- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Dünden Yarına
Dünden Yarına
Doğumla ölüm arası: Yüz yıl yaşanıp ‘koca bir ömür’ diye adlandırılsa da nasıl baktığına bağlı olarak ne kadar uzun ya da ne kadar kısa olarak değerlendirilebilecek bir olgu: Ömür...
Ve ölüm: Ne kadar garip… Tek bir hücreden başlayıp önce anne karnında sonra dünyada günden güne büyüyen, serpilen insanoğlu için günün birinde çark tersine dönmeye başlıyor: Bu kez günden güne eriyor, küçülüyor, çöküyor insanoğlu. Sonra bir gün ölüm denilen an gelip çatıyor. Önce düşünsel bağı kesiliyor dünyayla sonra da beyaz örtülere sarılıp daracık bir çukura gömülen bedeninin. Bu kez toprak altında bir yok oluş başlıyor: Annenin bedeninde yoktan var olan insanoğlu toprağın bağrında vardan yoka dönüşüyor.
Kaçımız düşünmüşüzdür elimize aldığımız bir avuç toprakta dünya üzerinde insanlığın doğuşundan bu güne kadar kaç insan bedeninden bir şeyler kalmış olabileceğini?
Ya da kaçımız düşünmüşüzdür yedi bin yıllık insanlık tarihi boyunca, yaşadığımız bu topraklar üzerinde daha önce kimlerin, nasıl yaşadığını?
Şu an belki de içimizi huzurla dolduran, bize eşiz bir manzara gibi gelen yerlere, tarihlerin henüz miladı göstermediği, insanların tanıdığı her güzelliğe; korktuğu her şeye bir tanrı atfettiği, savaşların mertçe, göğüs göğüse, bilek gücüyle yapıldığı günlerden bu güne kaç canın düştüğünü, kaç sevdanın o topraklarda yok olduğunu kaçımız düşünmüşüzdür? Kaçımız o topraklarda ölenlerin ardından kaç çocuğun yetim, kaç kadının erkeksiz, kaç ana babanın evlatsız kaldığını düşünüp de yüreğimizi sızlatmışızdır?
Ya aşklar… Bu toprakların kaç tutkulu aşka tanıklık ettiğini; bu topraklar üzerinde Ferhat ile Şirin’den, Aslı ile Kerem’den daha tutkulu ama sadece yüreklerde hissedilmiş, belki o dönem çok bilinen ama sonrasında unutulmuş kaç sevdanın yaşandığını kim bilebilir ki? Mesela uğruna şehir kurulan Loadikya ve onu daha fazla görebilmek için savaşlarını, seferlerini iptal eden Mitridat’ın aşkını, ya da sevdiği gözlerini kaybedince, ‘onun görmediği bir dünyaya ben de bakmak istemem,’ diyerek gözlerine mil çeken çoban kızının aşkını kaçımız biliyoruz?
Peki ya kaçımız yüz yıllar sonra insanların bizden, sevdalarımızdan, savaşlarımızdan, yaptıklarımızdan nasıl bahsedeceğini düşünüyoruz? Kaçımız bin yıl sonra yazılacak tarih kitaplarının bizlerden nasıl bahsedeceğini umursuyoruz? Kaçımız gelecek nesillere bir eser bırakabilmenin telaşındayız?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.