- 524 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öykü-1) Azrail'in Ölüm Saati
Küçük çocuk, elindeki pis kirli ağır çuvalı üç beş adımda bir soluklanarak hurdacının kapısına ancak getirebilmişti. Kapının kenarında dinlenmek ve nefes almak için tekrar durdu.
Yaşlı hurdacıyı gözleriyle aradı, içeride küçük odada oturuyordu. Derin bir nefes alarak çuvalı kaldırdı, koşar adımlarla hurdaların tartıldığı kantarın üzerine gürültüyle bıraktı.
Yaşlı hurdacı, dışarıya çıkmış “oğlum ne getirdin, çuvaldaki nedir?”
Gözlerindeki yaş yeni yeni kurumaya başlayan çocuk “Çuvalın içinde saat parçaları var amca” diye yanıt verdi.
Yaşlı hurdacının yüzüne bir gülümseme yayıldı, çocuğun yanına gelerek başını okşamış ve “Adın ne senin oğlum” diye sormuştu.
“Adım; Mehmet”
Yaşlı hurdacı, doğduğu kasabadan ilk defa askerlik için çıkmıştı. Acemi birliğinden sonra usta birliği İstanbul’du. İlk çarşı izninde dolaşırken bir yerde eski kurmalı cep saatlerinden görerek beğendiği bir tanesini aldı. O günden sonra gittiği her yerden eski mekanik saatler toplamaya başladı.
Zamanla o kadar çok kurmalı mekanik saati oldu ki, oturduğu evin bir odasını saatlerine ayırmak durumunda kaldı. Ancak zaman ilerledikçe teknoloji gelişiyor ve pil ile çalışan dijital saatler yayılmaya başlamıştı. Mekanik saat bulmakta zorlanıyordu artık bu nedenle emekli olduktan sonra kendisine bir hurdacı dükkanı açtı. Burada hem hurda alıp satarak zamanını değerlendiriyor diğer taraftan da çöpe veya hurdacılara artık çalışmadığı için verilen veya satılan saatleri toplamaya devam ediyordu.
Bu nedenle küçük Mehmet “Çuvalda saat parçaları var” dediğinde artık sönmeye yüz tutmuş gözleri parlamıştı.
Yaşlı hurdacı, çuvaldan saate ait her bir parçayı çıkarttığında yüreğinde büyüyen mutluluğu biraz daha artıyordu. Yıllardır saat toplamıştı ancak hiç böyle bir saat görmemişti, sanki İstanbul’daki padişah saraylarında kullanılan saatlerin mekanik aksamına benziyordu çıkardığı parçalar. En çok ne zun ne kısa olan ve bir tokmaka bağlı boru dikkatini çekmişti. Heyecanla küçük Mehmet’e saati nereden bulduğunu sordu.
“Komşumuz, oğlu Volkan’a yeni bir bisiklet almıştı, defalarca yalvarmama rağmen Volkan beni bisiklete bindirmediği gibi elimi bile sürmeme izin vermedi, hatta bisikleti üzerime sürdü bende yere düştüm, elim kanadı ağlayarak caminin yanına geldim.
Yaşlı hurdacı, küçük Mehmet’in anlattıklarını dikkatle dinliyordu, çocuğun gözleri yeniden ıslanmıştı.
“Sonra ağlarken Allah’ım ilk önce babamı, sonra annemi aldın beni öksüz bıraktın, onlar olsa bana bisikleti alırlardı, benim artık anam babam sen değil misin diye ağlarken bu güne kadar mahallemizde görmediğim sakallı bir amca yanıma geldi, senin gibi başımı okşadıktan sonra bu çuvalı verdi ve sana getirmemi söyledi. İstediğim bisikleti sen alacakmışsın ve o sakallı amca geldiği gibi bir anda kaybolup gitti.”
Yaşlı hurdacı küçük çocuğun anlattıklarından fazla bir şey anlamamıştı, ancak bu güne kadar görmediği bir saatin parçalarına sahip olmuştu artık. Çocuğa, kimin yanında kaldığını sordu.
“Dayımın yanında kalıyorum amca.”
