- 877 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ic politikasi dogru olmayanlarin dis politikasida dogru olamaz
İç politikası doğru olmayanların dış politikasıda doğru olamaz
Muhittin Çoban
Hepimizin çok net bildiği bir şey var:
Yaşamı güzelleştiren şey insani ilişkilerdir.
Yani insanın kendine dair, yaşama dair politikasıdır.
Eğer kendinize dair politikanız kötüyse yaşamınızda bir o kadar kötüdür.
Ötesi yok!
Başka bir deyişle.
Eğer bir aile kendi içinde doğru politika izlemiyorsa, izlediği politika aile içinde huzur ve mutluluk yaratmıyorsa, tersine biteviye bir istikrarsızlık varsa, çatışma varsa bu ailenin komşularıyla olan ilişkiside problemlidir, çatışmalıdır.
Yani daha açıkcası bir aile kendi içinde doğru bir politika izlemiyorsa, o ailenin komşularıyla olan politikasıda doğru olamaz.
Şimdi bunu niye söyledim?
Şundan:
Bu ülke politikası içinde geçerli.
Ülkemizin iç politikası tamamen yanlış ve iflas etmiş durumda.
İçte çatışma, dışta çatışma halindeyıiz.
Makyajla iflas gösterilmemeye çalışılıyor.
Ama nereye kadar bu başarılacak?
Sıcaklar arttıkça makyaj akacak!
Ekonomi dökme suyuyla dönüyor zar-zor.
En önemliside bu.
Açlık büyüyor, yoksulluk çoğalıyor, issizlik artıyor.
İktidar toplumun taleplerine yanıt veremiyor.
Yani yönetenler yönetemez duruma geldi.
Yönetilenlerde yönetenleri istememeye başladı.
Kürt sorununu çözeceğim diyor ama hiç bir adım atmıyor, atmadığı gibi de barış sürecini Kürtler bozuyor diyerek, ufak ufak Kürtleri suçluyor, Kürtleri basınç altına almaya çalışıyor ve alıyorda.
Kürt siyasilerde bu işin suçlusu olmamak adına basınç altına girerek iktidara taviz verdikçe veriyor; hatta daha ileri giderek AKP’ nin yanında olduklarını açıkca beyan ediyorlar, desteklerini esirgemiyorlar, göstermelik eleştirilerde bulunuyorlar.
Mesela, Reyhan’ lı katliamında AKP ‘ nin yanındayız dediler.
Reyhan’ lı katliamını kim yapmıştı: El Nusra.
Şimdi bu El Nusra Rojava halkına saldırıyor, katlediyor, Kürt Kadınına tecavüz helaldir diyor.
Sınır bölgelerimizde El Kaide, El Nusra gibi İslami terör örgütlerin ne işi var, neden topraklarımızda barındılıyor, neden eğitiliyorlar demediler.
Çıkartılsın topraklarımızdan denilmesini bırak eleştirilmedi bile.
Gezi ayaklanmasına baştan beri mesafeli durdular, utangaç utangaç Gezi ayaklanmasını desteklediklerini açıkladılar.
Bunları neden yaptılar?
AKP’ yi üzmemek, barış sürecinin suçlusu olarak ilan edilmemek için.
AKP’ nin iç politikası çözüm üretmiyor, aksine çözümsüzlüğü üretiyor.
Erdoğan’ ın içerde hiç bir itibari kalmadı.
Kendi partisi içinde de kalmadı.
Ama şu an itibarıyla alternatifsiz olduğu için dayatmayla, zorlamayla varlığını koruyor.
Peki Türkiyenin dış politikasi nasıl?
İç politikasına bakınca bu sorunun yanıtı hemen bulunur.
Orta Doğunun abiliğine soyunan Türkiye yalnızları oynuyor.
Dostu olan bir tek komşusu yok, kalmadı.
Neden?
İzlediği yanlış, izlediği çıkarcı, rantçı politikalardan dolayı.
Yunanistan’ la oldu bitti bir düşmanlık var.
Irak’ la çıkara dayalı ilişki kuruluyor, Türklere güvenmiyorlar.
İran’la Suriye politikasından dolayı iyice bozuldu ilişkiler.
Kardeşim dediği Esad’ ı düşman ilan etti.
Tek dostu Mısır’ daki Musri’ ydi, oda sistem içi çatışmadan dolayı gönderildi.
Türkün Türkten başka dostu yok deniyordu yaa, işte bu noktaya geldik.
Amma lakin kendi içimizde de dostumuz yok.
Nasıl olsun, komşunuzu ihbar edin diyen bir başbakanın ülkesinde yaşıyoruz.
Peki Kuzeyde, yani Türkiyede yaşayan Kürtlerin izlediği politikalar doğru mu?
AKP’ ye bu derece töleranslı davranmaları gerekli mi, AKP bunu hakediyor mu?
AKP Kürt sorununu samimice çözecek mi?
Kürt halkının beklentisine yanıt verecek mi?
Bu sorulara ben olumlu bir yanıt veremiyorum.
AKP’ ye iyimser bakamıyorum, iyimser bakmak istesemde, kendimi buna zorlasamda bakamıyorum.
