- 681 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ENDİŞE-2
“Endişe”nin birinci bölümünün okurlarının, yazının girişinde çırılçıplak ortaya serdiğim kişiliğin kendilerine “iyi örnek” olmadığımın, devam eden bölümünde ise “haa şöyle, bak adam olmaya başladın” dediklerinin elbette farkındayım. Hani size “mideniz bulandıysa biraz ara verelim” demiştim ya, vazgeçtim, “mide bulantısı” beklemek boşunaymış, biraz geç de olsa fark ettim. İki yazı arasında öğrendim ki, “adam olma” yolundaki mide bulantıları bir tuzak, sizi bu yoldan alıkoymaya çalışanların beyhude çırpınışlarıdır. Belki başlangıçta gerçekten mideniz bulanmıştır, ama siz bu yolda istikbale yürüdükçe bu bulantılar geçecektir, yeter ki rüştünüzü ispat edin. Hatta ben eminim ki siz bu tür oyunlara düşmeyecek kadar cin, “bulantıya” meydan vermeyecek kadar” da pişkin ve midesizsiniz. Yoo, yo öyle hemen saldırıya geçmeyin, sakın aklınızdan size hakaret ettiğimi de düşünmeyin. Eşya adıyla çağrılır ve ben sizi adınızla çağırıyorum… Mesele adam olmak değil miydi?. Bakın şu çevrenizdekilere, bu yolda nice mesafe kat etmiş adamların hangisinde mide var, kimin midesi bulanıyor… Bir düşünün lütfen, özellikle gençliklerinde bir hırka bir lokmaya “devrimcilik” yapanların “adam olmayı” keşfetmelerinden sonra cansiperane çırpınışlarını… Düşmedikleri baca, öpmedikleri etek, yalamadıkları kıç kalmış mıdır?.. Hangi teraziye kefe olacağınızı, hangi değirmene su taşıyacağınızı iyi bileceksiniz… Önünüzde yeterince örnek var, ders çıkarmak için cin gibi olacaksınız. Öyle hamhalat zıpçıktılık yapıp sakın “sol”a “sosyalizm”e lanetler yağdırmaya, küfürler savurmaya kalkmayın. İpliğiniz çabuk pazara çıkar… Çünkü bu türler gereğinden çok varlar ve size ihtiyaç duymazlar, atıverirler bir köşeye… Gothe’nin Mephistosu kadar cin, Homerosun Akhilleusundan atak,Gonçerovun Oblomovundan pişkin olmalısınız. Gerçi bütün bu aşamaları kat eden siz arslan parçaları için bütün bunlar, birileri giderken sizin geldiğiniz yoldur ama biz yine de tembihleyelim, nemize lazım, olmadık olmaz. Şöyle, görünür yerlerde kendinizi fark ettireceksiniz, “ağır abi” takılacaksınız… Sofranın iyisi kötüsü olmaz, bulduğunuz sofraya çörekleneceksiniz, gözünüzü dört açarak. Her sofrada avlayacağınız bir av, çengel atacağınız birçok saf dirik olacağını unutmayın. Nasılsa bir dönemi yaşamışsınızdır, nasılsa her attığınız yemi yutacak sürüyle civciv olacaktır. Tezgâhınızda engin tecrübelerinizin öngörüsüyle epeyce “yem” istif etmişsinizdir… En değerli “malınız, vazgeçilmez sermayeniz budur, iyi kullanabilirseniz… Bütün mesele pazarlayabilmenizde… Tezgâhınızı pazarın en görünür yerine kurup, kendiniz de en fark edildiğiniz platforma çıktığınızda işe iyi başlamışsınız demektir… Sallayın yemlerinizi… Gün öylesine bereketli olacaktır ki, hedef kitleniz bu yemleri yutarken, siz gönül rahatlığı ile follukta yumurta hesabı yapabileceksiniz… Hangi civciv ne kadar yumurtlarsa verimine göre siz de ona göre yem atacaksınız… Yutmayacak civcivlere yem atmayın sakın, heder olur sonra… Bir de maazallah o yemleri size yedirtebilirler sonra… Ola ki böyle bir durumla karşılaşırsanız-ki zaten yüzünüz kızarmayacak kadar pişkin olduğunuzdan eminim- hemen çıkınınızı açın önünüze, yeteri kadar azık bulacaksınız orada… En okkalı ısırığınızı alın ve ağzınızı tavanına kadar açarak “beeennn” diye başlayın. Arkası gelecektir merak etmeyin. Nasılsa dağarcığınızda kalan bir gösteri, bir yürüyüş ya da ne bileyim şanınıza gölge düşürmeyecek bir eylemde bulunmuşsunuzdur. Bu tür handikaplardan kurtulmak için bulunmaz bir nimete sahip olduğunuzu unutmayın. Sizin vazgeçilmez hazineniz budur.
