- 669 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ellerimizin İsyanı IV
Ellerimi bırakan elindi,
Bir daha parmaklarını hesaba katmadan geçirecektim
Bundan sonraki günlerimi…
Etten, kemikten ellerim. Derisini çok güzel giyinmişti. Kemikleri üşüyordu ellerimin, o kadar üşümüştü ki, sızlıyordu ellerim artık. Yeni güne doğarken, yeni kelimelere gebeydi ellerim. Yeni cümleler doğuracaktı, kalemin yardımıyla. Bazen hiçbir şey olmuyor. Günler geçiyor, bazen de beş dakika geçmiyor. Ellerim durduğu yerde, kıpırdamaya korkarken yakalıyorum onları. Kalem tutamıyor bazı geceleri, tutsa kemikleri eğik, tutsa yalnızlık akacak kaleminden, yalnızlık akarken, belki de kâğıt yalnızlığını unutacak.
Neyse ki derisi vardı ellerimin, birkaç yara izi, bir de sürekli kalem tutmaktan eğilen orta parmağım vardı. Derisinin üzerinden belirginliği parmak bitiminde son bulan. Bu eğrilik için teşekkür ediyordu diğer tüm parmaklarım orta parmağıma. Bu yazmanın nedeniydi, yazmadan oluşan bir eğrilikti bu. Sadece bu parmağım cesaret edebilmişti harflerin önünde eğilmeye.
Büyüdükçe parmaklarım, cesareti de büyüdü. Daha çok eğilmeye başladı orta parmağım. Yumruklarım ancak kendi avucuma sığabilecek büyüklükteydi ve başka herhangi bir şeye ulaşamayacak kadar küçüktü. Avuç içlerimdeki tırnak izi yaralarım bundan oluşuyordu, kimseye yetişemezdi yumruklarım, buna ihtiyaç da duymazlardı. Gücünü kendi içine akıtır çünkü ellerim. Başka herhangi bir şeye dokunma teşebbüsünde bile bulunamazlar. Ellerim beynimle iyi anlaşıyor. Dokunmak istediği tek şey harfler. Onlara da yazarken dokunabiliyorlar, her harfin kıvrımını ezberledi parmaklarım, noktaları, harfleri birbirine bağlayan uzun bir çizgide kalemim.
Parantez içinde işlenen cinayetten kimse sorumlu olmamıştı, zorunlu da değildi kimse harfleri harcarken. Her kelimeyi ucuzca harcarken, hiç de suçlamıyordu kimse kendini. En çok da harfler yerine ulaşamayınca ölüyordu kelimeler.
Maktülü ben oldum ölen kelimelerin, hepsinin ölümünü üstlendim, hepsi için ayrı cenaze töreni düzenledim. Hepsinde ayrı, başka öldüm. Sonra da her gece yatağın altına gizlendim, karanlıktan kurtulmak için, gün aydınlanana kadar da çıkmadım ortaya. Ancak yağmurlu gecelerde dayanamadım, daha çok korktum gök gürültüsünden. Yüzümü örten, tamamen örtebilen bir şey gerekiyordu. Bu yüzden yatağın altından çıkıp, ellerimi de çıkarıp, yorganın altına girdim. Ellerimi sırtımın da altına gizledim. Çünkü korktum, çünkü yakalanabilirdim. Hapsedilebilirdi ellerim ve en önemlisi, kelimesiz kalabilirdim. Bu yüzden en çok ellerimi gizledim.
Sen tüm cümlelerin katili
Doğarken kelimeler
Hikâyenin cinsiyeti bilinirdi
Dilimizde ve elimizdeydi her şey
Dilimizden doğardı bu aşk, ellerimizde büyürdü
Ve yine bir el hareketiyle öldürürdük
Son bulurdu cümlelerimiz kâğıda dökülürken
Hikâyenin sonunda kendimizi öldürürdük
Ayrılacak cesaretimiz hala yoktu çünkü canlıyken.
