- 1130 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
FOLKLOR DUAYENİ ABDURREZAK İNAL’LA KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ
DİYARBEKİR’DE BİR HOCA ABDURREZZAK HOCA
FOLKLOR DUAYENİ ABDURREZAK İNAL’LA KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ
“Diyarbekir şen olur
Etrafı beden olur
Diyarbekir gençleri
Oyunundan belli olur”
Sevgili Güney dergisi okurları, sizler için dört kuşak mendili elinden bırakmayan İnal ailesinin ikinci kuşağından benim de birlikte oynama şansını yakaladığım Abdurrezzak İNAL’la folklor ve halk oyunları üzerine çok keyifli ve bilgi yüklü bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bir halkın doğumundan ölüme kadar yaşadığı tüm olaylar o halkın kültürünün birer
parçasıdır. Folklor Araştırmacıları; halkın yaşayarak ürettiği kültür mirasını köy, kasaba ve şehir şehir dolaşarak halkın yaşam biçimlerini, geleneklerini, göreneklerini, inançlarını, bayramlarını, törenlerini, oyunlarını, müziklerini, hikâyelerini, masallarını, yemek ve mutfak kültürlerini, giyimlerini, kuşamlarını ve el sanatlarını halkın ağzından yazılı ve görsel olarak derleyerek gerektiğinde kayıt altına alarak gelecek kuşaklara aktarılmak üzere akademik düzeyde hizmete sunan kişilerdir.
Kaynak kişi seçimi çalışmanın ya da derlenecek bilginin niteliğine göre değişir. Örneğin
doğumla ilgili bir derleme yapılacaksa, evli çocuk sahibi, olgun yaşta kadınların veya yerel
ebelerin seçilmesi doğru olur. Evlenme gelenekleri konusunda derleme yapılacaksa, düğünlerde aşçılık yapmış veya eskiden gelinlerin hazırlanmasında görev almış olgun yaştaki kadınların seçilmesi yerinde olacaktır diyerek Diyarbekir folkloru ve halk oyunlarıyla ilgili sorularıma en doğru yanıtları alabileceğime inandığım kaynak kişi olarak yaklaşık elli yıldır halk oyunlarında başoyuncu olarak mendil sallayan ve halk bilimi araştırmacısı yönüyle de genç oyunculara ışık tutan geçmiş yıllarda mükemmel bir oyuncu bu günse örnek bir öğretmen metot ve teknikleriyle halk oyunları öğretcisi olan Abdurrezzak İNAL’la bu keyifli söyleşiyi yaptık.
__________Sayın Abdurrezzak İNAL, dört kuşak boyunca Diyarbekir yöre oyunlarımızı icra eden örneğine az rastlanır ender bir ailenin bireyisiniz. Kendinizi tanıtırken ailenizin halk oyunları tutkusunu nasıl yorumlarsınız?
Abdurrezzak İNAL: İlimizin en işlek iş merkezi olan Dağkapı Semtinin Suakar Sokağı’nda 29.11.l949 Tarihinde dünyaya geldim ve orada büyüdüm. İlk, orta, lise ve üniversite dahil olmak üzere tüm öğrenim hayatımı Diyarbakır’da tamamladım. Dicle Üniversitesi FKB yani Fizik- Kimya-Biyoloji mezunuyum. Bir kamu kuruluşunda çalıştığımdan dolayı öğretmenlik yapmadım.
