- 1184 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GRİPİN "ASPİRİN" PENESİLİN
Bir köyde 1950’li yıllarda 36 çocuk kızamık, boğmaca ve kuşpalazından yaşama gözünü yumuyor. Bu çocuklar, doktora dahi götürülememekte ancak köylünün gözü gelecek olan hemşiredeki sınırlı aşılarda, aşı yapılan hastanın hasbel kader şanslı sayılmaktaydı. Doktor’sa hayalle gerçek arasında bir yerde anca büyükşehirlerde hali vakti olanların kendini şehire atabilenler de. Tahlil tetkikte neymiş o dönemde açtınmı boğazını, bir spatülle bakıldımı, ciğerler dinlendi mi steteskopla yeterdi artardı bile, birde akciğer filmi çektirdin mi senden sağlamı yoktu zaten. Halk arasında bilinen bitkiler devreye girmekte yapılan hastaya ekşi nar yedirdin mi buldu şifasını.
Doğal otlardan ıhlamur, kekik, nane, soğan kabuğu, elma kabuğu kaynatılır suyuyu içirtilirdi. Zeytinyağı göğüse sürülür sırta şie yada bardak çekilerek, ispirtoyla da silinirdi. Evlerde bulundurtulur taneyle alınırdı bakkallardan ilaçlar sadece 2- 3 çeşitti bilinen. Kimi zaman sıtma tutardı, üşüme titreme ise neden tek ilaçla tedavi yapılır, koca gripin ne güne dururdu hem. Ateş yükseldi mi ver bir tane aspirin hiçbir şeyi kalmazdı, bilinen en etkili ilaçsa penisilin iğnesiydi kimde varsa ona koşulurdu yedi mi bir kaçtane ayağa bile kaldırırdı.
Köy yeri bu, doktoru ve hemşiresi yerine el yordamlı nineler olurdu, okuyup üfleyen dualarla çocukları yaşatan dede ve nenelerinden gördüklerini yansıtarak; kırık çıkıkları sarıp sarmalayan kırık çıkıçılar Ali’ler, Veli’ler ile hamile kadınların hamile olup olmadıklarını söyleyen ebe Ayşeler, Fatmalar hatta çocukların cinsiyetlerini bile ultrasyondan daha iyi bilirlerdi. Eben kim denirdi herkese o dönemlerde ebesini tanır, tanımayanınada hayırsız denirdi adeta. Eben seni dünyaya geliş nedenindir, hakkı ise annenden sonra ödenemeyecek ilk insandır elbette.
Köy yeri bu, birde iğneciler vardı, kendi el becerisiyle bir iki birilerinden gördülermi iğne yapmayı, cesaretleri o biçimdi, denediler mi bir kaç kez göz kararı ile yetişirlerdi hızır gibi hastalara. Penisilin iğnesiydi her derde deva oloan bu en etkili iğneyi bile göz açıp kapayıncaya kadar yapıverirlerdi korkmadan. İğnecinin koca kabarık iğne çantaları içinde yok yok adeta, kolonyası, alkolü,ispirtosu, pamuğu ile iğne uçları boy boy kocaman ama en az 5-10 çeşit uçlarının ise nedense hep ucu kör olur, battımı garp diye ses çıkartırdıki vuran pişman vurmayan bin pişmandı. Enjektör camdan çok kullanımlık, hatta kırılmayıncaya kadar ömürlüktü, iğne uçları boy boy İğne kaynatma kutusunun içine atılır, enjektörle birlikte kaynatılırdı fokur fokur, enjektör kaynatma kutusunun sapını tutarken ne çok el yanmıştır. Yürünürdü onca yol çağrılırdı kırıkçı çıkıkçı, ebe yada iğneci, hasta gidemezse gelişleri gidişleri derken maliyetli mi maliyetli. Memnun ederdiniz yada öbür türlü ağırlamak evde öteberiden vermek gerekirdi. Uslupta hiçmi hiç para konuşulmaz ALLAH ne verdiyse memnuniyet sağlanırdı. Ceplerine kaş göz arasında konulan para sıvıştırılırak verilen ve alınan rakamsa her iki tarafıda utandırtmazdı elinin artığı denirdi çoğu zaman.
Hatta bu dönemlerde sadece köylerde değil bir çok ilde de ara eleman olarak ellerinden gelen beceri ve hünerleriyle yaşama katkı sunan gizli kahramanlardır. Ne garipti yaşam onca yokluktan çocuklar açlıktan ölmediler oysa, insanlar anneler babalar dedeler, sevgiyle beslediler adeta. sarılık, boğmaca, sıtma, kızılcık, kızamık, tatenos, verem, koleranın diğer adlarıda kabullenilmiş bir kaderdi adeta. Bir çok kadın çocuk doğumlarında yaşama göz yumarken yinede vazgeçilmemiş dünyaya gerekli olan çocuklardan. Çok çocuklunun bir aile olmanın o günki nedenlerinden biridir, sarılık, boğmaca, sıtma, kızılcık, kızamık, tatenos, verem hatta kolera salgınları.