Ortada bir katil, biraz ölü harf vardı. Söylenen son sözlerdi bunlar. Ölü bir hikâye dolaşıyordu artık aramızda, ellerimiz erişemeyecek kadar saklanmıştı. Benim ellerim kollarımın altındaydı, senin ellerini bilmiyordum.
Ellerinin her uzaklaşması ellerimden, ölü birini biraz daha öldürmek gibiydi.
Resimler eskimeden, naftalin kokusu sinmişti ellerimize. Eskiyemeden bitmiştik, eski olmuştuk.
Parmaklarımın asileşmesi yetmiyor ellerimi durdurmaya. Kaleme âşık bir parmağım var benim, bazen günlerce sessizleşen, bazen de notalara dokunan. Ama her birinde de sana doğru geliyor ellerimin sesi. Sana seslenemeyen sesimden daha fazla konuşuyor parmaklarım. Duyabiliyorsun bazen, bazen de o kadar sağırlaşıyorsun ki, yazdığım kelimeyi defalarca üzerinden geçmem gerekiyor, kalemi bastırmalarım sesi yetmiyor içimin sesini bastırmaya. Sadece parmaklarım yoruluyor, her gece uyutuyorum parmaklarımı avuçlarımın içinde, daha güvende hissettiğim zamanda kendi hâline bırakıyorum onları. Onlar gidince daha bir yalnızlaşıyorum, daha çok sessizleşiyorum. Sonra içimden diyorum ki “iyi ki ellerim var” ancak onlarla anlatabiliyorum derdimi. Çünkü anlayışı kıt zamanlarda, anlayışsız şehirde yaşıyorum ben. Konuşarak anlaşamıyoruz çoğu zaman.
Boş vakit bulduğunda ellerim, ellerini aramakla meşgul. Her elim titrediğinde ellerin arıyor ellerimi zannediyorum. Yorgunluktan bu titremeler çoğu zaman, bazen günlerce dinlendirsem de geçmiyor kemiklerin yorgunluğu. Kemiklerin çıtırdadığını hissediyorum bazen, sanırım yaşlansam önce ellerim ölür, sanırım ölsem önce ellerim çürür. Sanırım hissetmeyi unutsam en çok ellerim hisseder.
Ellerim hiçbir şey zannetmiyor, ellerim üşüyor, yazıyor, ağrıyor. Ellerim sessiz, kaleme ses verecek kadar sesi ancak.
Tut ellerimden, tut yazdıklarımın noktasından, tut ki büyüsün bu hikâye, bitmesin, ölmesin ellerim. Gömülmesin, çürümesin kemiklerim.
Ellerim, bir kedi sevdiğinde yumuşaklığı hissediyor, bir de kaleme dokunabildiğinde aşkı hissediyor. Soğuk gecelerde, yorganın altında en çok yalnızlığı onlar hissediyor ve üşümeyi bana bırakmıyorlar hiç. Ellerim yazdığı sürece yaşayacaklar.
Not: Fotoğraf (Ben)
Bir Ağustos İki Bin On Üç 17 45
Nevin Akbulut
YORUMLAR
" parantez içinde işlenen bir cinayet"
"kaleme aşık bir parmak"
"ölü bir hikayenin ortada dolaşması"
"avuç içi tırnak izi yaralarım"
"ortada bir katil bir ölü harf"
-ve-
"maktülü ben oldum ölü kelimelerin"
bu cümleleri büyüten, ey yüreği okyanuslara sığmayan duyguların damlası "duygu damlacıkları"
birkaç parmak bir de kalem biraz da beyaz kağıt ve en çok da bu kocaman bir yürek sen de oldukça yeni öyküleri kundak yaparsın sen hep ellerinle,,,kedilere dokunduğun gibi sevginle...
çenem düşmeden bu satırları okuttuğun için teşekkür ederim....
sonsuz sevgi ve selamlarımla.....