- 1507 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kansız Ölüm…
Kansız Ölüm…
Her zamankinden erken geldi dün gece gözlerimin sahibi. Oysa uyku tutmaz sanıyordum beynimdeki düşünceler savaş halindeyken. Yine bilinçaltım kaçmayı tercih etmiş uykuya sığınmıştı. Sevinmeli miydim? Tam bilmiyordum. Hiç itiraz etmeden başım yastığa düştü. Gözlerimse uykuya yenikti artık. Rüyalar ülkesine yolculuk başlamıştı. Uzun zamandır beni terk eden karabasanlarım geri dönmüştü. Sanki bu sefer daha farklı daha büyümüşlerdi.
Masal kahramanlarının en kötü yaratıkları el ele vermiş peşime düşmüştü. Kaçmaya çalıştıkça ayağıma takılan dikenli teller battıkça tenime canımı acıtıyor ama bir damla kan akmıyordu. Oysa bundan önceki kâbuslarda kan revan içinde kalır, kırmızıya bürünüp kendi kanımda boğulurken bulurdum kendimi. Şimdi ise damarlarımdan kanım çekilmişti. Büyüklerimiz kan görünce rüyayı bozar derler. O an düşündüğüm şey bu rüya bozulmayacaktı. Değişen neydi? Onu bulmalıydım. Peşimdeki canavarlardan kurtulmak için tüm gücümle koşuyor, koşuyordum. Nefesim kesildi kesilmek üzere olsa da, takıldığım engeller canımı acıtsa da, ardıma bakmadan gidebildiğim yere kadar gitmek zorundaydım. Pes etmek bana yakışmazdı.
Diğer rüyalarımda ‘’Tamam şimdi bittim.’’ dediğim anlarda gri sislerin arasından güçlü bir el uzanır beni çekip alırdı. Bu seferde o el bana uzanacak mıydı? İçimden o güçlü elin uzanacağını umuyor fakat bu karabasanın farklı olduğu düşüncesi beynimde cirit atıyordu.’’ Kurtulmalıyım’’ komutunu beynime yollayıp ter içinde kalan bedenime güç kazandırmaya çalışıyordum. Beni yok etmek isteyen yaratıkların ensemde soluk alış verişlerini hissediyordum. Daha hızlı, daha akıllı olup kurtulmalıydım. Başka çarem yoktu.
Nihayet karabasanlarımın son noktasına ulaşmıştım. Dibini göremediğim zifir karanlık bir uçurumun kenarındaydım. Ya atlayacak kendimi boşluğa bırakacaktım. Ya da düşmanlarıma yakalanacaktım.
Öncekilerde hiç yakalanmamıştım. Boşluğa bırakırken kendimi o güçlü el tutardı beni ve kurtarırdı. Kâbusda son bulurdu.
Bir anlık tereddütten sonra tam beni yakalayacaklarına inandıkları anda bıraktım kendimi uçurumun uçsuz bucaksız karanlık boşluğuna. Ağır çekimde düşüyordum. Ama beni kurtaracak o güçlü el yoktu. Korktuğum, bilinçaltımda kendime itiraf edemediğim gerçekle yüz yüzeydim şimdi. Yalnızdım. Yapayalnız...
Bir ses kulaklarımda çınladı. ‘’Hayallerine sahip çıkamadın ve kirlettin.’’ Diye bağırıyordu sürekli. Bense dilim tutulmuş cevap bile veremiyordum. Haklımıydı bu ses söylediklerinde? Beynimde mukayese yapıyor işin içinden çıkamıyordum. Hayallerim ve ben her zaman iyi geçinmiştik.
Nerede hata yapmıştım? Nasıl bir günah işlemiştim de hayallerim kirlenmişti? Bir teraziye koyduğumda artılar ve eksiler dengedeydi. Ağır basan taraf yoktu.
Ve ben düşmeye devam ediyordum. Bu düşüncelerle boğuşmaya devam ederken her tarafı ayna kaplı bir yerdeydim. Kendimi görebiliyordum fakat tanıyamıyordum. Ben, ben değildim. Gördüğüm, kanı damarlarından çekilmiş, gözlerinin altı mosmor, bakışlarındaki ışıklar sönmüş, bedenim beyaz kefene sarılı mezarında boylu boyunca yatan bir ölüydüm.
Hissettiklerimi ifade edebilme yeteneğine sahip biri sanırdım kendimi. Öfke, sitem, hüzün, kırgınlık gibi kavramların anlatılmasında hiç zorlanmamıştım. Ama bu farklıydı. İçimde duyduğum ve hissettiğim acının tarifi yoktu. Anlatmaksa imkânsızdı…
Ve hiç kan yoktu. Korktuğum başıma gelmişti. Bu rüya bozulmayacaktı…
01-08-2013___________________________Seher_Yeli Seher Zerrin Aktaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.