On bir yıllık iktidarı süresince yaptıklarına bakarak iyimser olamıyorum, istesemde olamıyorum.
Benim iyimser olmam için gerekçeler lazım, bu gerekçeler yok, bulamıyorum.
Nasıl olayım siz söyleyin?
Kürt sorununu çözeceğini söylüyor ama hiç adım atmıyor, atmadığı gibi Batıda (Suriye’ de) yaşayan Kürtlere El Nusra eliyle saldırıyor, Kürtleri imha ettiriyor, etkisini kırmak, gücünü yok etmek istiyor.
Sınırımızda bize komşu olan Kürt kardeşlerimizden korkuyor, Özerk bir yapıya kavuşmalarını istemiyor.
Türkiye bir yandan Suriye’ de Kürtlere saldırırken, öte yandan Kürtlerin lideri olan PYD Eş Başkanı Salih Müslim’ i gizlice Türkiye’ ye davet ediliyor, görüşmeler yapılıyor, Kürtlere destek olacağını vadediyor, lakin El Nusra’ nın saldırılar şiddetleniyor.
Erdoğan Şırnak havalanında iftar yemeğine Uludereli köylüler davet ediliyor, köylülere “sizin kadar üzgünüm” diyor.
Bu esnada Ceylanpınara Türkiyenin dostu olan, Reyhan’ lı katliamını yapan 50 nin üzerideki vatandaşımızı katleden El Nusra’ nın havantopu düşüyor, bir Kürt vatandaşımız yaşamını yitiriyor, iki oğluda yaralanıyor. Halk tepkisini göstermek için Kaymakamlığa, AKP binasına yürüyor, çok üzgün olduğunu söyleyen başbakanın polisleri halka saldırıyor, gaz bombalarıyla halkı dağıtmaya çalışıyor.
Üzgün olduğunu söyleyen bir başbakanın üzgün hali bu oluyor!
Kürtler de barış adına politikasızlığın politikasını uygulamaya devam ediyor.
Uluderede yakınlarını kaybeden Veli Encü ve Zeki Tosun Erdoğan’ la buluşmayacağını, iftar yemeğine katılmayacağını, katillerinin elini sıkmayacağını söylüyor.
Barış bozulmasın diye köylüler ikna ediliyor.
Var mı Kürt geleneğinde suçlular bulunmadan, samimice bir özür dilenmeden ocağını söndürenin ocağına gidip, ocağını söndürenin elini sıkmak?
Var mıdır maduru ikna edip madur edenin elini sıktırmak?
Barış bozulmasın diye Rojavadaki saldırılara sessiz kalınıyor.
Barış bozulmasın diye Lice katledilen gencin ölümüne sessiz kalınıyor.
Barış bozulmasın diye terör örgütü El Nusra’ nın topraklarımızda ne işi var, neden Suriye’ deki Kürt kardeşlerimize saldırtıyorsunuz denilmiyor.
Peki neden barış isteniyor?
Biz neden barış istiyoruz?
Demokratik haklarını kullanmak isteyenlere gazla, copla, Tomalarla, Akreplerle...saldırılmasın diye.
Reyhanlı’ da katliam olmasın diye.
Ceylanpınara El-Nusranın havantopları düşmesin diye.
Lice’ deki genç ölmesin diye.
Roboskiler olmasın diye.
Suriyedeki Kürt kardeşlerimize saldırılmasın diye.
Komşularımızın iç işlerine karışmayalım diye.
Seçim barajı en az yüzde üçlere düşşün diye.
İşsizlik olmasın, yoksulluk olmasın, kadınlarımız para karşılığı bedeblerini pazarlamak zorunda kalmasın, hamile kadınlarımız sokakta yürüdükleri için terbiyesiz denilmesin, ırk ayrımı, din ayrımı, mezhep ayrımı yapılmasın...diye.
Hala bunlar oluyorsa, bu tavizler niye?
Kürt halkının geleceği taviz üzerine mi inşaa edilecek, böyle mi düşünülüyor?
15-20 Ağustos tarihleri arasında Mam Celal’ in ev sahipliğinde bir ilk gerçekleştirilecek, Kürt konferansı yapılacak.
Bu konferansta dört parçada yaşayan Kürtler temsil edilecek.
Ulusal politika, Ulusal strateji belirlenecek.
Belki böylece bir nebzede olsa çıkara dayalı, tavize dayalı, yaranmaya dayalı politikalar terkedilir.
Unutmayalım ki her taviz bir parça erezyona uğramakdır.
Ve unutmayalım ki her yaranma girişimi kişiliğimizden uzaklaşmadır.
Bunca sözden sonra barışa karşı olduğum sonucu çıkarılmasın.
Barış bozulsun istemiyorum.
Ama erezyona uğramış bir kişinin, bir halkın yapacağı barış sağlıklı bir barış, insani bir barış, köklü bir barış olmayacaktır.
Sağlıklı barış dik durmaktan geçer.
Sağlıklı barış halktan yana politika uygulamaktan geçer.
Bunu bilelim yeter.
İç politikanız kötüyse dış politikanızda kötüdür.
Ötesi yok!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.