- 620 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DALGIN KADIN
sarışın güzel bir kadın, çığlık çığlığa bağırıyordu metro istasyonunda, treni ramak kala kaçırdığı için. Sinirli sinirli ayağını yere vurdu.
trenin içindekiler, hele de oturuyorlarsa üzülmüş gibi baksalar da içten içe sevinirlerdi orada öylece kalanın kendileri olmadığına.ve tren istasyondan ayrılana kadar ona öylece bakarlardı kaybedenler kulübü yolcusuna bir zavallı gözüyle.
sarışın kadın hayal kırıklığını üzerinden atmak ister gibi uzun saçlarını havalı bir şekilde omuzuna doğru savurdu. aslında o, böyle şeyleri umursamazdı. bir şeyin olmamasında kendi ihmali söz konusu değilse,olması gerekenin o olduğuna inanırdı.Bu farkındalıkla rahatladı.
metrodaki tek tük demir, buz gibi koltuklara baktı. onlarca yolcu ayakta dururken birkaç tane koltuğun orada olması ne göstermelik bir şeydi. belediye para biriktirdikçe iki koltuk daha ekliyordu. kırmızı ve çivit mavisi iki koltuk yan yana... kırmızıyı seçti, sanki daha sıcak olacakmış hissiyle.uzun bacaklarını parantez gibi yapıp aptal çocuklar gibi oturdu. açık mavi kot pantolonunun altındaki mavi topuklu yeşil ayakkabısına hoşnutlukla baktı. renk uyumunu çok severdi hayatında. işte şimdi de öyle, mavili kareli gömleğiyle su yeşili şalı ne de güzel duruyordu. sarı saçlarının çevrelediği sevimli ve güzel yüzüne o dalgın hali biraz şapşallık verse de ona çok yakışıyordu. belli belirsiz bir gülümseme dolaştı gamzeli yanaklarında.
sağına soluna bakındı umarsızca. canı sıkıldı, öfledi. telefonunu aradı çantasından. çantasının içi çıfıt çarşısı gibiydi. onun içinden aradığını bulmak bir mucizeydi. halbuki düzensiz biri değildi. çantasını her zaman düzeltir, içindekileri kategorilere ayırır, farklı gözlere yerleştirirdi. hatta bir çanta düzenleyici bile almıştı h,ç de pratik olmayan.ayda bir kaybettiği bankamatik kartına gözü gibi bakardı. bu kadar düzenli olmasına rağmen otobüse binince bazen kentkart yerine bankamatik kartını basardı. sonra da şoförle birlikte kahkahalarla gülerdi. bazen de tam tersini yapar, kentkartı bankamatiğe sokardı.
On dakika sonra tren geldi. Aceleci yolcular metrodan inmeye çalışırken metroya binecekler de starta girmiş yarış atı gibi zor bekliyorlardı kendilerini içeri atmaya. Sarışın ve dalgın kadın dağınık düşüncelerle çantasını topladı. çantanın bir yanından telefon kulaklığının kablosu sarkıyor, öte tarafından şarj aletinin kablosu görünüyordu.
trene biner binmez oturacak bir yer aradı. oturması da başlı başına bir sorundu aslında onun. efendim koltuk cam kenarında olacak, sıradan ve çok konuşan kadınlar olmayacak, her tarafı tekmeleyen hiperaktif, şımarık çocuklar da olmasın mümkünse. ter kokan, spor ayakkabısının içindeki çorapları kışlık turşu buhurlarıyla ortalığı boyayan , kot pantolonu yağır tutmuş adamlar hç olmasındı. hayatta gülüp eğlenmekten başka derdi yokmuş gibi gözüken öğrenci grupları da olmamalıydı. ama ne yazık ki serin, boş ve havası temiz bir kompartıman her zaman bulunmuyordu.tren çok doluydu. yorgunlukla bulduğu ilk yere çöktü.
aman allah’ım bu da ne? dörtlü koltukta karşılıklı oturan iki kişi inanılmaz derecede kötü kokuyordu ve hiç susmadan konuşuyorlardı.telefonu falan unuttu kadın. çantasının yan gözünden limon kolonyasını çıkardı; eline döktü ve elini burnuna kapattı. aslında kulağına da kulaklık takıp bu rahatsız edici bozuk şiveli boş konuşmayı duymak istemiyordu. ama telefonu arayıp bulacak ve kulaklığı takacak kadar mecali yoktu ve fena halde bir uyku bastırmıştı.
oturduğu yerde uyuklarken onların konuşmaları yol çalışması yapan işçilerin matkapları gibi titreşimler yayıyordu. rüyayla gerçek arasında bir âlemde dolaşıyordu. ara sıra gözlerini açıp istasyonu kontrol ediyordu. adamlardan biri çok entelektüel bilgiler veriyordu.(?!) trene bindiklerinde on dört istasyon sonra ineceklerini söylemişti ve her istasyonla ilgili engin bilgilerini döktürüyordu. kadın "korkarım benimle aynı istasyonda inecekler" diye hayıflandı.karşısında oturan hanımla ara sıra göz göze geliyor, aralarında aynı hisleri paylaştıklarına dair gizli bir anlaşmalar sistemi kuruluyordu.
YORUMLAR
Yeni bir kalem bu yordadığım sanırım. Şimdi o yüzden klasik uyarımı yenilemeliyim: Ben de en az sizin kadar acemi, en az sizin kadar az bilen, en az sizin kadar öğrenmeye çabalayanım. Ben bir okurum en az sizin kadar. Aktaracaklarımı, basit bir okur gözlemi olarak kabul edip değerlendiriniz.
Yazı pek çok şeyi içine almaya aday görünüyor. Fakat koşuyor kalem. Hızla koşuyor. Dağanık ve gayet olağan bir dağanıklığı sunuyor sanki.
Kelimeler biraz daha iyi yoklanmalı sanırım. Yazının en ve en yanı, doğallığı. Kurgusallığı çıkartıp atmış. Bu yönüyle kalem ve kağıdı yanyan abulduğunda yazmadan duramayan birinin işi gibi bu yazı. Ancak yazılmalı, yazmalı bu kalem.