Gösteri zamanı… Bulunduğunuz platformda çakalları kıskandırır görüntüler vermelisiniz… Ahali breh, breh, breh demeli… Malınızı pazarlamanızdaki bütün maharet platformdaki görüntünüzdür… Ağzınızdan çıkan her lafın kitlenin maşallahına mazhar olması şart bir kere… Size o tezgahta iş verenler, sizin kime, nerde, nasıl ve ne konuşacağınızı da beyninize “chip”leyeceklerdir. Siz sadece “play back” yapacaksınız. Yani “mış” gibi” yapacaksınız. Ağız sizin olacak ama diliniz ödünç… Sahnede görünen siz olacaksınız bütün ihtişamınızla… Nikah üzerinizde olacak ama dilber meşgul… Dedik ya siz “boku ambalajlayıp” pazarı ele geçirebilecek kadar işini bilenler için bu da mesele olmayacak, buna da alışacaksınız… Bunca mesafe kat etmişsiniz, bu mu mesele olacak yani sizin için… Pazarladığınız değerlerin yanında bir dilberi pazara sürmüşsünüz çok mu yani… Siz bu gösterinin seçilmiş oyuncularısınız… Oynadığınız oyunun senaryosunu yazanlar her hareketinizi puanlamaktadırlar… İzleyicilerinize “damardan” gireceksiniz… Merak etmeyin “numaranızı” yutmayacak pek az izleyici çıkacaktır ki, onların da olası bir itirazı sizin büyülediğiniz kitlenin öfke seli karşısında uçup gidecektir… Falso yapıp açık vermeyin… Kimin neresini kaşıyacağınızı iyice irdeleyin. Herkes her yerinden kaşınmaz… Kaşıma imalathaneleri toplumu “kaşınacak” yerlerine göre kümelendirmiştir… Hangi grubu etnik kökeninden, hangi grubu dinsel kökeninden, kimi ideolojik-politik yanından kaşıyacağınız konusunda bir uzman gibi kılı kırk yarmalısınız… Hangi lafın neresinden tutacaksınız, kimi nasıl hipnotize edeceksiniz, bunlar zaten sizin günlük uzmanlık alanınız içerisinde yer almaktadır. Az da olsa bir yerlerini kavratmayacak birilerinin de çıkabileceğini gözden kaçırmayın. Herkes her yerinden kavranmaz… Tuttuğunuz elinizde kalabilir… Bu iş şakaya gelmez… Etkisi daha epeyce süreceğe benzeyen, senaristlerin ürettiği modanın “demokrasi ve insan hakları” üzerine felsefi, politik ve kültürel “derinliği” olan “zat’a mahsus” üretimler olduğu ve pazarlarda her daim alıcılarının bulunduğu bilinmektedir. İçine biraz da çeşni katmalısınız… Öyle cepheden zart-zurt etmeyecek kadar deneyimlisiniz elbette… Yumuşata, yumuşata yedirmelisiniz… Alıştıra, alıştıra… Öyle ham halat laf erbaplarının yaptığı gibi “sağ-sol” bitti filan size yakışmaz, maazallah “muhalif” kimliğinize gölge düşürür. Senaryoda ne yazıyorsa o… Son derece bağımsız gözükmelisiniz, bağımsız ve muhalif… Mesela sık sık sosyalizme, dünya devrimlerine atıflar yapmalısınız… Dedim ya damardan gireceksiniz… Sizi dinleyen ahmaklar sürüsü bilgi düzeyinizin