- 419 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
TEMMUZDAKİ PAZAR
Dışarıda kimliği belirsiz kişiler kavehaneleri tararken, köşe başında sırtından vurulan genç şafak vaktinde yeni günün gazetelerine manşet olmaya hazırdı her zaman. Ve tüm gazeteler zamanın kara günüyle uyumlu siyah beyaz harflerle sancılı haberlerle doluydu. Köprü altlarındaki duvarlarda ise üstü karalanıp karalanıp yeniden yazılmış siyasi yazıların dışında bir de duvar kenarında sızmış birkaç ucuz şarapçıdan başka hiç bir şey yoktu.
Badanası yeni yapılmış, henüz kurumamış, kireç kokulu kerpiç evlerin odalarındaki nefeslerini derinden tutmuş insanlar, yanı başındaki radyolarını kulaklarını dayamış bir şekilde, alabildiğine kısık bir sesle memleket havadisleri dinlerdi.
Sabah saat ona kadar herkeste bilinmez bir suskunluk olurdu. Gazetelerden gözaltılar ve makdülü bilinmeyen cinayet haberlerin okunduktan sonra her şey kısa süreliğine de olsa normale dönerdi. Taranmış kahvehanelerin kırılmış camları değiştirilir, yollara akşamdan asılmış yasa dışı afişler kolluk güçleri tarafından toplanır, yakın mahallenin camisinden verilen salaya müteakiben herkes mezarlık yolunda bir olur, sonrasında kimisi kahvehanenin yorgun masasının bir köşesinde oturur, kimisi gündelik ekmek kavgası için işinin gücünün peşine düşerdi.
Gözü yaşlı bir kaç annenin dışında kalanlar, mayalanmış hamurlarıyla yufkalarını açar,pişir, iki zeytinli bir kuru soğanlı kahvaltı sonrası alışa gelmiş bir şekilde ellerine aldıkları çöpten süpürgeleriyle kapı önlerini süpürürken yarım tas suyu da ellerinden eksik etmezdi.
Genç kızların elinde çehizlik danteller tığlarla raks ederken, Hatce nine yeni doğan torununa bir süveter örmek için nasırlı elleriyle elindeki yünü eğirirken, Müjgan abla kırmızı leğen içindeki esbabları arap sabunuyla yıkarken, Gamzeli Türkan cam kenarında oturup askerdeki yavuklusu Yanık Ali’ye bozuk harflerle birkaç satırlık mektup yazdığı sıralardı. Hayriye oturduğu odanın ortasında iki çıkın hazırlamakla uğraşıyordu. Dört temiz fanila, iki çift yün çorap, içinde tütün bulunan iki kese...
İki çıkının düğüm yerlerinden parmaklarını geçirmeden önce simi dökülmüş aynanın karşısına geçip eşarbını düzeltip, eşarbından dışarı fırlamış bir tutam beyaz saçını kulağının arasına sıkıştırdı. İki yamalı bohçayla avludan geçerken bir an ayakları zendeledi, içinden kayıp gidenlerin yüreğine sardığı titremeyi dindirebilmek için yanındaki dut ağacına dayadı sırtını.Daralan ciğerleri için , derin bir nefes çekip, donuk bir yüzle öylece kalakaldı. Nefesini saldığında kendini yeniden topladı. Başını gökyüzüne çevirdiğinde yeşil dalların arasında mavisi griyle lekelenmiş bir gök bir de üç beş serçenin kanat çırpıp havalandığını görmüştü.
Temmuz ayının herhangi bir pazarıydı.İki sokak ötede, faili meçhul cinayetin işlendiği, beyaz tebeşir izinin silinmek üzere olduğu bir yerde, pazarcılar çoktan tezgahlarını kurmuştu. Hayriye ahşap oymalı koca kapıyı kilitleyip yola koyulurken karşı komşusu Kamile’ye eliyle selam verip onun meraklı gözlerinden uzaklaştı...
"henüz öyküye başlayamadan klavye yine erken yordu. Kafam eserde uygun zaman bulursam gerisini de sallayabilirim :-)"