- 1505 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Gezi Hatırası
Gezi parkını her ziyarete gittiğimde yakışıklı, uzun saçlı, küpeli, dövmeli erkek çocuklar gördüm. Alışılmış görüntüye sahip gençlerin dışında beni şaşırtmayan gözlerim çok da yadırgamıyordu bu görüntüyü zira serde anarşist bir ruh var. Kendi gençliğimin solculuğunda taktığım küpenin günlerce konuşulduğunu hatırlıyorum. Nihayetinde bunun özgür bir seçim olduğu ve yadırganmaması gereken bir tercih olduğu kanaatine varmıştı zamanın ağabeyleri. O zamandan bu zamana alışıldık, kanık sandık bizlerde ve sempatik, örnek modeller olduk bir çok yeni devrimci gence.
Kendimi eylemden çok festival alanında hissettiğim gezi parkında ikram edilen değişik aromalara sahip biber gazlarının tadına bakarak hayıflandım. Bizim zamanımızda hep sadesi sıkılırdı bunun, şimdiki çocuklar çok şanslı...
Tüm bu karmaşaların ve profesyonel olmayan politik tavrın arkasına gizlenmiş, çok ama çok önemli bir şey çekiyordu dikkatimi. Gözlerimi alamadığım güzel kadınlar...
Şişli üzerinden yürüyerek gittiğim taksim meydanına yaklaştığımda hiç tanımadığım bir genç kız yolumu kesip ellerime bir maske tutuşturdu. Şu an gaz atılıyor bunu takmadan girmeyin alana diye de ekledi. Kızın yüzüne baktığımda kızarmış bir çift gözle benim durumumda uyarılması gereken yeni bir eylemci arayışı vardı. Ellerinde ki maskeler eczaneden anca bir öğrenci harçlığıyla alınmış ucuz ve aslında atılan gazlara karşı çok da etkili olmayacak basit bir önlemdi sadece. Hele de o gaz kapsüllerinden bir tanesinin başıma ya da gözlerime isabet etme ihtimalini düşünürsek ve buna ağzında kendi maskesiyle ve kızarmış gözlerle bana maskeyi uzatan bu genç kızın durumunu da eklersek işin vahameti aslında gün gibi ortadaydı. Bir kaç saniyeden ibaret olan bu ayak üstü karşılaşmanın tek iyi tarafı içimde akan ılık ve anlamsız duygunun uzun sürmesiydi.
Bir kaç adım daha yürüdükten sonra yolum yine 3 güzel bayan tarafından kesildi. Siz bir kaç adım dediğime bakmayın, aslında Şişli den Taksime yürüdüğümüz yol bir hayli fazla fakat binlerce insanın coşkusu ayaklarınızı öyle bir kesiyor ki yerden, yer çekimsiz bir ortamda yapıyorsunuz bu yolculuğu...
Üç gülen kızarmış güzel yüz bana bakıyor ve ellerinde temizlik malzemesi ambalajı içinde beyaz bir sıvıyı yüzüme doğrultuyordu. Bir an duraksadım ve nedir bu diye sordum. Cevap çok basit, Talcit... Evlerinde cam silmek için kullandıkları temizlik malzemesinin ambalajı içerisinde hazırladıkları sıvı Talcit’i biri ustalıkla suratıma sıkıyor diğeri eliyle yüzüme dokunarak sıvıyı yayıyor ve diğeri de elindeki pet şişenin içerisinde ki tabletleri şişeyi sallayarak eritmeye çalışıyordu. Stoklu çalışıp arkamdan gelecek yeni eylemciler için hazırlık yapıyordu.
Teşekkür edip yoluma devam ettim, aklımda iki şey vardı. Birincisi beni hiç tanımayan bu genç kızlar kimdi ve alana vardığımda beni karşılayacak olan durum neydi.
Gezi parkının arka girişine ulaştığımda ortalık savaş alanı gibiydi. Her yerde gaz kapsülleri, inşaat artıkları ve polis bir yanda diğer tarafımda ise bakımlı, güzel giyimli eylemci gençler. Kadınların hemen hepsi makyajlı ve sanki arkadaşlarıyla bir pazar gezmesine çıkmış gibi bakımlıydı. İlk kez bir eylem alanında bu kadar güzel parfüm kokuları duyuyordum. Acı biber kokuları arasında parfüm kokuları belki de verilebilecek en masum ve nahif cevaptı aslında.
Bu iki fotoğrafı çıplak gözlerle yan yana getirdiğinizde bir yanınızda temiz, bakımlı gençler diğer yanınızda da ellerinde silahları ve kalkanları olan tek tip giyimli polisler. Aklınıza tamam bu çocuklar ağaçlar için, özgürlük için buradalar da siz ne için buradasınız sorusu geliyor ve atılan ilk gaz kapsülüyle bilinçli ve aynı anda hareket eden profesyonel kara giyimli bu adamların saldırgan fotoğrafı sorunuzu beyninize kazıyarak cevaplıyor.