Halk oyunları ailemizde bir tutku adeta. Yediden yetmişe herkes yöre oyunlarını bilir ve oynar. Kimse kimseye öğretmiş değildir. Ben de kalıtımsal olsa gerek kendimi bildim bileli mendil elimde ekip başındayım. Halk oyunlarıyla ta ilkokulda, 1960 yılında Ziya Gökalp İlkokulu’nda tanıştım. Bu süreç ortaokul ve lise dönemlerimde de aralıksız olarak devam etti. l967-1968 yılı lise mezuniyetimin akabinde Diyarbakır Tanıtma ve Turizm Derneğinde faal olarak çalışmalarıma devam ettim. İlk olarak 1969 yılında Diyarbakır’da yapılan Liseler Arası Halk Oyunları Yarışması için mezun olduğum Ziya Gökalp Lisesi ve Kız Enstitüsü’nde eğitmenliğe başladım. 1970-l973 yılları arasında Diyarbakır Halk Eğitimi Merkezi’nde ve Dicle Üniversitesine bağlı Fakültelerde eğitmenliğe devam ettim. 1978 yılında Milliyet Gazetesinin düzenlediği Liseler Arası Halk Oyunları Yarışmasına, Diyarbakır Lisesi halk oyunları gurubunu hazırladım ve finalde Türkiye birinciliğini kazandık. Aynı yıl Polonya’nın Zekapone ilinde Dünya Liseler Arası Halk Oyunları Yarışmasında “Tarlada Şenlik” Koreografisiyle ülkemize Altın Balta ve Zekapone Belediyesi özel ödülünü kazandırdık. 1979 Yılında Milliyet Gazetesi Halk Oyunları seçici kurul üyeliğine başladım. 1984 yılında yine Milliyet gazetesinin yapmış olduğu Liseler Arası Halk Oyunları Yarışmasında, Ziya Gökalp Lisesiyle Türkiye birinciliğini kazandık. 199l yılında da Milli Eğitim Bakanlığı Halk Oyunları Seçici Kurul Üyeliğine başladım. Seçici kurul üyeliğimin devamıyla birlikte 1995 yılında Gaziantep Üniversitesi TMDK Halkoyunları bölümünde de Diyarbakır ve Bingöl yöre oyunları dersleri olmak üzere Part-time öğretim görevlisi olarak göreve başladım ve halen devam ediyorum. THOF un kurulmasıyla da Halkoyunları Hakemliğim devam etti. Halen DİKTUMER Diyarbakır Kültür Turizm ve Musiki Derneği Yönetim Kurulu üyesi olarak Halkoyunları bölümünün sorumluluğunu yürütmekteyim.
____________Destur Hocam! Bunca karpuzu bir koltuğa nasıl sığdırıyorsunuz? Söyleşiye başlarken sizin için “Dört kuşak mendili elinden bırakmayan İnal ailesinin ikinci kuşağından Abdurrezzak İnal” demiştim. Siz anlattınız ben “Destur!” dedim, şimdi de birinci kuşak olarak rahmetli babanız H. Musa İNAL’I anlatmanızı isteyeceğim ki daha büyük bir “DESTUR” diyeyim. Diyarbakır’da folklor denince akla ilk gelen adeta efsanevi isim H. Musa İNAL kimdir?
Abdurrezzak İNAL: Bugün halk oyuncusu olarak bir yere geldiysem bunu ailemizin ve Diyarbekir’in birinci kuşak halk oyuncusu rahmetli babam H. Musa İNAL’a borçluyum. Oyunlardaki tarzım, duruşum, ayak vuruşum, mendil sallayışım oyununu izleyerek beslendiğim babamın tıpa tıp aynısıdır. Yıllarca kol kola, omuz omuza oyun oynadığı arkadaşı Küpeli Mıxo’dan da etkilenmişimdir.
Babam H. Musa İNAL, 1924 yılında Diyarbekir’de doğmuştur. Dedemin tek evladıdır. Dedem öldüğünde babam yedi yaşındaymış. Bu nedenle babaannem babamı çok nazlı yetiştirmiş. Askere gidinceye kadar hiçbir iş yaptırmamış, askerlik dönüşü belediyede çalışmaya başlamış ve oradan da emekli olmuş. Babaannem dedemden kaldığı söylenen küp küp altınları yıllık ihtiyaçlar için tüccarlara vererek biricik oğlunu el bebek gül bebek büyütmüş. Babam Musa İNAL’ın çocukluğundan beri halk oyunlarına düşkünlüğü varmış. Teknolojiden yoksun yıllarda bile düğünlere gitmek için üç dört saatlik yolu yaya olarak gider davulun ilk tokmağından son tokmağına kadar oturmaz oynarmış. Bitmez tükenmez enerjisi ve kendine has üslubuyla oynadığı oyunlar karşısında seyircileri mest edermiş. Kilometrelerce uzaklıkta çalan davulun sesine kulak verir, çalanın kim olduğunu söylermiş.
