- 1213 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ager Ve Bükin'in Maceraları (Kayıp Cin Şehri)
Aydaki oyun parkı çok eğlenceli bir yerdir, sizlere orayı anlatmak, orayı göreceğinizde alacağınız hazın yanında hiç kalır ama yinede en güzel yol sanırım bu. Ayın bu bilinmeyen yüzünü adı Yankı olan bir büyücü tarafından idare edilirdi. Yankı tüm canlılarla ıslığıyla iletişime geçebildiği için olsa gerek bu isimle anılırdı. Aslına bakılırsa kimse onun nereden geldiğini ve neye hizmet ettiğini bilmezdi. Yankı hakkında o pek bilinmeyen şeylerden birkaçıda asi ve ani kararlar veren biri olmasıydı.
Aydaki oyun parkı insan aklının alabileceği bir yapıda değildi. Orada ne yer çekimi işe yarardı ne de diğer fizik kuralları. İnsanın şuanki aklının alabildiğinden öte bir sistem vardı. Şöylede denebilir belki; orada zaman Dünyadaki gibi işlemezdi, oradaki zaman algısı çok daha yavaş ve farklıydı. Yani orada bir insan 100 yıl yaşasaydı bu zaman dilimi Dünya üzerinde yaşayacağı 33.3 yıla eşit olurdu. Ayrıca bu büyülü diyarda nefes alıp verme diye bir şey de yoktu çünkü orada sadece ruhlar var olabilirdi ve ruhların oksijene ihtiyacı yoktu. Yıllarca bir kahanet dolaştı, bu diyara bir gün insan ayağı değecek ve tüm bu büyülü ay diyarı varoluşundaki hikmet gereği hiç var olmamış olacaktı.
Yurada yaşayan bir kahin Ayın akıbeti hakkında üç kehanette bulunmuştu. İlk kehanete göre bir kız çocuğu İnsan suretinde Yuraya çıka gelecekti. Bu çocuk yıllarca Yuradan çıkıp evine dönmek içn mücadele verecek ve kahinin ikinci kehanetine göre ise; Olsardan biri bu kız çocuğuna refakat edecek ve bu uğurda büyü bilimini insanlarada öğretecekti. Son kehanet ise yukarıda bahsettiğimiz şeyler üzerine. Ayın güneş değmeyen karanlık bir yerine gelecekte insanlar ayak basacakmış işte bu olayda aydaki bu büyülü ortamın mahvına sebep olacakmış.
Tüm bu anlattıklarımızın üzerine biraz daha ek bilgiler sunmam gerekiyor. Ayın büyülü parkında bitkiler hareket edebililer ve bazen birkaç kelime konuşabilirlerdi, tabi bunu yaparken bir yaprak dökmeleri gerekirdi ki bu dökülen yaprakta kelimenin ehemniyetine göre altına bile dönüşebilirdi. Şunuda söylemeyi unutmayalım; bitkiler gün ışığı varken yer değişebilirlerdi, ışık yokken aynı Dünyadaki diğer bitkiler gibi sabit kalırlardı ama bunlara ay papatyaları dahil değildi onlar ayın en değerli bitkileriydi ve birçok şeye derman olabilirlerdi.
Sizlere birazda uçan yunuslardan bahsetmek lazım, onlar şarkıda söyleyebilirlerdi ve gerçekten öyle nüktedan sesler çıkarırlardıki zaman insanı alıp götürürdü. Orada hayal etmek muazzam bir güçtü, hayal gücü yerinde olan her çocuk orada dünyada yapamayacağı birçok şeyi yapabilirdi. Mesela bir sürü elma şekeri hayal edip hepsini doymak bilmeden yiyebilirlerdi. Çok uzun ve eğlenceli kaydıraklardan kayabilirler ve sonunda bulutların üzerine düşebilirlerdi. Bunlada yetinmek olmaz, eğer gerçekten hayal edeblirlerse uçabilirlerdi bile. Tabi tüm bunları yaparken Kızıl Kadından ve onun üç başlı köpeği Baraktan uzak durmaları gerekirdi. Bizlere kadar gelmeyen fakat elde edebildiğim bilgilere göre bu Kızıl Kadın çocukları uykularında öldürüp ciğerlerinide köpeğine yedirirmiş. Ama korkmaya gerek yok çünkü sizlere bahsettiğim büyülü parkımız oralardan çok çok uzaklarda.
