TENCERE TAVA
TENCERE TAVA
Ben onların yalancısıyım. Eski öğrencilerimden Mehmet Ersoy anlattı:
-Avrupa’da görevliydim. Eşim ziyaretime geldi. Otomobilimle gezmeye çıktık. Eşim, muz kabuklarını pencereden atmaya yeltendi. “Burada yasak, ceza yazarlar” diye engelledim. “Onları ayrı bir poşete biriktir. İnince çöpe atarız” dedim. Aracımı park edince birisinin seslendiğini duydum:
-Mösyö mösyö diyerek tekerleklerin yanını işaret ediyordu. Baktım, bizim çöp poşeti sessizce oraya bırakılmış, mahcupça bekliyor. Oysa birkaç adım ilerdeki çöp kutusu, kaşlarını çatmış bize bakıyor. Çöp kutusunun gönlünü aldım ama o günkü kadar utandığımı hatırlamıyorum.
**********************
Arkadaşım İsmail Çebi anlattı:
-Bir alman profesör, Türk meslektaşını davet eder. Almanya’yı gezdirirken yolları bir üzüm bağına rastlar. Bizimkinin canı çekmiş, bir salkım üzüm koparmıştır. Akşam döndüklerinde karşılarında polisi bulurlar. Polis, bizimkine hitaben:
-Bu gün bir hata yaptın mı?
-Hayır.
-Hiç üzüm bağı görmedin mi?
-Görmez olur muyum? Hatta, bir salkım da üzüm kopardım.
-İşte o hareket suçtur. Buyurun mahkemeye.
Yargıç, para cezası vermiş. Bizimki cüzdanına davranınca arkadaşı müdahale etmiş:
-İzin ver. O cezayı ben ödeyim. Çünkü seni polise ben ihbar ettim.
************************************
Bu hikayecikleri dinleyince bir yetkilimizin “Gürültü ederek komşuları rahatsız etmek suçtur. Tencere tava çalanları yargıya taşıyın.” yollu uyarısını anımsadım. Aynı zamanda Yılmaz Özdil’in “On beş gündür sabaha karşı gürültü eden davulcuların da yargıya taşınmasını” öneren yazısını da…
Acaba diyorum, hem yetkilimiz hem de Yılmaz Özdil uyarı ve önerilerini Avrupalılardan esinlenerek mi yapmışlardı?
Henüz Avrupa Birliği’ne tam üye olamadık ama ucundan kenarından girdik bile. Galiba...
YORUMLAR
Bu demek oluyor ki;
Türkiye’de tencere tava çalmak suç.
Biber gazıyla adam öldürmek suç değil.
Demek ki İLERİ DEMOKRASİ böyle bir şeymiş.
Bir amanlar 12 Eylülün ardından da “komşunu ihbar et” diyenler olmuştu.
Çaresizliğini muhbirlerle mi yenenler her dönem var demek ki.
İnsanları birbirini şikayet etmeleri için kışkırtmanın sonu nereye varır düşünmezler mi hiç.
Diyelim ki kışkırttınız, komşuyu komşusuna şikayet ettirdiniz.
Herkes farklı kültürle yetişmiş bu ülkede. Komşusunu şikayet edenin, (ceza alması ve ya hapsi durumunda) yanına kar kalacağını, bedelini farklı şekilde ödetmeyeceğini mi sanıyorsun. Palalar, sopalar, silahlar konuşursa ne olacak. Öyle ya, sen adamın sicilini bozacaksın, yanına kar kalacak öyle mi. O da senin façanı bozmaz mı sanıyorsun. Yemezler.
Bu kadarla da kalmaz.
Elbette daha ileri gidenler olacaktır.
Birileri çıkar gecenin bir yarısından beyinleri beceren ramazan davulunu şikayet eder.
Birileri çıkar, senin yıllardır, milletin beynini becerdiğin cırtlak nutuklarını şikayet eder.
Birileri çıkar, sonuna kadar açılmış hoparlörlerden bangır bangır yayılan arapça ezandan rahatsız olduğunu, kendisine baskı yaptığını, bu avazdan çoluk-çocuğunun ruh sağlığının bozulduğunu söyleyerek, şikayet eder.
Birileri çıkar kuru fasulyeyi fazla kaçırmış komşusunun kenef zart-zurtunu şikayet eder.
Şikayetlerin ardı arkası gelmez. En çok da siyasetçilerin zart-zurtlarını şikayet edilir.
Bu işin sonunu düşünmeden konuşurlarsa, sonuçlarına da katlanırlar.
Saygılar