müthişliği karşısında ağzı açık ayran delisi gibi nefes almaksızın ağzınızdan çıkacak sözcüklere kendilerini ram edeceklerdir… Tam bu an… Bu anı mutlaka iyi yakalayın… Sihirli sözcüklerinizin uçuştuğunu fark edin… “Demokrasi… İnsan hakları… Cinsellik… Kadın haklarıııı… Burada dikkatli olun, demokrasi ve insan haklarının elde edilişinin işçi sınıfının ağır ve meşakkatli, yüzyıllara varan yıpratıcı, ölümlü-kalımlı mücadeleleri sonucu kazanılan sınıfsal kazanımlar olduğu… Sakının ha… Sınıf mücadelesi gibi bir kabustan söz etmeyin…”Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Komünizm”… Ödümüzü patlatmayın, sonra hepimiz altında kalırız, yemlendiğimiz fonları da bir daha göremeyiz… Şöyle başlayabilirsiniz: “ Marksizm-Leninizm denendi, tutmadı… Bir sınıfın iktidarı diye bir şeyin olamayacağını yaşayarak gördük… Sovyetlerde halk diktatörlüğe başkaldırdı, Demokrasi mücadelesi verdi… Lenin: I-ııhhh… Stalin: Maazallah… Mao: Köylü, Che: Delikanlı adam valla… Oyun alanınız geniş. Açık oturumlar, konferanslar, sivil toplum kuruluşları, tv, dergi, gazete… Bütün medyatik araçlar sizin için seferber edilmiştir… Bu müthiş iletişim aygıtı babanızın malı değildir, “seçilmiş” olmanızın hakkını vermelisiniz.. Halkın beyinsizleştirilmesi için otuz küsur yıldan beri çok merhaleler kat edildi, beklenmedik başarılar elde edildi, “yemeye” hazır bir kitle yaratıldı. Bütün mesele sizin maharetinizde, “yedirebilmenizde”… Basit, herkesin anlayacağı “derinliğinize gölge düşüren” anlaşılır laflar sizi sıradanlaştırır, aman dikkat. Haa, bu arada hatırlatmadan geçmeyelim: Her işin bir meşakkati olacak elbette… Mesela kendini bilmezin biri çıkıp, siz tam da rüştünüzü ispatın eşiğindeyken olmadık bir yerde olmadık bir laf edip size “siktir” çekebilir… Bu durumda nasıl hareket etmeniz gerektiği de kulağınıza fısıldanacaktır. Size “siktir” çeken haddini bilmeze şöyle yukarıdan bakıp “ hoşgörü” örneği mi sergileyeceksiniz, yoksa arkanıza aldığınız “herkesi hemen hizaya getiren medyatik mekanizmaları” devreye sokarak meşrebinize yaraşır, alçaklıkta eşi menendi görülmeyen, lağım çukurundan devşirdiğiniz dilinizle üzerine bok mu püskürteceksiniz… Yoksa gerçekten hiçbir bok olmadığınızı bile bile kendinizi bir “bok” yerine mi koyacaksınız… Nerde nasıl davranacağınız konusunda programlanmış olduğunuzdan bu vartayı da kolaylıkla atlatacağınızdan hiç şüphem yok. Yani “entele” yatacaksınız uzun sözün kısası… Kılık kıyafet, yürüyüş çalım… Yedi dağın arkasından kükrediğinizde bulvarlarda sizinle titriyor olacaktır… Gün sizin gününüz, haydi kolay gelsin, “Endişe-3” te görüşürüz.