Bana umudunun adını söyle I
Bana umudunun adını söyle,
Sana kim olduğunu söyleyeyim.
Sahi kimim ben ? Sıcak bir 78 Ağustosunda gri gökyüzüyle özdeşleşmiş Ankarada doğmuş ismini Babası Çağrı filmini izleyip henüz etkisindeyken Hatice koymuş,ilkokul 1 eden sonra bir süre İstanbulda yaşamış babasının karar verdiği bir ortaokul,liseyi bitirmiş sonrasında kendi seçimlerinden olsada çok da istemediği bir bölümü kazanarak üniversite eğitimine annanne-dede yanında o çok sevdiği gri şehirde devam etmiş halada o şehri tüm gri-siyah-beyaz rengine rağmen seven orda yaşayan bir umut yolcusu.
En büyük çocuk olarak doğmakla hayata bir sıfır yenik başladığını zamanla, hayatında ona hazırladığı diğer sürprizlerle daha iyi hissedecek büyük ikramiyenin vurmadığı ama amortininde hiç esgeçmediği bir insan.Bir abi bir abla örneği yoktur sana hayat yolunda rehberlik yapacak.Her şeyin ilkini sende tecrübe eder anne-baba ve diğer aile büyükleri.Doğrular, yanlışlar yaşayarak öğrenilir.Sonra kardeşlerin doğmaya başlar ve sen en büyük çocuk olarak onlara rehberlik yapma misyonunun altında ezilerek hep sorumlu hareket ederek büyümeye çalışırsın.Bilgisayar yoktur.Henüz yeni yeni çıkan kanallarla şenlenen bir televizyon dünyası vardır.Hava kararana kadar size kollarını açan, mahallenin tüm çocuklarıyla oyunlar oynadığınız sokaklar ve hayal dünyanızı besleyecek Jules Verneler, Daniel Dafoeler ,La fontaneden masallar...ve bir yandan hayal dünyanız büyür diğer yandan hayat yolunuzu belirleyecek gerçekçi hedefler şekillenmeye başlar.
Yıllar yılları kovalar üniversteli olursunuz.Hayalinizden uzak bir seçimdir.Ya da seçim demek yanlış olacak sizin puanınıza düşen, bundan sonra eğitimini alıp hayatta sizin alacağınız rolü belirleyecek bir meslektir.Ailemizin o zamanki imkanları imkansızlıkları hepsinin çerçevesi bellidir.Bir an önce okul bitirilmeli ve bir iş güç sahibi olmanız gerekmektedir.Okul biter. O zaman anlarsınız ki okul okumak bir şey değilmiş meğerki zor olan sonrasıymış.İş bulmak.Bitirilen bölümde iş sahası olan bir bölümdür ama söylemeyi unuttuğum önemli bir dönemeçten daha dönerim tamda üniversite 2.sınıtayken.Sinsi bir sağlık sorununun adını koyar doktorlarımız.Kötünün iyisi bir kas hastalığına sahipmişim.Yavaş ilerlemesi en büyük şansımmış.Henüz tedaviside yokmuş.Kendimi bu seçilmiş talihsiz olma psikolojisinden bir süre kurtaramam ama o düşünce batağının beni karanlığına çekmemesi için bir süre sonra düşünmeyi bırakır tekrar yaşamaya devam ederimSanki hiç bir şey olmamışcasına.Neyseki hastalık okulumu bitirmeme engel olmasada okul bittiğinde yinede bendeki etkileri hissedilir bir durumdadır.İş arama zamanı gelince bu da önümde bir engel olarak yüzünü gösterecektir.Ama hayatın henüz bu kadar başındayken bu sinsi hastalığa papuç bırakmaya daha öncede dediğim gibi pek de niyetim yoktur.İşe giremesem bile boş kalıp bu can sıkıcı durumla baş başa kalmak istemem.