Bu kara giyimli adamlar iktidarın otoritesini korumak ve uygulamalarını dayatmak için buradalar. Ve onların işleyecekleri suçlar yargılanmaz, suç da sayılmaz. Onlar gaz kapsülleriyle sizi başınızdan vurabilir. Ellerindeki copu hırsla, öfkeyle başınıza indirebilir. Sizi kolunuzdan bacağınızdan sürüyerek bir otobüsün içerisine tıkayıp günlerce aç ve susuz bırakarak içindeki kini üzerinize kusabilir. Bir kadınsanız eğer hele de bu eyleme destek veren o güzel kadınlardan biriyseniz size cinsel tacizde bulana bilir. Bir erkekseniz onurunuzu incitecek sözler sarf edip sizi bir köşede yada otoparkta sıkıştırabilir. Yahut doktorsanız ve oradaki yaralılara yardıma koştuysanız sizi bir yaralının bacağına dikiş atarken tekmeleye bilir. Siz açık bir yarayı kapamaya çalışıyorken ruhunuzda derin ve yeni yaralar aça bilir. Üstelik tüm bunları görev bilinci, mesleki zaruri yet ve benzeri saçmalıkların arkasına gizleyerek yaptıklarını kendince aklında aklayarak yapabilir.
Orada yalnızca olanları görmeye gittiğim o yerde, aslında bir tarihe tanıklık edeceğim fikri aklımın ucundan bile geçmezken bir kaç dakika içerisinde bir militana dönüşe bileceğim duygusu da elbette ki içimde yoktu. Sonrasında anlatılanları dinleseydim veyahut izleseydim mutlak etkilenir ve olanlar karşısında bir fikir geliştirirdim. Lakin çıplak gözlerle baktığım fotoğraf bir insan olarak tahammül sınırlarımın çok üzerindeydi. Buradan gezi parkı eylemlerini sürü psikolojisi diye yorumlayanlara şunu hatırlatmak isterim. İki görme organımız var ve her ikisi de G harfiyle başlar. Ben gözlerimle baktım siz hangi görme organınızı kullandınız, gözlerinizi kullanmanızı tavsiye ederim çünkü bir insan yalnızca insan olduğu için bile gördüklerinden sizin çıkarttığınız sonucu çıkartamaz.
Nihayetinde içimdeki tüm o özgürlük iç güdüsüyle parka girdim, polis geri çekildi ve tüm diğer eylemcilerle birlikte gezi parkının orta yerinde hayatımın en masum suçlarından birini işledim ve hükumete, polise rağmen parkın orta yerinde kesilme tehlikesi ile yüz yüze olan ağaçlar gibi vurulma tehlikesi ile yüz yüze dikildim. Aklımdan şu sıralar sıkça işittiğim Nazımın bir kaç dizesi geçti. Düşündüm... Şu an, tam da düşünce suçumu eyleme dönüştürdüğüm şu an ben nasıl bir tehlikeyim...
Bulunduğum yerden korumak için geldiğim ağaçları polislerin üzerine mi devire bilirim? Kesilmesini istemediğim ağaçları yakıp acılarına bir son mu verebilirim? Bu ağaçlardan birinin gölgesine bir çadır kurup hiç kimseyi tanımadığım bu yerde tüm toplumsal ve ahlaki değerlerin inadına cinsel suçlar mı işleyebilirim? Polisin lüzumsuz mesaisini uzatıp evine geç dönmesine neden mi olabilirim? Ben burada nasıl bir suç işleyebilirim? İşte tüm yeteneksizliğim yavaş yavaş açığa çıkmaya başladı, aslında daha yaratıcı olabilirdim.
Tüm politik görüşlerimizi, inançlarımızı, ön yargılarımızı ve hatta kimliklerimizi bir kenara koyup şöyle yalın bir an durup çırılçıplak düşünmek gerek. Bu güne kadar yüzlerce binlerce gözle bakıp eleştirdik, yorumladık. Tüm taraflar kendi pencerelerinden değerlendirip bir fikre ve kanaate vardı. Belki de söylenecek ne varsa defalarca tekrarlandı...
Anlaşılmayan bir şey vardı o da aslında çok iyi anlaşıldığımızdı... Eğer sizin derdiniz Cumhuriyeti devirmek, dini esaslara dayalı yeni bir Osmanlı imparatorluğu kurmak ise niyetlerini çok iyi bildiğiniz bu Cumhuriyetçi genlerin susturulması gerekir. İşte bu sebeple size yapılacak her türlü zulüm din kisvesi ile kamufle edilecek ve aklanacaktır. Aslında kılıcı çeken eylemciler değil tepkiye neden olacak tezgahı kuran yobazlardır. Bu yobazlar ki dini değerleri kullanıp dinimize ve kitabımıza aykırı tüm günahları yine dini kullanarak tereddüt etmeden işleyecek ve politik yalanlarla kendilerini aklayacaklar dır.
Tüm iyi niyetleri ile kendilerine Atatürk’ün gençliğe hitabesini yol haritası olarak seçen bu Cumhuriyetçi ve devrimci gençlik inanıyorum ki geçmişte yapılan hataları tekrarlamayacak ve yirmi birinci yüz yılın post modern devrimini gerçekleştirecektir.