Şimdi birazda Bukinin neler yaptığına bakalım. Bukin bu hikayenin en ilginç karakterlerinden birisi olsa gerek. Çünkü daha birkaç gün önce aydaki oyun parkından dünyaya düştü ve gecenin karanlığında gezinip duruyor. Aileside ondan uzun zamandır haber alamadığı için çok üzgünler. Siz siz olun, sakın ailenizi üzecek şeyler yapmayın. Bukin’in yolu bir şekilde hikayemizin bir diğer önemli karakteri Agerle kesişecek, çünkü Ager geceleri yürümeyi seven bir cindi. Ay ışığında birbirlerine kavuşmak için delice koşan ağaçların hışırtısını dinler , ışıklar saçarak yer değişen diğer çiçekleri izlerdi. İşte Ager’in böyle bir gece yürüyüşü yaptığı bir günde Bukin ile karşılaşmıştı.
(Yolku)
Sizlere Bukin ile Agerin karşılaşmasını aktarmadan önce aklınıza takılabilecek bir şeyide açıklamam gerek; Bukin aydaki oyun parkına ruhen gidebilirdi tabiki, bedeni dünyadaydı ve o Aydan Dünyaya düşerken ruhunun suret bulması için bedeninede ihtiyacı vardı ve ruhu ancak yeryüzüne düştüğünde bedenine kavuşabilmişti, öyle olmasa çarpmanın etkisiyle ölmesi gerekirdi. Tabi böyle bir şey asla olamazdı yoksa hikayeryi anlatıyor olamazdık.
-Hey sen! Oradaki.
Ager gecenin karanlığını aydınlatan papatyaların ışığı sayesinde ortalık karanlık değildi. Kız sesin nereden geldiğini anlayamadı önce ve etrafına bakındı, zaten yeni uyanmıştı ve yatağında değildi. Önce, acaba yatağımdan mı düştüm diye düşünmeye başlamıştıki gökyüzünü gördü ve dışarıda olduğunu anladı
-Hey sana diyorum, duymuyor musun? Ne aptal bir kızsın sen, heyyy!
Bukin kafası karışık ve uykulu olduğu için olayları yavaş yavaş idrat etmeye başlıyordu, O şuan dışarıda değildi ve yatağında olması gerekiyordu. Ama buraya nasıl gelmişti ve eve döndüğünde bunu anne ve babasına nasıl açıklayacaktı? Zihnen tüm bu sorularla meşgüldü ve kulaklarını tırmalayan bu cırtlak ama dinlendirici seside duymaya başlamıştı. Yavaş yavaş Agerin sevimli yüzünü görmüştü, masalsı bir şekilde korkmak yada kaçıp gitmek yerine o Agere gülümsemişti. Ager ise hayatının henüz gençlik ile çocukluk arasındaki bir çağındaydı ve ilkkez bir başka türden yakınlaşmaya şahit oluyordu, bunu tıpkı bir uzaylı gördüğümüzde hissedeceğimiz duyguyada benzetebiliriz. Bukinin Agere olan ilk cümleside onun karakterini anlatır cinstendi;
-Hey sen çok kısasın, hemde bunaklara benziyorsun.
-Seni şuan bir elma kurduna çevirmemi istemiyorsan sözlerine dikkat et.
Bukin öyle içli bir kahkaha attıki orada bulunan ağaçlara tünemiş birkaç baykuş uykularını bölmek zorunda kaldı.
-Sen o kısa boyunla beni elma kurduna çevireceğine kendini uzun ve yakışıklı bir prense çevirsene!
Ager bu sözler karşısında küplere bindi ve hemen şekil suret değiştirici bir büyü yapmak için her masalda anlatılacağı üzere sihirli kelimeleri söylemeye başladı. Lisan-ı Yurt lehçesinde telaffuz ettiği şu sihirli söz döküldü ağzından;
-‘’Öfke dolunca zihnime, her kötülüğü sen bilip, seni bir elma kurduna çevirmeyi diledim.’’
Ama hiçbir şey olmadı ve Ager adeta sinirden deliye döndü.
-Hey Cüce bir şey olmadı, hala gelip o sıska kıçını tekmeleyebilecek kadar dev cüsseliyim.
Bukin bunları söyledi ama kendinden de birazcık utandı yanakları kızardı ve çocuksu yüzü daha da bir tatlı hale girdi. Çünkü annesi onun kötü söz söylemesini istemiyordu. Zaten oda çok neşelendiği anlarda ağzından kaçırı verirdi böyle kaba kelimeleri.
-Oraya gelirsem seni çok kötü yaparım.
-Seni çok iyi anlıyorum ama beni yakalaman için ya ayak mesafenin geniş olması gerekir ki bunun için uzun olmalısın yada hızlı ve çevik biri olmalısın ama gördüğüm kadarıyla koşamaycak kadar bitkin bir haldesin.
