DUYGULARIN MED CEZİR SAÇMALIKLARI ( 2 )…
Yaşlandığında, ilk önce göz çevresi kırışır insanın. Başkalarından esirgemediğimiz bakışlarımızı, kendimizden esirgemenin kederinden olabilir mi?
En çok yalanı, en yakınlarımıza söyleriz. Bu, başkalarının yalanlarımızı yakaladıklarında duyacağımız utanma duygusunun bizde noksan olmasından kaynaklanmaz; inanmak, inanmasa da dinlemek ve inanmış görünmek zorunda kalanlara karşı kurduğumuzu sandığımız hegemonyamızla mastürbasyon kişiliksizliğimizden kaynaklanır belki de.
Doğayı, oldum olası severiz. Onlarca kez kopararak sevdiğimize hediye ettiğimiz, yakamıza astığımız kır çiçeğini, bir kez kökünden ayırmadan sevdiğimizde; tüm suçlarımızdan beraat ederiz.
En yüce sevgi bizim sevgimizdir her zaman. Düşlerimizin süsü, bize yaşam örtüsü olur hissettiklerimiz. Gün gelir soframızdaki tek zeytini, gün gelir son nefesimizi paylaşırız onunla; yeter ki ayrılıklar olmasın sonunda.
İnançlarımızdan ödün vermeyiz genellikle. Bana, sadece bana ibadet et sözüne bağlı kalarak çizeriz rotamızı bir başka kulun lafazanlığında. Kulluğumuz, olması gerekenin dışında herkesedir aslında.
Acaba? Bizleri en çok ürküten sözlerinin başındadır her zaman. Kumsalda kum tanesi kadar kısmını kullandığımız beynimiz bile isyan eder bazen, bu davranışımıza.
Beni seviyor mu? Acaba? Beni aldatıyor mu? Acaba? Beğendi mi? Acaba? Beğenmedi mi? Acaba? Güneş kaç kez doğar ve batar!, Kaç kez bahar selam verir, kaç çiçek açar! Biz, acaba labirentinin içinde kayboldukça.
Yere en sağlam basan bizim ayaklarımızdır. El titremelerimiz anahtarlık sallama, göz yaşlarımız tespih çekme alışkanlığımızdır.
Bize sokulan, derdini anlatan dostumuzu dinlerken. Gizli bir haz kaplar içimizi, dinlemek ele geçirmek bir anlamda karşımızdakini ve sevecen bakışlarla dinleriz anlatılanları; sıkıntılı esnemelerimizi gizlemeye çalışarak.
Atasözleri yaratırız geçmişten geleceğe. Yapmak istediğimiz fakat yapamadıklarımızın yansımasıdır bu sözler. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, bal tutan parmağını yalar vb. gibi fakat her şeye rağmen; bizim için söylenmemiştir. Yakıştırmayız kendimize ve sen-li, siz-li veya o-lu konuşuruz, bu deyişleri içeren söylemlerimizde.
Durduğu yerde kendine, durmadığı yerde hemcinslerine zarar vermek sadece ve sadece bize özgüdür. Masumcadır aslında bu davranışımız özeleştirimizde.
Söze her başladığımızda, değer verdiğimizi söyleriz karşımızdakilere. Üç kişi yada beş kişi bir araya gelince herkes; konuşma hazırlığındadır, sırasını beklerken.
Farklı düşüncelerin renkliliği, en çok konuşma hakkının bize verildiği zamanlarda anlam kazanır. Bu nedenledir belki de karıncalara asırlar boyu, uyguladığımız soy kırım…
devam edecek… İST. 08.04.08
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.