Diyarbekir’de halk oyunları ekibinin ilk kurucularındandır. 1958 yılında kurdukları ekipte her biri Diyarbekir bedenlerindeki burçlar gibi ihtişamlı, dayanıklı ve bir değer olan bu usta oyuncuların Diyarbekir’in kültürel tanıtımında çok büyük emekleri vardır. Ülke genelinde yapılan birçok yarışma ve festivallerde Diyarbekir’i gereği gibi temsil etmişlerdir. Birçoğu rahmetli olan bu değerlerin en ünlüleri; Küpeli Mıho, Baxçacî Şevki, Şahin Kardeş, Botî Reşit, Musa İnal, Mehmecan Elhakan, Ali Biter, Kenan Elhakan, Çerkez Boçkün, Abdurrahman Biter ve Enver Er’di. Bu ünlü ekipten babam Musa İnal’ın oğulları olarak baba geleneğini halen sürdürmekteyiz.
__________ E boşuna “Armut dibine düşer.” dememişler. Hocam tekrar kocaman bir destur diyor ve başta benim de kayınpederim olan Musa İNAL’I ve ekip arkadaşlarını saygıyla yaderken size de babanızdan aldığınız bu kültür mirasının bayrağını en iyi şekilde taşıdığınız için teşekkür ediyor, bu usta oyuncuların anısına bir şiirimi paylaşmak istiyorum.
TÊRÎKANLÎ MUSA
Toy evî
Bayram yerî
Meskeniydî Dağkapî
Yêqinız olsın hêç bilmedî
Kinî, küsî, kötülığî
Allah vekil çox severdi Diyarbekir’î
Mus Xec Hurik’tî namî
Qırx dügmeydi yelegî
Ne de yaqışırdî gümüş qöstegi
Babadan tek yadîgarî
Qıymetliydî Êcem quşagî
Gêyerdi her daim poçiklî qondurayî
Tilî lilî çekin tilî lilîîî
Êlîpar’dan mî, Êrbedaş’dan mî
Gêlî davul û zurna sesî
Diyarbekirliler gidin baxın
Apê Musa ölümüne sallî
Al û yeşil çüt mendilî
Ayrılmaz yoldaşlarıydî
Mehmecan Abê, Pîsqiletçî Enver, Çerkez Dayî,
Botî Reşo, Küpelî Miho, Baxçacî Şevkî
Beter çalardî Davulcî Fexo davulî
Apê Musa topuğîyla kırardî
Küçelerde kara bazalt daşlarî
Emek verdî, gönül verdî
Omzuna yüklemiştî
Diyarbekir’în öz folklorınî
…..
Yaş ki kemale erdi
İki gönül serveri
Oldî datlî rüyasî
Gizliden tökerdî göz yaşî
Bıraxtî al û yeşil mendilî
Sardî beyaz sarığî
Namîyla, şanîyla kaldî
Abdurrezak Xoca’ya mirasî
Bu dünyada yoxtî
Belki kuvvet-î qudretî
İnanîyam ki yattîgî yerde çox rehet êdî…
___________Diyarbekir halk oyunlarının bir tarihçesi var mıdır? Ya da bir veriye bağlamak doğru olur mu Hocam?
Abdurrezzak İNAL: Aslında sadece Diyarbekir yöre oyunları değil de genel olarak bakmamız gerekir bu konuya. Halk oyunlarını bir veriye bağlamak yanlış olur. Zira folklorün bir dalı olan halk oyunları insanların varoluşuyla doğmuştur. Bu bağlamda kadim şehrimiz Diyarbekir’da toplumsal hayatın başlangıç tarihi kesin olarak bilinmezken halk oyunlarının tarihsel başlangıcı konusunda hüküm sürmek yanlış ve yersiz olur.
