.
Onlar o yıllarda ikinci üçüncü sınıfa gidiyorlardı.Şimdi ki geçlerin bir çoğu yaşamadılar o günleri.
Belki annesi eğitimine devam edemediyse,babası askerden uzaklaştırıldıysa haberdar olabilir o gün yaşananlardan..
Bu nedenle her 28 şubat anma günlerinde toplantılar düzenleyip,yaşadığımız sıkıntıları anlatalım gençlere unutmasınlar,yeniden o günleri yaşatmaktan birileri ders alsınlar,halkın gazabından öfkesinden haberdar olsunlar.
Yoksa yeni 12 eylüller,yeni 28 şubatlar kaçınılmazdır.
Bu yüzden unutkan millete çıkıyor adımız,16 defa devlet kurup devlet yıkışımız da bundan.
Devleti biz kurarız,başımıza devleti düşmanlarımız yıkar,ders almadığımız için...
***
28 Şubat’ın mimarlarından Çevik Bir’in 10 yıl önce yazdığı bir makale gündeme bomba gibi düştü.
Çevik Bir, ABD dergisine yazdığı makalede, postmodern darbenin sadece ’irtica’ya karşı değil, İsrail’le dostluğun sürmesi için de yapıldığını itiraf ediyor.
Çevik Bir ve İsrailli stratejist Martin Sherman imzalı o yazıdaki ilginç ifadeler:
İsrail-Türk ticaret hacmi 1990’lar boyunca sürekli arttı.
Bu bağlar, 1996 yılında Refah Partisi’nin iktidara gelişiyle yıprandı. Necmettin Erbakan, İsrail’le anlaşmaları dondurma sözü verdi.
Laik Cumhuriyet’in mirasını korumakla yükümlü olan Ordu, Erbakan’a açıkça şu mesajı verdi:
Koltuklarımızda öylece oturup, ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini, İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz.
FORMÜL TÜRKİYE ARTI İSRAİL..
Çevik Bir’in, Martin Sherman’la yazdığı makale 2002’de "Middle East Quarterly" adlı dergide yayımlandı.
"İstikrar için formül: Türkiye artı İsrail" başlıklı yazıda, Erbakan’ın Başbakanlığı ile İsrail menfaatlerinin tehlikeye girdiği, post modern darbe ile de bunun bertaraf edildiği anlatılıyor.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in 2002 yılında Amerika’da yayımlanan bir dergiye yazdığı makalede 28 Şubat darbesi ile İsrail ilişkileri hakkında çarpıcı ifadeler kullanmış.
Bir, Middle East Quarterly dergisinin 2002 Güz sayısında İsrailli stratejist ve siyaset bilimci Martin Sherman’la ortak kaleme aldığı makalede Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin 1990’lı yılların ortalarında tam bir bahar mevsimi
yaşadığı belirtilirken Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı ile İsrail menfaatlerinin tehlikeye girdiği, uygulanan ortak baskı ile bu tehlikenin bertaraf edildiği anlatılıyor.
ERBAKAN SÜRECİ YIPRATTI..
"İstikrar İçin Formül: Türkiye artı İsrail" başlıklı makalede 1990’lı yıllardaki Türkiye-İsrail ilişkileri şöyle anlatılıyor:
"İkili ticaret iki ülke arasındaki bağda önemli bir faktör olmuştur.
İsrail-Türk ticaret hacmi 1990’lar boyunca sürekli olarak artmıştır. İsrail, Türkiye’nin baş Orta Doğu ihracat pazarı bugün.
Sivil değişim hacmi (turistik, akademik, mesleki, sportif ve kültürel) de önemli ölçüde genişledi ve Türkiye 1990’ların ortalarına gelindiğinde İsrail’in en popüler turizm merkezi oldu.
" Bir ve Sherman’a göre bu ahenk rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan’ın iktidara gelmesi ile bozuldu.
İşte o dikkat çeken satırlar: "Bu bağlar 1996 yılında İsrail karşıtı ve İslamcı Refah Partisi’nin başkanı Necmettin Erbakan’ın iktidara yükselişi ile yıprandı.
Erbakan görevinin ilk günlerinden itibaren iç ve dış politikada İslami bir gündeme girişti.
Eğitim sisteminin İslamlaştırılması, Türkiye’nin Arap dünyasına daha yakın hale getirilmesi ve İslam devletlerinin NATO benzeri ittifak oluşumuna girişmesi bu sürecin parçaları.
İLİŞKİLERİ DONDURACAKTI...
Erbakan’ın İsrail karşıtı söylemi, geleneksel Yahudi karşıtı motifler ve efsaneler ile dolu idi.
Erbakan için, İsrail bir ’ebedi düşman’ ve ’Arap ve İslam dünyasının kalbinde bir kanser.’
Erbakan, İsrail ile Ankara’nın ilişkilerini dondurmaya ve iki ülke arasındaki ikili anlaşmaları iptal sözü verdi." Çevik Paşa makalesinde bu tutumu sert bir şekilde eleştirirken Türkiye-İsrail ilişkilerinin sekteye uğramasına rıza göstermeklerini kaydediyor.
"Olmadı. Anayasadan aldığı yetkiyle Türkiye’de ordu laik Cumhuriyet’i korumakla yükümlü.
Ordu Erbakan’a açıkça dedi ki:
Ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini ve İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz.
Erbakan kontrol altında tutuldu.
Türkiye ve İsrail MGK baskısıyla İslamcı Başbakan istifasını sundu."
ANLAŞMALAR İPTAL EDİLECEKTİ..
Çevik Bir, "Erbakan, İsrail’i bir ’ebedi düşman’ görüyordu.
İsrail ile Ankara’nın ilişkilerini dondurmaya ve iki ülke arasındaki ikili anlaşmaları iptal sözü vermişti" dedi.
İşte 28 Şubatın niçin yapıldığını gözler önüne seren ifadeler.
Yorumu sizlere bırakıyorum..
Bugünlerde Mısırda müslüman kardeşlerime zulmeden Mısırdaki G.Sisi ve cuntasını,arkasındaki ABD,İSRAİL,AB yi nefretle şiddetle kınıyorum.
Allah muhakkak zalimlerin hakkından gelicidir.
Bu dünyadaki tüm cuntaları,alçak ,kişiliksiz,demokrasi düşmanı,darbecileri,
Din düşmanı hainleri Rabbim ıslah etsin,
Islahları mümkin değilse kahhar ismi şerifi hürmetine kahretsin.
28.02.2014//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.