- 1247 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Abra Kadabra
Evet, gülersiniz ve gülmeyi belki de bir zorunluluk haline getiren insanlar tanırsınız. Ama bu dünya gülmek için fazla cansız, fazla ölüm kokuyor, bu koku... Bu kokuyu almıyor musunuz? Kadınlar artık şehir şehir bölünmüş imparatorluğa benziyorlar. Demokrasi diye rujlarını sürerken, kendini değersizleştiren rejimi fark edemiyorlar. Bir erkeğin avuçlarında olmamayı sanıyorlar ki statüyle hallederiz. Yanlış... Hiç değilse benim doğrum bu değil. Barlara gidiyorsunuz, gitmeyin demiyorum. Dinler red ile eşit olmuş, buna da bir şey demiyorum. Ağzınızla değilse de davranışınızla olmuş. Kalıplaşan kelime ile resim ile dans ile olmuş. Asıl sanatsal karakteri eve tablo asmakla bir tutmuş kültürlü olmak deyiminiz, amenna buna da bir şey demiyorum. Ama ya son adı verilen, koku diye adlandırdığım ölüm... Bunu hiçe sayarak mı sesiniz daha gürleşecek? Ya o an? Acımayacak mı sesiniz ölümsüz gibi döktüğünüz cümlelere. Tanrı deyip kadın deyip yaşlı deyip aslında hiç semtinize uğramamış saygı kavramına? Hiç imrenmeyecek misiniz üç harfli bir kelime olmaya. Yaşayın, elbette yaşayın ama bilin ki ne kadınlık öyle yüzeysel bir konum ve sokaklar o kadınlığın hak ettiği yer, ne de kültür sosyetik dudaklara yapışan bir pankart. Ölüm ise bir pişmanlıkla yetişen ot değil. Bir insanlığın farkındalığı ile başlar belki de ölüm. O farkındalık sizi Afrika’dan Asya’ya götürür. Farkına varın demiyorum diyemem farkına varın. Çünkü asıl yaşam fark ettiklerinizle başlar. Bunu kırk yaşındaki adama beş yaşındaki bir çocuk bile öğretebilir. Sanırım yazmamın sebebi de bu. Bu ıssız ve boşluk içinde yuvarlanmaya neden son vermeyişimiz.
"Yoruldum patron." diye yankılanan sessizliğimi dinledim ve yazdım. Umarım… sadece ummak olmaz bu yazının sizde uyandırdığı.
Merve Taşçı