__________Evet Hocam, çok haklısınız, tarih belirlemek yanlış olur ama oyunlarımıza şöyle bir göz atalım mı?
Abdurrezzak İNAL: Diyarbekir yöresi halay türüne giren oyunları kendi bünyesinde barındırır. Yörede oyunlar genelde coşkuyu, sevgiyi, ahengi, hüznü, yiğitliği, mertliği ve günlük doğa olaylarını içerir. Oyunların çok eski kökeni olmasına rağmen bugünlere kadar gelmişlerdir. Bütün oyunlar yörenin yaşayış biçimi, sosyal ve kültürel ilişkilerinden etkilenmiştir. Yöremiz oyunlarında işler adım, bütün oyunlarda sağa doğrudur. Aynı oyunlar farklı ilçe veya farklı köyde aynı biçimde veya küçük nüanslarla oynanmaktadır. Bununda en büyük nedeni ise aşiretlerin bölünüp değişik bölgelere yerleşmesidir. Diyarbekir’de halk oyunları; kına geceleri, düğün, bayram ve özel zamanlarda oynanır. Bazen sohbet ve eğlenme amaçlı gidilen yerlerde halk oyunları da oynanır. Eskiden yöre mimarisine özgü eyvanlı evlerimizde eğlence amaçlı bir araya gelinir ve bu muhabbetlerin açılışı halk oyunlarıyla yapılır ve ardından müzik ile devam eder, hatta bu güzel sohbetler için özel davul zurna bile temin edilirdi. Yöremizde oyunlar genelde ağırdan başlayıp hızlanarak devam eder. Bazı kırsal kesimlerde ise çeşitli biçimde diziler oluşturulur ve sözlü sözsüz ezgiler eşliğinde oynanır. Yöremizde oyunlar serçe parmaklar, kollar, omuz ve avuç içlerinin birleşmesiyle oynanmaktadır. Bazı oyunlarda kollar serbest bir halde seyir gösterir; örneğin çepik oyunu gibi. Çepikte sert vuruşlar olduğu gibi yumuşak vuruşlar da vurulur, bu oyunun vuruşları kişinin mizacına göre değişiklik gösterir. Oyuncunun o anda ki haleti ruhiyesine de bağlıdır el vuruşları.
_________Hocam çepik oyunu için tamaşa yani seyirlik oyun da söyleyebilir miyiz?
Abdurrezzak İNAL: Elbette ki seyirlik oyun söyleyebiliriz. Zira çepik oyununda karşı karşıya geçen iki kişi o anda kendi mizaçlarına göre değişik vuruşlarla ve mimiklerle tamaşa (seyirciler) edenlerin beğenisini toplarlar. Zaten Diyarbekir yöre oyunlarının bünyesinde seyirlik oyunlarımız mevcuttur. Seyirlik oyunlar geçmişte gerçekleşen olaylar, doğadan etkileşim, dini inançlar ve hikâyelerden derlenip belli bir formda ve uygun müzikle sahneleme olayıdır. Bu oyunlar yöremizde halen eski canlılığını koruyarak oynanmaktadır. Seyirlik oyunlar adını aldığı objeler eşliğinde oynanır. Bu objeler; teşî (iğ, kirman), ‘elbik (bakraç), tüfek, sopa, tırpan, qundura, qulav (kepenek)‘dır.
Halk oyunları; toplumsal yaşamın, tarihsel, doğal ve sosyal olayların motifleriyle bezenmiş bir coşku, neşe ve anlatım aracıdır. Bu bağlamda halk oyunlarının her birinin değişik bir amacı ve anlatımı vardır diye söyleyebilsek de konuya dair yapılan çalışmalar, araştırmalar dökümanlara dökülmediğinden oyunların ne anlama geldiği konusunda kesin bir hüküm sürmek yanlış olur.
___________Ah be Hocam emeğe saygı denen bir şey var ki hep unutuluyor nedense. Benim de tanığı olduğum bir “BÊRÎ OYUNU” hikayeniz var ki bunu yanlış kaynakça da gösterilerek birilerine mal etmeye çalışıyorlar. Şimdi sizden dinleyelim “1973’te kalem alıp sahne uyarlamasını yaptığınız “BÊRÎ OYUNU”nu ve o günden beri her kesin elinde bir ‘elbik sahnede oluşlarının öyküsünü. Nedir bu “BÊRÎ OYUNU”?
