- 587 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
En Saf Haliyle
Çok kalabalık burası... Görüntüler çok karmaşık... Gerçekten görebilmek için ille de uzaklaşmayı gerektiren bu hercümerç içinde bir yerlere ilişip soluklanmam galiba pek mümkün değil...
Şu köşe oldukça müsait görünüyor aslında. Salkım söğütün gölgesinde tahta bir bank... Sadece güneşten değil o birbirine girmiş insan yumağından da beni koruyabilecek kadar saklı kalmış...
Bu romanı mutlaka bitirmeliyim çünkü. Evdeki gibi her an adımı seslenecek birinin çıkması ihtimalini dışlayacak kadar yabancı yüzler var burada. Ama bu karmaşa var ya... Bu iç içe geçmiş yüzler... Büyük bir kütle halinde görünüyor şimdi durduğum bu yerde.
Sanki ben ve onlar diye iki yana savuracak kadar bizi, öyle yakınlar ki birbirlerine! Biliyorum bir göz yanılması sadece bu... Bir adım atıp gizlendiğim ağacın arkasından çıkarak görüş alanlarına bir girsem, anında dâhil olacağım o kalabalığa. Dışarıdan bakanlar beni de ayırt edemez olacaklar o insanlardan. İçlerine karışıp eriyeceğim.
Soğuk mu değil mi düşünmeyi bırakıp bir an önce dalmalıyım artık suya... Yoksa ısınamayacağım bir türlü... İçine girmeden, sadece hakkında tahminler yürüterek hiçbir su üşütmeyecek kadar ısınamaz çünkü. Ben de yardımcı olmalıyım ona, o bana uymuyorsa ben ona uydurmaya çalışmalıyım kendimi.
Tamam, bir adım attım bile. Şu sarışın kız çekirdeğini çitlemeye devam ediyor. Beni gördü oysa. Ben ağacın ardında görünmekten korkarak beklerken nasıldıysa o şekilde hayatına devam ediyor.
Kocaman bir kapı açıyor bana, adımlarımın devamını getirmeye teşvik eden bir umursamazlıkla. Umursasa; orada belirmemi kocaman gözlerle anlamından çıkaracak, başka bir yere koyacak kadar büyütse, çarpıtsa romanımı okumak için yanlış bir yerde olduğumu düşünürdüm hemen.
Karar verdim, dışarıda hiçbir zaman kitap okumayacağım artık. İnsansız bir dünyaya mahkûm ediyor kitaplar beni dışarıdayken çünkü. Bir dağ başı ıssızlığı aratıyorlar en kalabalıklarda bile. O zaman her yüz, her gülüş bana karşı duran koca bir düşman ordusunun birer askerine dönüyor. Görüntüleri çarpıtan bir aynadan bakmaya başlıyorum herkese.
O’nun hediyesi olmasaydı bu roman, yine böyle canhıraş arar mıydım onu rahat rahat okuyabileceğim o ıssız köşeyi? Okuduğum bir cümleyi layıkıyla anlayamamış olma ihtimali, önümde koşturan şu iki yaramazın gülüşlerinde yankılanan hayata dair o büyük sırrı duyamamış olmak kadar canımı yakar mıydı?
Kalabalık dağılmaya başladı. Aynı yerde dursa da herkes, ben parçaları görebiliyorum artık. Kocaman bir kütle halinde üzerime üzerime gelmiyorlar. Kitabı burada okumaktan vazgeçtiğim için belki... Yüzümde düşmanıyla karşı karşıya kalmış birininkinin aynısı o dehşet ifadesi silindiğinden beri en küçük ayrıntılar bile gözlerimi üzerlerine çekme yarışına girdi sanki. Burada elimdeki bu romandakileri aratmayacak renklilikte insanlar olduğunu haykırıyorlar bana. Hayata silik bir kopyasından bakmak yerine en orta yerinden bakmamı, araya barikatlar sokmadan... Ta gözlerinin içine... Birinin imbiğinden süzülüp bir kitaba dönüşmemiş; en saf, en arı haliyle göz göze gelmemi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.