- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİRENİŞTE ŞİDDETTE DEVAM EDİYOR
ŞİDDETİN DEVAMINI GERÇEKTEN İSTEYEN KİMLER?
Gezi parkı ile başlayan sürece hükümetin tahammülsüzlüğü dün bir kez daha gözler önüne serildi. Eyleme değil ekmek almaya giden ve haftalardır komada yatan Berkin’in ailesine hesap vermek, özür dilemek yerine, polis şiddetiyle cevap verilmeye devam ediliyor. Yaralılara, gözaltılara her gün yenileri ekleniyor. Neredeyse Taksim ve çevresinde sokağa çıkma yasağı ilan edilecek. 12 Eylül ile hesaplaştıklarını söyleyenler iki aydır OHAL koşullarını aratmayacak uygulamaların altına imza atıyorlar. Niyetleri gerçekten bu gerilimi sonlandırmak olsaydı bugün bunları tartışıyor olmayacaktık.
Başbakan ve kurmaylarının ilk günlerden başlayıp bu güne gelinceye kadar ortamı geren, insanları kutuplaştıran biz-onlar dili çeşitlenerek devam ediyor. Çünkü AKP kendi tarihini hep aynı yolla yazdı. 28 Şubat senaryosunda kendilerini yetiştiren Erbakan’ın sırtına basarak yükselmeye başladıkları süreç hep mazlumu oynama, kabadayı ağzı söylemlerle yiğitlik! gösterileriyle devam etti. Şimdi de oynadıkları rol çok farklı değil aslında. Camide içki, başörtülü kadına saldırı bu mazlum rolünün başlangıcıydı. Bütün ısrarlara rağmen görüntüler ve sorumlular bir türlü ortaya çıkarılamadı. Şimdilerde yeni senaryolar peşindeler.
Gezi ile başlayıp yılların birikimiyle patlak veren halk hareketinin yanında duran, bizzat içinde yer alan sanatçılar, gazeteciler, üniversite öğretim elemanları, meslek odaları, gençler, memurlar, işçiler, emekçiler tehdit ediliyor, hedef gösteriliyor.
Başbakan Mısır ile karşılaştırma yaparken ‘’polise şiddet uygularken!!! 2,3,4 kişi ölüyor, dünyayı ayağa kaldırıyorlar’’ dedi. Bu söylemi beş yaşındaki çocuk bile inandırıcı bulmaz. Hem polise şiddet uygulayacaksın hem de öleceksin!!! Görüntüler olmasa çıkıp ‘’Ethem Sarısülük kendini vurdu’’ bile diyebilirlerdi. Nitekim Ali İsmail Korkmaz için Eskişehir valisi AZİM TUNA "bazı grupların kendi arkadaşlarına zarar verip suçu polise atmak istediğini" iddia etmişti. Abdullah Cömert’in ölümü üzerindeki sır perdesi aralanamadı. Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümüne sebebiyet veren sürücü ortada yok. Gözünü kaybeden, felç olan, hayata yeniden tutunma çabasıyla tedavileri devam eden insanları bu duruma getirenler hakkında en küçük bir soruşturma dahi yok. Lice ‘de yaşamını yitiren Medeni Yıldırım’ın ölümü kenevire malzeme yapıldı. Adana’da Hayatını kaybeden komiser Mustafa Sarı’nın ‘’Polisimizi şehit ettiler’’ ifadesiyle eylemciler tarafından köprüden atıldığı iddiası ailesi tarafından boşa çıkarıldı. Başka neler dediler kısaca hatırlayalım.
SÜLEYMAN ÖZIŞIK internet haber sitesinde yazdığı yazılarda gezi olaylarını tahlil ederken twitter üzerinden yapılan bazı esprileri dahi ciddiye alıp meseleyi darbeyle birleştiren üstün zekasını ortaya koyan bir yazar! Meğer 300-400 eylemci talimat almış başbakanlık ofisinde bulunan Erdoğan’ı diz çöktürüp fotoğraf çekeceklermiş. Daha fazlasına gerek yok, merak eden diğer yazılarını okur.