Abdurrezzak İNAL: Madem sordunuz bende cevaplayayım. 1978 yılında Diyarbakır Lisesini Milliyet gazetesinin düzenlemiş olduğu Liseler Arası Halkoyunları Yarışmasına hazırlarken bu ekibi değişik bir tarzla sahneye çıkarmam gereği içimden geçti. Nasıl etsem, ne yapsam diye düşünüp dururken birden birkaç yıl öncesi kafamda tasarladığım bir proje aklıma geldi: Yıl 1973’tü annem ve babam benim bir küçüğüm Ömer hocaya kız istemeye gitmişlerdi, bende evde yalnızdım ve biraz da melankoliktim o akşam. Ben oradaydım ama gönlüm koçerlerin yanında yayla yayla dolaşıyordu. Kah Karacadağ’da kah Silvan’da kah Bismil’de… Koltux diye tabir edilen küçük odamızda kendi kendime düşünürken gözümde bêrî dediğimiz Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde hayvanların topluca sağıldığı yaylalar gözümde canlandı. Bu bölgelerde yaz aylarında küçükbaş hayvanlar eve getirilmez, çobana teslim edilir. Çoban altı ay boyunca yaylalarda bu havanları güder. Köyün bêrîvanları (gelinleri ve genç kızları) her gün akşamüstü bêrîye giderek kendilerine ait hayvanların sütlerini sağarlar. Yolda giderken de boş durmazlar ‘elbikleri (ahşap bakraç) kollarına takar kışa hazırlık olsun diye de bêrî yolunda ya teşiyle yün eğirip ip haline getiriler ya da beş şişle yün çorap örerler. Bêrîye vardıklarında dağınık bir vaziyette otlayan koyunlar içinde hiç zorlanmadan her bêrîvan hemencecik kendi koyununu bulur, sever, okşar ve sütünü sağar. İşte BÊRÎ oyunu o akşam orada benim kafamda tasarlandı ve ben bu tasarıyı ilk olarak 1978 yılında Diyarbakır Lisesine Adana’daki Bölge Elemelerinde, akabinde de İstanbul’daki Türkiye Finalinde oynattım.
___________Hocam bu demektir ki BÊRÎ oyununun patenti size aittir.
Abdurrezzak İNAL: Ben anlattım, takdir bu konularda yazıp çizenlerindir artık.
____________Umarım bundan sonra bu konu hakkında bilgi beyan edenler emeğe saygı gösterip bu yanlışlığı yapmazlar. Hakkı hak edene verirler.
Hocam sormadan edemeyeceğim, günümüzde düğünlerde oynanan oyunlarda bir başkalık görüyorum. Bizim oyunlar bu muydu? Azcık da olsa ben de eski bir halk oyuncuyum. Diyarbekir yöre oyunları özellikle de halayımız bu olamaz! Sanki at koşturuluyor ya da elektriğe tutulmuş gibi bir hızla ve yersiz hareketlerle oyun oynanıyor. İlerleyen zaman süreci içinde oyunlarımız evrim mi geçirdi?
Abdurrezzak İNAL: Birsen Hocam, siz bari bu soruyu bana sormayın. Hem oynadınız hem de yıllardır aramızdasınızdır, biz halk oyuncuları sözü geçen şekilde oynadık mı ya da oynandığını gördünüz mü? Eğer uğraş verdiğimiz konu halk oyunlarıysa ki bu zaten adı üstünde halkın oyunlarıdır. Öyleyse bu konudaki tüm uğraşımız halkın oynadığı gibi ve halkın giyindiği gibi olmalıdır. Özünü yitirmeden çağın koşullarına uyaraktan vermeliyiz uğraşımızı. Çalışmalarımızı yaparken “öz ve çağ” bu ikisinin arasındaki netliği çok iyi bilmemiz ve ayırt etmemiz gerekir.
_________Elbette ki hayır. O zaman bu soruyu değiştirerek tekrar sorayım. Toplumsal evrimleşme süreci içerisinde oyunlardaki figürlerde değişiklikler olabilir mi?
Abdurrezzak İNAL: Folklorun temeli feodalizmdir. Yaptığımız araştırmalar bize gösteriyor ki 18. Yüzyılda Sanayi Devrimi ile beraber, folklorda kayıp başlamıştır. Bu yüzden Avrupa bütün folklor değerlerini kayıt altına almıştır. Üniversiteler kürsüler kurmuştur, veriler kayıt altına alınmıştır. Biz de ise yeni yeni bu tür çalışmalar yapılmaktadır. Tüm verimiz görselliktir.