Ager sinirden kıpkırmızı kesilmişti ve yumruklarını sıkıyordu, tabi Bukinden gelecek yeni iğneleyici ve sinir bozucu cümlelerin sonunun gelmeyeceğini bilmiyordu, çünkü Bukin çok inatçı bir karakterdeydi. Ama bilmediği bir şey varı oda Ager’in topluca bir vücuda sahip olmasına rağmen çok çevik olmasıydı.
Bir anda cinin yanında belirdiğini gören Bukin onu yanağından muzipçe öptü.
Neye uğradığını şaşıran Ager bir anda kendini Cin diyarının yolunu tutmuş bir halde buldu, fakat hemen ardından ona yetişmeye çalışan Bukin’i hiç aldırmadı ve karanlıkta kayboldu.
Bukin öylece sessiz bir yalnızlığın ortasında kalınca ağlamaya başladı, çok çaresizdi ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ailesinden uzakta bu bilmediği yerde olduğu için içinde tarif edilmez bir sıcaklık hissetti. Sanırım bu aynı çok sevdiğin birini kaybedince hisssedilen şeyle aynıydı. Hıçkırıkları ormanı adeta titretiyordu, ağaçlar onun için üzülüyor ve kuşlar onun bu haline çok üzülüyordu.
Derken çalıların arasından bir kıpırtı bir ses geldi ve zaten korkmuş olan Bukin iyice tedirgin oldu. Ses yaklaştıkça yaklaştı ve insanın içini ürperten bir bekleyiş sonunda bu sesin Agerden geldiğini anladı.
Bukin Ager’i görünce ona doğru öyle hızlıca koştuki, hızlı ve çevikliğiyle bilinen Ager bile hareket edemedi, kız ona öyle sıkısıkı sarıldıki Ager gerçekten daha önce böyle hiç kucaklanmadığını hissetti. Ve kız onu bir kez daha öptü, agerin kulakları kızardı ve kızarma yanaklarına ve hatta burnunun uç kısmına kadar yayıldı. Bu haliyle aynı elmaşekerini andırıyordu.
-Beni burada bırakmadığın için sana çok teşekkür ederim, buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum ve ailemi çok özledim. Bana eve dönüş yolunda yardım edeceğin için çok teşekkür ederim!
-Hop hop hop ! Sana yardım edeceğimi kim söyledi? Hem ben Yura’dan başka yer bilmem, işin açığı geceleri dolaşmak dışında sınırlarımızı pek aşmam. Türüne ilkkez rastladım ve ne söylemem gerektiğini bilmiyorum.
-Ben eve gitmek istiyorum.
Bukin bu sözden sonra ağlamaya başladı, illkkez birinin ağladığına şahit olan Ager çok telaşlandı, ağlayınca oda ölümsüzlüğünü kaybederdiye düşündü.
-Sen ağlıyorsun
-Evet
-Ama ağlarsan ölümsüz olamazsın.
-Ölümsüz olmak isteyen kim! Ben eve gitmek istiyorum, ne olur bana yardım et.
Bukin boğuk bir sesle konuşuyordu ve Ager bundan çok etkilenmişti, kızın gözlerindeki yaşı sildi ve bu özel anı görebildiği için oda kendince mutlu oldu ama buruktuda.
-Bak sana yardım edeceğim ama bu surette Yuraya giremezsin. Sana yardım edebilmem için kitapları karıştırmam gerekecek çünkü daha önce başka türden birine eve dönmesi için yardımcı olacağım bir yazgım olmadı.
Bukin şimdi kendini daha iyi hissediyordu.
-Hadi kalk gitmemiz lazım daha yapacağımız çok iş var. Önce seni Yuraya girbilmen için cine dönüştürmem lazım ve umarım başarabilirim. Okulum bitmek üzere ama ben henüz bu derece bir sihiri yapabilecek durumda ve inançta değilim.
Tam bu esnada az önce yapılan ve unutulan büyü gerçekleşti ve ortalıkta ne kadar ağaç varsa hepsi Ager ve Bukini kovalamaya başladı.
Bukin bundan yine bir espri çıkardı;
Tüm bu karmaşadan korunmak istiyorsan ya sırtıma atla ya da adımlarını sıklaştır yoksa seni cin püresine çevirecek bir çok ağaç kökü var.
Ager sesini çıkarmadan koşuyordu ama koşarken bile sinirden küplere bindiği belliydi. Aslında Bukine kanı kaynamıştı ve ona yardım etmeyide çok istiyordu ama bu kızın lafları onu delirtiyordu.
Neyseki ağaçlar cüsseleri gereği ve fiziki yapılarının sonucu olarak hızlı değillerdi ve kahramanlarımız onları arkalarında bırakmışlardı. Ager kısa olduğu için ve çok fazla adım attığı için Bukinden çok yorulmuştu ve adeta köpek gibi nefes alıyordu.