Alışverişlerin çoğu sendeki ile bendekinin takasıdır o dönem, uzun süreli birbirine borçlanmalar hiç unutulmaz gün gelir ödemeler için er yada geç koca şehir yolu gözükürdü. Öylesine ki bir dönem yemiye usulü inşaatta çalışma, tarla bağ bahçede çalışmayla sezonluk başka diyarlara yol alınır, dönüşlerde rahatlıkla ödenmekteydi ehli kamil borçları. Büyük şehir bu kimini yutar kimini arkasına baktırmazdı. Tüketirdi onca yüreği bekleyişler, birbirinden habersizlikler günü birlik değil aylarca yılarca görmeyişler, mutlak mutlu buluşmalara hep gebe olmuştur. Yürek bu hasrete kim dayanır, nereye kadar dayanabilirdi. Yokluk aslında toplumdaki duyarsızlıkları da yok ediyor insana biz olmayı da öğretiyordu kimde ne varsa hastalık bu herkesin başında herkes elinde avucundakini birbirine verebililiyordu. Gariban insanın böbürlenmesine de hem gerek yoktu o zaman. Havadan atıp tutmadığı üç aşağı beş yukarı halin vaktin herkeste aynı olduğu, bir yaşamda aç gözlülük, paylaşımsızlık olamazdı ki zaten. Birlik beraberliğin, candan paylaşmanın, hayatı bir bütün yaşamanın yansımalarıydı adeta bugünse çok çabuk unutulan vede eski tadlarıda bulunmayandı.
Yazan- Hülya COŞKUN
YORUMLAR
bunlar turkıye gercegı ablam ama sırta bardak cekme dedıgımz cupping yontemı sadece anadoluda deıl dıger bır cok uygarlıkta kullanırdı ..ve penısılıne arsı alerjısı olan bır suru hasta var ama bu bılınmıyor doktor gozetımde yapılmalı.. yazıya gelınce cok guzel gozlem ama o donemde yasamak dahaguzeldı ınsan actı ama yıne mutluydu..
Çok hoş bir çalışma.
Her cümlesini yüreğimizden okuduk ve enine boyuna tarttık aklımızda.
Ve,
ne çok şeyi bulduk geçmişimizde.
İğnecileri,
kör iğneleri,
ebeyi,
hastalıkları.
Geçenlerde bir kitap okudum.
1800 -1900 yılları arasında yaşayan sanatçıların hayatını anlatıyordu.
Dikkat ettim, ortalama hayat 45-50 yıldı.
O zaman anladım ki,
eskilerde doktora çokça ihtiyaç yokmuş.
Zaten normal bir insan, doktor yüzü görmeden 45-50 yıl yaşayabilir.
Ne yazmalı?
Çocukluğumuzun gerçeklerini hatırlatınız bizlere.
Ve,
çok da güzel anlattınız.
Sağ olun.
İnsanların yaşadıkları kimi psikolojik problemler için cinci hocalara ve muskacılara gittikleri düşünülürse, hatta yalnızca psikolojik problemler için değil fizyolojik olanlar için de aynı yolun kullanıldığından yola çıkılacak olursa bu anlamda çok değişen bir şey yok diyorum üzülerek. Fakat sayısal çoğunluklar azaldı gibi. Tabi alternatif tıbbın mucizelerini kovalayan ve dahi medyum adlı kişilerin kimi seanslarına katılan orta hal üzeri insan topluluklarımızı da unutmamalı.
Pek çok allerjik reaksyon, yanlış vücut bölgelerine yapılan enjeksyonlar sonucu meydana gelen komplikasyonlar, sağlık konusundaki bilinmeyen can kaıplarımızın da mimarı.
Yazıyı okurken yarın artık bu gündür adlı televizyon dizisi geldi aklıma. Bir de eskiye baktım eskimeyen eskimize. Cehaletin ve kanaat etmelerin çokluğuna. Ne çok ve ne çabuk teslim oluyorluklarımıza bir de. Kahvenin yokluğunda buğdayı kavurup içmelerimize, süpürge otu ve çarıklarımızı yiyerek memleketi kurtarışlarımıza, kara lastiklerimizi son model otomobiller gibi koruyup gözetmelerimize...
Bir millete baktım yazınızda. Çok şey gördüm ve yüzleştim çok şey ile. Layık olmadıklarını farkettim bizi yönetenlerin büyük bir bölümünün bu millete. Gidip başka bir milleti yönetmeye kalkışsalardı, nasıl kuyruklarına tenekelerin bağlanacağını düşündüm bir de. Neden? Neden dedim evet. Dilim o kadar uzadı ki, neden dedim. Neden revadır buncası bu millete?