Toplumsal yaşantıların evrimleşme sürecinde oyunların aynı ve ya değişmez olduğunu öne sürmek yanlış olur. Folklorik değerler durağan değildir. Halk oyunlarında şekilsel bir takım olayların gelişiminde kişisel bir takım faktörleri de kabullenmek gerekir. Çünkü herhangi bir bireyin yaptığı bir figür veya oynayış tarzı çevresindekilerce benimsenebilir. Bu da bireysellikten öteye gidemez ancak benimseyenler tarafından taklit edilebilir. Halk oyunlarındaki değişiklik ve gelişmelerin nasıl ve ne şekilde olduğunu pek bilemeyiz. Zira bu konuda günümüze değin dökümantel ve notasal çalışmalar olmadığı gibi kayda değer verilere de rastlamıyoruz.
____________Deryayı bulmuşken isterim ki bölge bölge gezip deryadan damlacıklar damıtalım.. Halk oyunlarımız özelliklerine göre kaç bölgeye ayrılır, az da olsa değinelim mi Hocam?
Abdurrezzak İNAL: Halk oyunları ekipler halinde oynandığı gibi kişisel de oynanır. Yurdumuzdaki halk oyunları tip ve form açısından altı bölge içerisinde toplanmaktadır. Her form bölgesi sınırları kesin hatlarla ayrılmadığı ve sınır yerleşim merkezlerinin birbirinden etkilendiği gözlenmektedir. Sekiz form içinde toplanan bölgelerimizin bu form adlarının nereden geldiğini ve dil bilimsel anlamları kesin kez bilinmektedir. Kısaca göz atarsak:
1)Bar Bölgesi: Doğu Anadolu’nun kuzey bölgesini içine alır.
2) Halay Bölgesi: Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Sivas ilini de içine alan bölgedir.
3) Teke Bölgesi: Akdeniz Bölgesi
4) Zeybek Bölgesi: Ege Bölgesi
a) Ağır Zeybekler
b) Hareketli Zeybekler
5) Güvende Bölgesi: Marmara Bölgesi
6) Karşılama Bölgesi: Trakya
7) Kaşıklı Karşılama: İç Anadolu Bölgesi
8) Horon Bölgesi: Karadeniz Bölgesi
Buna ek olarak şunu da söyleyebiliriz: Oyunlarımızda zaman zaman bölgeler arası geçişler de görebiliyoruz.
Örneğin: Doğu Anadolu’da hem halay hem de bar görebiliyoruz. Akdeniz’de ise hem teke hem de hareketli zeybeği, İç Anadolu’da da halayla kaşıklı karşılama birlikte görülüyor.
__________Hocam, halk oyunlarında görsellik de çok önemlidir. Görsel veri olarak akla ilk gelen şey kostümdür. Kostüm ve takı seçimi yapılırken ne gibi kriterler göz önünde tutulur? Diyelim ki bir yarışmadasınız. Karşınıza gelen ekipte görsellik açısından en önde gelen kriteriniz nedir?
Abdurrezzak İNAL: Öncelikle giydiği giysinin oynayacağı yöreye ait mi değil mi, giysiyi nasıl taşıyor, yakıştırmış mı, yöre halkının giysilerinde en çok görülen renkler kullanılmış mı? Örneğin; bizim buralarda “Kırmızı olsun da beş kuruşu fazla olsun.” derler ya. Ben de karşıma gelen Diyarbekir ekibinde, kadın giysisinde kırmızı renk ağırlığını aradığım gibi otantikliğine de bakarım. Giysi parçalarını doğru yerlerde kullanmış mı? Bu da çok önemli bir kriter. Örneğin; bele bağlanan başa bağlanmaz, başa bağlanan bele bağlanmaz. Puşî başa, kuşak bele bağlanır. Beli sağlam tutsun kuşatsın diye. Erkeklerin kollarına taktıkları pazubentin içinde muska vardır. Bu da bize gösteriyor ki giysi ve takılar toplumun sosyoekonomik yapısı, inançları, örf ve adetleri, coğrafi yapısı ve iklim şartlarından etkinleşerek seçilmiş ve zaman içerisinde ufak tefek değişiklerle günümüze gelmiştir. Her yörenin kendine has bir giyim tarzı vardır. Halk oyunlarında kullanılan giysiler de halkın tarzını yansıtmalıdır. Yöre giysisini en iyi belirleyen canlı tarih dediğimiz o yöreyi en iyi bilen, yöreyi özünde yaşayan büyüklerimizdir. Bu büyüklerin fikirlerine de yer verilir.