Ormanın karanlığında dinlenen kahramanlarımız yavaş yavaş günün ışımaya başladığını fark ettiler, bunun üzerine Ager köye gidip bakması gereken büyü kitaplarının olduğunu ve en kısa zamanda Bukinin yanına geleceğini söyleyip Bukinin yanından ayrıldı. Ager cin diyarına girerken yeni arkadaşına nasıl yardım edeceğini çok ama çok düşündü, sonuçta o bir İnsandı ve Cinler haricinde hiç bir yaratık bu diyara giremezdi.
Bakalım Ager Bukinin Eve dönüş serüvenin de nasıl maceralara atlıacak ve ikili daha başka nasıl maceralara koşacaklar.
Devam edecek ...
YORUMLAR
Masalın daha önce yayınlanan bölümü şöyle bitiyor:
=> Ayın bu bilinmeyen yüzün de adı Basagar olan bir büyücü tarafından idare edilirdi.
Bir önceki yoruma büyük ölçüde katılarak eklemek istiyorum: Anlatımın kopukluğunun yanısıra masal dilinde de belirli sorunlar var. En basiti:
=> Tam bu esnada az önce yapılan ve unutulan büyü gerçekleşti ve ortalıkta ne kadar ağaç varsa hepsi Ager ve Bukini kovalamaya başladı.
Bir cümleye üç tane "ve" biraz fazla.
Diğer bir örnek:
=> ağaçlar cüsseleri gereği ve fiziki yapılarının sonucu olarak hızlı değiller
Fiziki yapı genel bir kavram ve halihazırda cüsseyi de içeriyor.
Ya, ağaçlar fiziki yapılarının sonucu hızlı değiller
Ya da, ağaçlar cüsseleri gereği ve kısa bacaklarından dolayı hızlı değiller.
Yine de sormak istiyorum: Büyücünün adı Basagar mı, Yankı mı? (Ben Basagar'cıyım)
Saygılarımla.
hayal gücünüzün çok zengin olduğu belli ayda büyülü bir atmosfer çizmişsiniz ama üslubunuzun geliştirilmesi gerek çünkü her ne kadar okuyucu kitleniz 1.2.3. sınıflar da olsa onların dil ve üslübunu zenginleştirip geliştirecek bir dil ve üslüp kullanmak zorundasınız.
mekanın betimlemesi olayın kurgusu kişilerin tanıtılması arasında kopukluklar ve bariz atlamalar var mesela Aydaki oyun parkı çok eğlenceli bir yerdir, sizlere orayı anlatmak, orayı göreceğinizde alacağınız hazın yanında hiç kalır ama yine de en güzel yol sanırım bu. Ayın bu bilinmeyen yüzünü adı Yankı olan bir büyücü tarafından idare edilirdi. aydaki oyun parkını betimleyecek yerde büyücü yankıyı tanıtmaya başlıyorsunuz bu da kopukluklara neden oluyor ayrıca bu bir çok yerde yapılmış bir hata oysa okuyucu kitlenizi düşündüğümüzde onların algılarını çok zorlayacak demektir bu kopukluklar ve bariz atlamalar ayrıca hayal gücünüzden yola çıkarak sıradışı bir şeyler çizmek istiyorsanız bu masal da olsa önemli değil mimetik çizginizi korumalısınız ne de olsa hayali olacak her şey değip kurgunuzun gerçekliliğini ve inandırıcılığını düşürmemelisiniz. burada öyle sıradışı şeyler betimlemişsiniz ki mimetiğinizin sınırdan uzaklaştığını görmemek mümkün değil okuyan bir çocuk bile olsa hadi ordan canım diyecek yani .o kadar
Neye uğradığını şaşıran Ager bir anda kendini Cin diyarının yolunu tutmuş bir halde buldu masalda bu tip atlamalar olur elbette ama işte o yüzden masallar hedef kitlelerinde asıl uyandırmak istedikleri etkiyi oluşturamazlar ve sadece hoş vakit geçirmek için dinlenilmiş okunmuş yazılar olmaktan kendilerini kurtaramazlar oysa her masalın hedef kitlesine iletmek istediği ahlaki bir değer toplumsal bir mesaj mutlaka vardır . o yüzden bazı masallar geniş okuyucu kitlesine sahiptir. ve toplumların beğenisini kazanmışlardır. okuyucu kitlenizin bu mesaja ulaşmasını istiyorsanız kurgusal yapınızı mantıksal bir düzene koymalısınız ve masal mimetiğinden aşırı derecede uzaklaşmamalısınız.
naçizane yorumumdur.
sevgilerimle sağlıcakla kalın