Yolcu
Bir adım attı adam. Bir adım daha. Ve bir adım daha...
Dar yollarda, çevresine bakarak ilerledi usulca. Baktı bakmasına ama tek bir şey bile göremedi kendi çaresizliğinden. Hüznü o kadar büyümüştü ki içinde, duyguları o kadar yoğundu ki etrafında olup biten hiçbir şeyi göremiyordu. Ne ilerideki evin penceresinden süzülen mor çiçekleri görüyordu, ne de hemen ötede oyun oynayan çocukların mutluluğunu. Öyle kaptırmıştı ki kendini mutsuzluğuna, kör olmuştu. Gözleri siyahtan başka bir rengi göremeyecek kadar kararmıştı.
Adımlar attı adam. Nereye gittiğini bilmeden adımlar attı. Nereye gittiğini, kim olduğunu, neden bu yolu seçtiğini bilmeden adımlar attı. Gidiyordu işte, öylesine yürüyordu sadece.
Bir yolcuydu o. Yolu olmayan bir yolcuydu.
Bir sigara yaktı. Aklında dönen tüm düşüncelerini kafasından atmak istercesine dışarı üfledi sigara dumanını. Öfkeyle üfledi. Nefretle, hırsla, kinle üfledi. Fakat en çok da çaresizlikle üfledi. Yavaş yavaş içti sigarasını. Yürüdü durmadan. Çaresizliğini giderecek tek şeyin gözlerini açıp etraftaki hoş ayrıntıları görmek olduğunu fark edemeden yürüdü. Fark edecekti elbet hayatı güzel yapan şeyin ayrıntılar olduğunu; fakat çok geç olacaktı o zaman. Yıllar geçecekti, son nefesinde fark edecekti belki de mutluluğun bu ufak ipucunu.
Adımlarını attı geleceğine doğru adam.
Bir yolcuydu o, hüznü uğruna hayattaki tüm güzelliklere boyun çevirmiş aptal bir yolcuydu sadece.