- 805 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ZEKATI KİME VEREYİM
İslam’ın beş katî şartı vardır, bu şartlar biride zekâttır. İslam dinine inanan ve zengin olan insanlar zekât vermekle mükelleftir. Çünkü İslamiyet dünyadaki en büyük sosyal dayanışma, hoşgörü ve yardımlaşma dinidir. Cenabı Hak bu farzları (şartları) dört büyük melekten biri olan Cebrail a.s. vasıtasıyla Peygamber Efendimize bildirmiş ve Kuranı Keriminde bütün insanlara tebliğ edilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz s.a.v. Hadisi şeriflerinde uygulama şekli ve kimlere verileceği hakkında açıklamalarını getirmiştir.
Ramazan ayına ulaşan insanlar, yeniden oruç tutmanın, iftarın, sahurun, teravihin, ikramın, fitre ve zekât vermenin zevkini yaşarlar. Zenginlik derecesine ulaşan her Müslüman malının kırkta bir oranında yine inançlı ve Müslüman olan kişi ve ailelere bizzat verir. Zekât verenler ikram etmenin zevkini, fakirlerde darlıktan kurtulmanın zevkini yaşarlar.
Günümüzde insanlar acaba zekâtımı kime vereceğim, fakir ve inançlı kişileri nasıl seçeceğim, nasıl ulaşacağım sıkıntılarını yaşamaktadırlar. Zira bakansınız zekât verdiğiniz kişinin sonradan fakir olmadığını ve layık olmadığını görürsünüz. Ortaya duygu sömürüsü yapan yalancı, düzenbaz pusuda bekleyenler, seni ikna eden fırsatçılar ortaya çıkar.
Zekât toplama ve yerine ulaştırma görevi Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlete bağlı kuruluşlar tarafından üstlenmişken nedense günümüzde sadece insanların tercihine bırakılmıştır. Şayet diyanet işleri eskiden olduğu gibi bu görevi tekrar üstlenip zekât verme birimleri kurmuş olsa, müracaat eden fakir kişilerin gayrimenkul menkul ve borçlarını daha sıhhatli bir şekilde tesbit edecektir. Fakir olup da sesi duyulmayan hayâ ettiğinden kimseye söyleyemeyen o kadar çok fakir Müslüman var ki. Öte yandan talandan mal kaçırırcasına yalana başvuran o kadar çok hayâsız, yüzsüz insanlar da var ki!
İmparatorluğumuzun en inançlı ve en ihtişamlı dönemlerinde İstanbul’un Babıâli Caddesindeki dev kestane ağaçlarının dallarına, insanlar zekâtlarını bir mendil içerine koyup bağlarlarmış. Ve içerine şöyle yazarlarmış ‘’Bu benim zekâtım Allah C.C. rızası için kabul et.’’ İnsanlar arasında ne kadar güzel bir gizli teslimiyet ve ne kadar güzel sevinçli bir alışveriş. Düşünüyorum da inançsızlığın alabildiğince yayıldığı günümüzde, bir gecede bu zekâtları yok ederlerdi hatta dallarını dahi kırarlardı, fakirlerde yine hep fakir kalırlardı.
Bu günlerde bakıyorum ülkemin bütün şehirlerinde bilhassa büyük şehirlerde, büyük iftar sofraları kuruluyor, küskünler barışıyor, kendi aralarında iftar davetleri başlıyor, ne kadar güzel bir yakınlaşma. Heyecanlı bir hazırlanış, heyecanlı bir bekleyiş ve insanların gözlerindeki mutluluk parıltıları izlersiniz. Bir ezan sesiyle bir top sesiyle heyecanlı bir iftar vaktinde oruçlar açılıyor. Keşke hiç bir zaman yıkıcı, yakıcı isyanlar olmasaydı, keşke insanlar hep böyle mutlu olabilselerdi, düşenin elinden tutabilselerdi.
YORUMLAR
Zekat insanları tembelliğe alıştırır.
Dillenmeye alıştırır.
İnsan haklarının ihlal edilmediği toplumlarda zekata gerek duyulmaz.
İnsanların ağzına bir parmak bal sürmek, insanları aşağılamaktan başka bir şey değil.
Para, mal mülk içinde yüzen sahtekarların yanında, acından ölen insanlar var.
Önce bu dengelenmeli.
Bu sahtekarlığa son verilmeli.
İhtar sofraları da sokak ortalarına kurulan lüks sofralarla reklamdan ibaret ve toplum kirliliğinden başka bir şey değil. Hiç gereği yoktur.
İftar sofraları önceleri fakirler için kuruluyordu, şimdi reklam için.
Birileri tırlarla para yürütüyor, ardından milletle dalga geçer gibi zekat veriyor, iftar sofrası kuruyor.
Bu sadece halkı rencide eder.
İKİ GÜN ÖNCE TV ye HABER KAYNAĞI OLAN BİR ZEKAT HAVADİSİ
Camiden çıkıp zekat dağıtmak isteyen adam izdihama neden oldu.
Parayı kapmak için birbirini itekleyen koca koca kadınlar erkekler, ayaklarının altındaki çocuklara bile aldırmadan paraya koştular.
Parayı dağıtmak isteyen yaşlı adam neye uğradığını şaşırdı.
Parayı cebine koydu ve zabıta yardımıyla oradan uzaklaştı.
Paranın kokusunu alanlar durmadı.
Adamı izledi ve ikinci durakta yakaladılar.
Adam var gücüyle yeniden kaçmaya başladı.
Nedir bu sadaka kültürü, halk bu hastalıktan kurtulmalı.
Hiç medeni değil.
Saygılar
Nereden nereye geldik. Osmanlı zamanında bir ilimizde zekatını verecek kimse bulamayan bir zengin İstanbul'un yolunu tutar. Bir müddet zekatını verebileceği bir fakir araştırır. Ama nafile, bulamaz. Son çare olarak; bu benim malımın zekatıdır, zekat alması uygun olan alabilir yazısı yazarak, zekatını Sultan Ahmed'de bir ceviz ağacının dalına asar. O zekat orda tam üç ay durur, ve kimse dokunmaz. Nihayet üç ay sonra bir ihtiyaç sahibi çıkar da alır. Şu asalete bakın ki; ne sahtekâr var, ne de hırsız. Bugün ise ne şifreli kapı ne de güvenlik durdurabiliyor hırsızları. Cenab-ı Hakk'ın kanunları nere, kulun kanunları nere. Mevla'nın kanunları ile kulun kanunları mukayese edilemeyeceği gibi, sonuçları da mukayese edilemeyecek kadar derin farklar arzeder.
Değerli paylaşımınız için Mevla sizden razı olsun.
Selam ve dua ile...