İ.MELİH GÖKÇEK son dönemlerde twitter bağımlılığı ve günün her saatinde bilgisayar başında olmasından dolayı belediyede dublör kullandığını düşündüğüm başkan. Sosyal medya ile bu kadar yakından ilgilenmsi çok doğal. Çünkü insanları hedef gösterme konusunda üzerine düşeni layıkıyla yerine getiriyor. Gazeteci Selin Girit’in katıldığı bir forumdaki ifadeleri içeren twetlerini ajanlık olarak yorumlayan, bir tv programında M. Ali Alabora’yı ‘’inşallah içerde göreceğiz’’ diye açıktan hedef gösteren. İnsanların ölümüne, gözlerini kaybetlemelerine, kafa travmalarına neden olan polis şiddetini, pankartla yücelten başkan. Ankara büyükşehir belediyesindeki diğer icraatları ve hala internette dolaşan torpil ve usulsüzlüklere ilişkin ses kayıtları hala hafızalarımızda olan başkan.
MEHMET YÜCESOY eski cumhuriyet savcısı Adalet Akademisi öğretim görevlisi ‘’gezi eylemleri cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırma suçunu içeriyor’’ diyerek 312. madde uyarınca müebbet hapisle yargılanabileceğini ifade ediyor. Aynı ifadeler eski Adalet Bakanı şimdiki başbakan yardımcısı M. ALİ ŞAHİN tarafından dile getiriliyor.
AKİT GAZETESİ son dönemlerde çarpıtma ve yalan haberlerde bir rekora imza atması kaçınılmaz. Birkaç gün içerisinde yıllardır Emek Gençliğinin organize ettiği yaz kamplarını ‘’terör kampı’’ olarak ifade etmesi, ardından gençlerin protesto ederek yapacakları açıklamaya saldırısı gazetenin içinde bulunduğu ruh halinin kanıtı. Saldırıdan sonra yaptığı haber ile komik duruma düşüyor. Muhabirinin genlere yaptığı ve ancak bu tarz haberlerin altına imza atanlara yakışır el hareketi ortadayken, gençlerin gazeteye saldırdıklarını yazarak yeni bir yalana da imza atıyorlar.
İsimler ve icraatlar daha da çeşitlendirilebilir. Tümündeki ortak nokta korkunun ifadesidir. Üniversitelere polis kontrolü, öğrenci burslarının kesilme tehditi, komşunuzu ihbar edin çağrısı korkularının ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor. Ellerinde bulunan iktidar ve dolayısıyla gücün sürekliliğini sağlamak adına, yalanlarla din istismarıyla insanları bölmeye, ayrıştırmaya, ötekileştirmeye yönelik çalışmaları hızlandırmışlardır. Dini, kendilerine kalkan haline dönüştürürken yalanı haram saymak bir yana adeta silah gibi kullanmaktadırlar. Çok basit bir örnekle, zamanında AKP oylarını arttıran meşhur Davos tiyatrosundaki artistlik aktörleri kıskandıracak cinstendi. Oyundu evet hemen ardından yapılan açıklama da sergilenen tavrın Perez’e değil moderatöre olduğu şeklinde dolaylı özür dilenmişti. Bugün Mısır için ağladıklarını ifade edenler yıllardır Filistin, Irak, Lübnan, Afganistan’da ve bugün Suriye’de yapılanlar karşısında sergiledikleri Amerikan-İsrail ortaklıklarıyla, halkların talepleriyle alakaları olmadığını ortaya koymuştur. Tüm bu ülkelerde Amerikan-İsrail ortak yapımı filmlerin baş figüranı olmuşlardır.
İşte şimdi de dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin geziden çıkıp ortak talepleriyle günden güne birleşen, birbirini anlayan, ortak bir dil geliştirmeye başlayan insanlara, yalana, talana, baskıya, sömürüye dayalı iktidarlarını kaybetme korkusuyla saldırmaya devam ediyorlar. Şiddetin sona ermesi işlerine gelmiyor. İyi gitmeyen icraatlarının sonuçlarını direnenlere mal etmek için şiddetin bitmesi işlerine gelmiyor. İnsanların değer yargılarıyla uğraşarak, öfke patlamalarına ve hayalini kurdukları yakıp yıkmaya dönüştürmek için şiddeti körüklüyorlar. Palalı, sopalı çetelerle direnenleri karşı karşıya getirmek için şiddeti tırmandırıyorlar. Yeniden mazlum rolünü oynamak için saldırıyorlar. Kandırıp oylarını aldıkları kitleleri daha kemik bir bağla sağlamlaştırmak için saldırıyorlar. Ancak göz ardı ettikleri bir gerçek daha var. Arkasına sığındıkları %50 rakamı, Türkiye’deki antidemokratik seçim sisteminin ortaya koyduğu bir rakamdır. Yakın geçmişe göz atmayı başarırlarsa aynı %50’nin ANAP, DYP gibi partileri nasıl tarihin sayfalarına gömdüklerini hatırlayacaklar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.