Yiğidim ya....
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır,” demek, yiğit olan kişi ayran içmez demek değildir. Yiğidin ayran içişi de kendincedir gibi kolay anlaşılır yalın bir gerçeklik var bu sözde. Yoğurt hayli su kaldıran bir ürün. Yiğitlik de her niteleme gibi gönlünüzce sulandırılabilen bir kavram olduğuna göre, buyurun birlikte gidelim yiğitliğin cenaze namazına.
Hoca Nasrettin’in, eşekten düştüğünde kendisine gülen o densizi paylarken, “Düşmesem de inecektim,” demesi gibi bir şey oldu bu giriş ama olsun. Sayfalarca yazsam da anlatmayı deneyeceğim kelime yiğitlikti nasılsa. Anlatmak mı dedim… Yanlış oldu. Anlamak demek istiyorum aslında.
Herkesin aksi yönde ilerlediği yolda, üstünüze üstünüze gelenlere sövmeden, burnunuzun dikine yürümeyi sevdiğinizi bağırabilmektir yiğitlik. Şimdi bu tanımı daha az kelimeyle ifade edebileceğini sananların dilde kahramanlığını takdir edip, gülümsediğimi bilmelisiniz. Doğrusu onlarla yarışamam. Konu yiğitlik de olsa, onlar önden buyursunlar, ben arkada kalmaya razıyım. Çünkü bu gibi durumlarda da arkada kalmayı bilmektir yiğitlik…
Yiğitlik, kazanmanın birilerini geçmek demek olduğu sonuç listelerini tersinden okumayı becerebilmektir. Sözcükleri özünden ırağa kaydıran zamane aklına rağmen gerektiğinde -sözü kızartmadan- dili kullanabilmek yeteneğidir, yiğitlik. Becermek, kazanmak değildir her zaman. Üç kuruşluk yarışların varışlarında, iki kuruşluk ödül için böbürlenebilmektir kısaca. Eldeki malzemeyle sofrayı donatabilmek, erzak yokluğu gazeline durmamaktır, yiğitlik. Gazele sesi yatkınlar kahraman, o da olmazsa çığırtkan olurlar ki bu durumda ahrazlık olur, yiğitlik.
Gücünüzün yeteceği bir bileği öpüp, dik bırakmaktır yiğitlik. Bundan önceki iddialarımı gönlünüzce eleştirilebilir, anlamlarını debeştirebilirsiniz ama bu sonuncusunda çok kararlıyım, bilesiniz. Gücünü her bilekte sınayıp, bükenlere zorba diyorum ben. “Akıl olsa zorbalığa gerek kalmayacağını” söyleyen bilgeye tarafım bu mevzuda.
“Yiğidim ya, sana gücüm yetmiyor” diyor söz ehli. Yiğitlik güçten alır, güçsüzlüğe salar suyunu. Kazanmanın işten bile sayılmadığı savaşlarda yenilgiye aşermektir yiğitlik. Şairane durduğuna bakmayın, ölümden korkarak yaşama sarılmayı ödleklik sayacak kadar hakikatten pay alır bu tarif. Nefes almak kahramanın şanındandır, aksine merhum deniyor ki biraz merhum, biraz merhume bir tariftir zaten yiğitlik.
Yiğitliğin tanımını yeni keşfetmişim ya da baştan yazıyormuşum gibi böbürlenen bir üslup kullandığımı sananlara küçük bir uyarı, bir gerçeğin sadece altını çizmek bu yaptığım. Bakmayın yoğurdun su kaldırırlığından yola çıkıp, yiğitliği köpürtüp durduğuma. Aslında hepimiz bu ayrımın farkındayız. Kadınsanız, beyaz atlı prensinizi, erkekseniz soylu prensesinizi bekleyip durmadınız mı gönül köşkünüzde. Tuttuğunuz futbol takımının başkanından, oy verdiğiniz partinin liderine kadar kahramanlar yaratmadınız mı içinizde? Kahramanlığın ya da soyluluğun yiğitliği kapsamadığını kavradığınızda, dönmediniz mi tercihlerinizden. Burnunuzun dikinin tersine yürümeniz gerektiği kafanıza dank ettiğinde, gerisin geriye döndünüz mü sahi… “Dönen dönsün, ben dönmezem” diyemediniz mi? Kendi ayak izlerinize basa basa, geriye çevirmeden yüzü, dönemediniz mi yeniden kendinize? Öyleyse üzgünüm, kahramanlığınızla yetinmek zorundasınız. Yiğitlik tarifi sarmalamaz içinizdeki ezikliği… Ben mi? Ben şimdi içimde geri geri yürüyorum. Hattı müdafaam yok, satıh savunmasındayım. Bir itirafta bulunayım, ben kararlılıkla geri geri yürürken, dışımdan seyredenler sendelediğimi sanıyorlar. Onlar bana acıyor olmalılar muhtemelen ya, ben hepimizin yerine gülebiliyorum. Çünkü onlar gibi kahraman değil, kendi halinde bir yiğidim ben ve gücüm kendime yetiyor…
Bu yazı yayımlandığı andan itibaren herkesin malı mıdır, şimdi? Yok, daha neler. Bu sayfa benim ve bu alanda ahkâmı ben keserim. Yani? Yanisi şu :Çiçek dalında güzeldir. Toplumun ortak kullanımına açık alanlarda, parklarda, bahçelerde, çimlere basmadan yürür yiğit dediğin. Yiğitlik odur, budur veya hiç biridir ama… fikrin gülleri mal değildir ve paylaşım denen algülüm ver gülüm muhabbetleri bile kaldırmaz o kadar mallığı… Bence böyle. Dedim ya sayfa benim, fikir benim, kalem benim. E, yazılı bir hukuk kuralını da çiğnemedim… Yeri hazır, zamanı da gelmişken hani... demese miydim?
YORUMLAR
Yoğurt suyu götürür ama sulandıkça ayran derler de aslında ayran değildir. Sahte ayrandır, ayranımsıdır, yada ayrana benzemeye çalışandır. Ki ayrana haksızlık yapmıyalım. Onca çarpışma ve cengin sonrasında yayıktan yada tufrandan çıkar gelir yiğitçe.
Küçükken keçi sağma görevi benimdi(6/7 yaşlarında). Bazılarını kendim yaramazları da komşulara sağdırırdım. Lakin sitilin 5/1 dolmazdı sütle. Bende eve gelmeden ve kimse görmeden çeşmeye yanaşır, bir miktar su ilave ederek süt miktarını artırırdım, ninemden bir aferin almanın keyfiyle. Tabi yalancının foyası yatsıya kadarken benimki bir sonraki tufran yayımına kadar dı. Rahmetli tufranın başını döndürmüş ama ne yağ ayrılıyor ne ayran. Tabi hemen çözmüş durumu. Elinde oklava beni bekliyor.
Tövbe
O günden sonra ne süte,
Nede İnsanlığıma su kattım.
Tövbeler Tövbesi
Çok güzeldi.
Bir yayık yada tufran ayranı kadar keskin ve öz.
Yüreğine sağlık ustam.
Selam saygı ve sevgilerimle...