çıkarma
’yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar’
diyenler, yeni anlıyorum sizi.
bunda her şeye kolayca inanmamın yanı sıra, inancımı kaybetme korkusuyla görmezden gelmelerimin de payı var kuşkusuz.
bir de gözüme sokulan gerçekler...
üç günlük dünya... yalan dünya... diye diye geldim mi zurnanın zırt dediği yere!
umarım yanlış anımsamıyorum bu deyimi de. Aslında hafızamı resetleyip, güzel bir temizlik yapmam lazım. Dağınık odaları düzeltmeden çorabımın kayıp tekini bulmam gibi imkansız yoksa sütliman denizleri kulaçlamam. Yüzmeyi de doğru dürüst bildiğim söylenemez ya!
lafın gelişi...
bu gelişler iyi de -hoş geldiniz sefa geldiniz, başımın üstündedir yeriniz- gidişler biraz arabesk oluyor niyeyse.
hele ki uğurlamalar iç parçalayıcı. Sanmayın ki elimde mendil ve bir tas su var uğurlamak için. Dönmesini istemiyorum ki gidenin. Çaktırmadan çekip gideydi iyiydi ama gençliğimiz gibi.
Ben hayatın sarmalında debelenir pardon yuvarlanırken ,sessiz sedasız koyulsaydı yola, fark ettiğimde unutmuş olaydım gidişinin hazinliğini.
Kolaycılığım iş başında yine. İstiyor ki suya sabuna dokunmadan, ağlayıp zırlamadan, hadi biraz daha arabeskleştirelim olayı, acı çekip fevkaladenin fevkinde üzüntülere gark olmadan ( Allahım ben neler söylüyorum, bu halet-i ruhiye Osmanlı kültürüne hayranlığımı su yüzüne çıkardı yine) yaşayıp gideyim.
Yaşlandığımda dizimde battaniye, üstünde boy boy torunlarım mutlu anılarımı dinlesinler masal niyetine.
Gözlüğümün üstünden bakıp güzel yüzlerine huzur içinde ölümü bekleyeyim.
Yok! İlle çomak sokacaklar hayallerime!
’yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar’
ne büyük sözmüş, kıymetini bilememişim. Aslında yılan yerine ’hamam böceği ya da fare’ daha uygun olurdu benim için, tiksincimi de ifade ederdi. Ama o zaman da ’hamam böceğinden tiksinmem yalandan tiksindiğim kadar’ olmalıydı cümle ya da fareli versiyonu.
Neyse işte.
sonuç olarak vedalaşma vakti geldi de geçiyor gözümün içine baka baka (gerçi kaçırmış da olabilir gözlerini, dikkatsizimdir biraz) Pinokyoculuk oynayanlarla. Gitsinler burunlarını başkalarının hayatlarına soksunlar.
yazının tam da burasında bir mesaj vermek istiyorsam da okurlara, biliyorum ki insan denen canlı bazı yalanları seve seve görmezden gelip, gerçekleri yok sayma eğilimindedir.
Çok tanıdık geldi bana bu tanımlama, niyeyse!
YORUMLAR
uvvv seni tanıdım tanıyalı ilk defa bu kadar sert bir tarz görüyorum, belli ki fena kızmışsın..mutlaka vardır haklı bir nedenin senin..
dee fare ve hamamböceği ifadesine çok güldüm,zira hayatta korktuğum iki şey ya da tiksindiğim,ben de tam bilemiyorum..
ve bu yazının altına ben de imzamı atmak istiyorum izninle cemrem...
Değerli örtmenin,
Sizi tanımaktan çok memnunum bilesiniz. tanımak derken şiirlerinizden yazılarınızdan karateriniz ve bütünüyle hakkınızda edindiğim kanaatler yanılmadığımı gösteriyor ki bu her ne kadar sizin istikrarınız gibi görünse de aslolan benim kanaatlerimin istikrarlı oluşumudur .bence.
İnsan kenedine sahip olmalı.Başına gözüne,eline,giydiklerine yediklerine içtiklerine .Başkalarının değil kendi kararlarının acısını veya mutluluğunu yaşamalıdır.
Bir de en önemlisi anılarına ve hayallerine de sahip çıkmalıdır.
Bugün işyerine gelirken okuduğum kitapta Freud'un bir zenginin malikânesnde çalışan ve patronuna karşılıksız ve sonu görünemeyen bir aşk besleyen Lucy R. adlı hastasının iyileşme sebebi olarak Freud'a " evet onu seviyorum ama bu bir şey değiştirmez.Eninde sonunda ,içimde,istediğimi düşünebilir ve hissedebilirim" kanaatini söylemesi beni etkilemişti.
İşyerinde de sizinyazınızı okuyunca olay zihnimde daha çok aydınlandı.
Asla hayallerine ve anılarına dokundurtma ...bence tabii ki.
Selam ve saygı ile ...
Umarım yine o güzel şiirlerinizi okuyabileceğiz.
Hımmm!...
Birileri iyice öfkelendirmiş yazarımızı anlaşılan.
Öfkelenmesine öfkelenmiş de,
dökerken içindekileri,
yine de hanımefendi kimliğinden,
espri anlayışından ödün vermiyor.
Sözü dönüp dolandırıp, biraz da taklalar attırıp,
türlü türlü renklere boyayıp,
sevimsizliği bile göze hoş görünür bir hale büründürüyor.
Hayat müşterek.
Meşakkatli, yorucu, türlü türlü tuzaklarla dolu bir yol.
Her köşe başında haramiler gezinmekte...
Yılan çok...
Hamam böceği de...
Fare dersen, her adımda yanı başımızda...
Ama, tüm bu sevimsizlikler yanında,
güzellikler de az değil hani.
Bu nedenle,
yılanları ve yalanları usuldan usuldan geride bırakalım,
sevinçlerle, güzelliklerle, has gönüllerle yola devam edelim.
Sıkmayın canınızı efendim...
Gönülsüzce de olsa, dökmeyin arkalarından bir bukle suyu.
En azından döker gibi yapın.
Su misali akıp dönmesinler yine geri.
Gittikleri yerlerde kalsınlar...