Hocam biz Diyarbekirliler için “Kapı gıcırtısına oynarlar.” denir. Gerçekten de oynarız. İlimizde halk oyunlarına karşı büyük bir ilgi var. Bu ilgiye yeterince cevap veriliyor mu?
Abdurrezzak İNAL: Halk oyunlarına karşı ilgi kuşkusuz ki çok fazladır. Her ne kadar da bu tür faaliyetler bir takım özel ve tüzel kurumlarca yürütülmüş ve yürütülüyorsa da konuya bilimsel ve nesnel bir form büründürülmediğinden bu konuya olan ilgiye cevap hep yetersiz kalmıştır.
____________1968’den beri halk oyunlarında yoğun bir araştırma içerisindesiniz. Bu araştırmalarınızda materyal olarak nelerden yaralanıyorsunuz? Sizi besleyen kaynağınız ne?
Abdurrezzak İNAL: beni en iyi besleyen kaynak canlı tarih olarak hiç şüphesiz ki rahmetli babam H. Musa İNAL oldu. Bunun dışında çeşitli kaynaklardan hep aynı yolu izledim, izlemekte de isabetli karar verdiğim kanısındayım. Folklorümüze ışık tutacak geçmiş kaynakları araştırırken işe yakından-uzağa ilkesini göz önünde tutarak kadim kentimiz Diyarbekir’den başladım. Sözlü kaynaklar, yazılı kaynaklar, müze ve ya müzelik eşyalara başvurdum.
1) Sözlü Kaynaklar: İlk akla gelen kişiler şüphesiz ki masalcılar, hikayeciler, ağıtçılar, sazcılar, halk ozanları ve çeşitli el sanatları ustalarıdır. Kültürümüzü nesilden nesle taşıyan canlı tarihtir sözlü tarih.
2) Yazılı Kaynaklar: yazılı kaynaklar fazla değişiklik göstermezler. Çoğunlukla aslı aynen saklanır. Seyahatnameler, el yazması kitaplar, fikir ve sanat adamlarının yazmış oldukları kitaplar, fotoğraflar, ansiklopediler, uluslararası folklor seminer bildirileri vs. başvurduğumuz yazılı kaynaklardır.
3) Müze ve Müzelik Eşyalar: Yöre özelliğini taşıyan el yapımı takılar, giysiler, el dokumaları, örgüler, oyalar, şallar, halı ve kilimler, heybeler, çoraplar, mendiller vs. kısacası çeyizler folklor araştırmacıları için adeta hazine değerindedir. Bir halkın kültürünü nesilde nesle taşıyan objelerdir çeyizlik materyallerdir.
___________1973’ten bugüne neredeyse yarım asırdan fazladır ki halk oyunlarının içinde hep aktif bir şekilde bulundunuz. Bir öğretici olarak ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?
Abdurrezzak İNAL: Sıkıntılar hep var. Bir öğretici olarak bugüne değin birçok sorunlarımız oldu. En başta salon sıkıntısı geliyor. Çalışma yapacağımız salon yok, eleman yok. Coğrafyamızın ekonomik durumu malum. İşsizlik had safhada. Hal böyle olunca ebeveynler ekmek kavgasına uğraş verdiklerinden çocukları için sosyal aktiviteye ayıracak ne zamanları oluyor ne de ekonomik güçleri. İşte tüm bunlardan dolayı konuya eğilim de istek olmasına rağmen azalıyor.
Bu konuda sorunlarımızı giderecek veya kolaylaştıracak her hangi bir destek görmedim. Hep ferdi uğraşlarımla baş başa kaldım. Kendi özverimle bir şeyler yapmaya çalıştım. Dönem dönem kopma noktasına gelsem de içimdeki aşk kopmama, baba mirası olan halk oyunlarından ayrı kalmama müsaade etmiyor.