Okul biter bitmez çok kısa bir tatil sonrası bir takım hobisel ve iş hayatında faydası olabilecek kurslara giderim.Aynı dönemde annemin çalıştığı huzur evinde çok dara düşülmüştür benimde işim yoktur üç beş kuruş harçlıkta kazanacağımdır yaşlı bir teyzemize hastanede bir kaç günlüğüne refakat edebilirmiymişim diye sorulur.Bende seve seve kabul ederim.Bir kaç günlük bile olsa ilk iş tecrübem olması yinede beni heyecanlandırır.Hastaneye gidilir ailesi ile tanışılır ve hasta bana emanet edilerek teyzemiz ile o iki kişilik hastane odasında baş başa kalırız.Doktorlar hemşireler gereken her şeyi yapmaktadır.Benim teyzemizin başında beklemek ve bir şey isterse hemşirelere iletmek dışında çok da yapacağım bir şey yoktur.Son derece kolay bir iş.Gece yarısı teyzemiz biraz su ister ve bende su içiririm.Sandalyede otururken gece 02-02 30 suları bir takım bağrışlar üzerine yarı uykulu yarı uyanık nöbetimden ayılarak kendime gelirim.Bizim hastanın başında hemşireler,doktorlar telaşlı bir şekilde damar yolu açmakta, bir takım ilaçlar enjekte etmektedir.Kısa bir süre sonra yapılanlar fayda etmez ve sorumlu doktor hastanın yaşam belirtilerinin durduğunu eks saatinin kayıtlara geçmesini söyler.Sadece bir miktar su içirmekten ötesini yapamağım ilk hastam ölmüştür.İlk iş tecrübem ve hastam ilk gecesinde eks olmuştur.Ailesine nasıl söyleyeceğimi düşünürüm ama kısa bir süre.Gecede bu arada sabaha kavuşmak üzeredir.Fazla düşünsem bu haberi vermek gittikçe daha zorlaşacaktır.Telefona sarılırım sıkıntılı bir şekilde üzücü gerçeği bildiririm.Ailesi benden daha hazırlıklı olmalı ki beklediğimden daha soğukkanlı gelir tepkileri.İlk işim ilk eks (ölüm) görüşüm ilk ölüm haberi verişim ve belkide ilk başarısızlığım...ve hayat devam eder.Bir kaç gün sonra bu olumsuz tecrübenin izleri unutulur.
Bir kaç ay sonrada aynı huzurevinde bir hemşireye ihtiyaç duyulur.Hayat sayfamda 3 yıl 2 ay sürecek huzur evi macerasınada böylece adım atmış olurum.O dönemler genç bir insan olarak bu kadar yaşlı ve hasta ve sorunlu insanlar arasında çalışmaktan bunaldığım zamanlarımda olur.Onlardan hayata dair bir çok tecrübe öğrendiğim birlikte güldüğümüz dertleştiğimiz kendimi faydalı hissettiğim onlara yardımcı olmanın manevi huzurunu yaşadığım işimden hoşnut olduğum zamanlarımda olur.Hayatımdan genel olarak memnunumdur ta ki ilk kez insanoğlunun ihanet duygusuyla tanışana kadar.Aynı yaşta olduğumuz yediğimiz içtiğimizin ayrı gitmediği ama benden bir alt kademede bana bağlı çalışan o çok güvenip, sevdiğim iş arkadaşımca hayatımdaki ilk güven duygusunun tuzla buz oluşuna kadar.Kişi kendi gibi bilmemeli imiş herkesi.Birinin senin kötülüğünü istemesi için meğerki senin o kişiye illaki kötülük yapmana gerek olmazmış hayatta.Bana bu tecrübeleri kazandırıp hayatımda yeni bir sayfa açmama neden olan o hikayede umut yolculuğumuzda bir sonraki durak olsun diyerek şimdilik bir virgül atarak soluklanmak istiyorum,
YORUMLAR
Hayatına dair bir kısa kesit ama çok şey anlatıyor. "Seçilmiş talihsiz", bu kelimeler bambaşka bir bakış açısı sundu kendi hayatıma dair. Okuduğum ikinci yazında bu bakış açısına erişmem kendimi bir nebze olsun talihli hissetmeme neden oldu. Yaşantımızdaki aksilikleri ve eksiklikleri hiç bu derinlikte düşünmemiştim. Yazının tamamında tanıdık bir şeyler vardı ve ben onların adını "Umut" koydum.
Ona sıkı sarıl ve sakın kaybetme...
:)