_______________________Davul ve zurna, halk oyunlarının olmazsa olmazlarındandır. Davul tarihsel süreç içerisinde kimi zaman dinsel bir törende, kimi zaman bir savaş meydanında, kimi zamanda eğlence içerikli törenlerde karşımıza çıkan çok amaçlı bir enstrüman olma özelliğine sahiptir. Davulun zurna ile birlikte Anadolu’nun bütün bölgelerinde bilinen ve kullanılan eşlik sazları olduklarını ve bilinen pek çok halk oyunları türlerinin sergilenmesi esnasında kullanıldığını biliyoruz. Bu ikili enstürmanın çok da ünlü icracıları olduğunu da biliyoruz.
Özellikle davulu çalan kişilerin kendine has yetenekleri gösterilerde daima ön planda olmuştur. Gösterilerde bu yetenekler davulcular tarafından sergilenirken coşkuya coşku katılmış ve de davul oyunlarla bütünleşmiş oluyor. Davulcuların davulla dansı bir başka oluyor doğrusu.
Değerli Hoca’m, davul zurna demişken müzisyenlerden söz etmemek olmaz. Diyarbekir’de de davuluyla dans eden davulcularımız ve zurnasını adeta konuşturan zurnacılarımız vardı. Özellikle de bayram meydanlarında en iyi davul zurna çalan efsanevi müzisyenlerimiz kimlerdi diye sorsam?
Abdurrezzak İNAL: En iyi zurna çalan Ahmet Demir, oğlu Mehmet Demir, Reşit Demir, Mahmut Demir, Hüsnü Demir, Mexemedî Malo (Demir), Şeyhmus Alpaydıncı, Abdurrahman Senem ve Hanefi Alpaydıncıy’dı ki adeta zurnayı konuştururlardı. Davulcular ise; Fahrettin Alpaydıncı, Şükrü Demir, Şemsettin Alpaydıncı, İmam Demir, Abdi Demir, Sadullah Demir ve Yaşar Tekcanlı‘ydı.
__________Değerli Ağabeyim, çok keyifli bir söyleşiydi. Hem keyif aldım hem de yeni bilgiler edindim. Eminim ki bu söyleşiden ilgilenenler de çok şeyler öğrenecekler. Halk bilimiyle ilgilenenler için canlı tarihten yazılı çok güzel bir kaynak oldu. Bilgi hazinenizin kapılarını açtığınız için çok teşekkür ediyor son olarak eklemek istediğiniz var mı diye soruyorum?
Abdurrezzak İNAL: Netice olarak söylemek istediğim; tüm gençliğin bu konuya gerektiği kadar eğilmesini ve gönülden bağlanmasını istiyorum. Zira bir halkın var oluşu o halkın kültür değerlerine ne denli önem verdiğiyle alakalıdır.
Ayrıca tüm Halk oyunları Derneklerine maddi ve manevi yardımların yapılması, desteklenmesi, Folklorün MEB’de ders olarak okutulması, çalışma salon ve sahalarının çoğaltılması, araştırmacıların derleme ve araştırma yapmaları için her türlü imkanın kurumlarca sağlanmasıdır.
Bunlar beklenti değil, yapılması gerekendir. Konuya el atacak her kesim bilimsel bir yaklaşım içerisinde hiçbir menfaat ve çıkar gözetmeden, dürüst, güvenilir, yararlı bir şekilde örf ve adetlerine bağlı bir tavırla uğraş vermeleri en büyük temennimdir.
Bana bu imkanı sağladığınız için başta Yılmaz GÜNEY’İN mirası olan Güney dergisini bu günlere taşıyan Güney dergisi yayın kurulu yönetimine ve size çok teşekkür ediyor HALAYA DURAN BEDENLER GİBİ GÜÇLÜ BİR GENÇLİKLE EL ELE OMUZ OMUZA TEW TEW DİYEREK GÜNEY OKURLARINI VE HALK OYUNU GÖNÜLLÜLERİNİ SELAMLIYORUM…
Söyleşiyi hazırlayan : Birsen İNAL 27.07.13 Diyarbekir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.