Yaşlı hurdacı bir an düşündü, bisiklet parasını çocuğa verse, belki parayı dayısı veya yengesi alacaktı, belki çocuğa istediği gibi bir bisiklet almayacaklardı. Bu nedenle çocuğun elinden tutarak “Hadi evlat bisikletçiye gidelim ve istediğin gibi bir bisiklet alalım” dedi.
**
Yaşlı hurdacı, küçük Mehmet’i mutlu bir şekilde evine gönderdikten sonra tekrar dükkanına gelerek küçük çocuğun getirdiği saat parçalarını incelemeye başlamıştı.
Saatin hiçbir parçasında herhangi bir tarih yoktu, yalnız dikkatli bakıldığında üzerinde eski Arapça harflere benzer çizikler göze çarpıyordu.
Saati yeniden çalışabilir duruma getirmek isteyen yaşlı hurdacı, geniş masaya, parçaları dikkatli bir şekilde dizdi. Parçaları eline aldıkça oldukça ağır olduğunu görüyordu. Bronzdan yapılmış olmalı diye düşündü. "Saati saat yapan onun mekanizmasıdır” bu cümleyi içinden birkaç defa tekrar etti.
Yaşlı hurdacı, üzerine vurulduğunda titreyip ses çıkarmasını sağlayan uzunca metal boruyu inceledi. Daha sonra hafifçe sivri olan tokmağa benzeyen parçayı eline aldı ve metal boruya hafifçe vurdu.
Odaya tiz bir ses yayıldı. Daha önceki hiçbir kafesli mekanik saatte böyle bir ses duymamıştı sanki insanın içine işliyor, insanın ruhunu ele geçiriyordu. Aynı sesi duymak için iki kere daha elindeki tokmakla vurdu.
Saatin parçalarının yerleştirildiği kafesin üzerindeki kirleri elindeki fırçayla temizlerken dükkanının yanındaki camiden Sela verilmeye başlanmıştı, yaptığı işi bırakarak kimin vefat ettiğini öğrenmek için cami hoparlöründen hafif bozukça yayılan sesi dinledi. Ölen kişiyi tanıyordu, Allah’tan rahmet diledi, dünyasını değişen kişi için.
Saatin parçalarının temizliğini bitirdiğinde hava bir hayli kararmıştı, üzerinde çeşitli yazılar olan parçaları alarak bir torbaya koymaya başladı. Son parça olarak tokmak ve kubbe kalmıştı, içinden o sesi duymak için inanılmaz bir istek duydu, eline tokmağı alarak tekrar kubbeye vurdu, yayılan ses sanki ruhunu esir almıştı, ilk önce ruhu korku duyarken saniyeler içinde tamamen bir sessizliğin olduğu bir huzura kavuşuyordu. Hızla iki kere daha vurdu.
Hurda dükkanının yakınlarında bulunan gündüz sela okunan caminin imamının yatsı namazına kadar orada olduğunu biliyordu, metal parçalarının üzerindeki yazıları okumak için camiye geldi.
İmama parçaları tam gösterecekken camiye telaşlı ve gözü yaşlı genç girdi. Elinde bir kağıt parçasını cami hocasına uzatarak “Hocam teyzem olur, Hakkın rahmetine kavuştu” dedi.
Yaşlı hurdacı, parçaları göstermek için hocanın selayı bitirmesini bekledi, beraber ölene rahmet okudular.
“Hocam, siz bilirsiniz bu borunun üzerinde ne yazıyor” diyerek parçayı uzattı.
Cami imamı birkaç saniye düşündükten sonra ““De ki: ruhunuzu (sizin için görevlendirilen) ölüm meleği alır”(Secde, 32/11).
Sonra tokmağın üzerindeki yazıyı okumuştu imam “…Nihayet birinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar hiç geri kalmazlar." (el-En’âm, 6/61).
İmam okuduğu ayetlerden irkilmişti, bu gün üst üstte okuduğu selaları düşündü. İçini bir korku dalgası kapladı. “Sen bunları nereden buldun amca” dedi hafif sert şekilde.
“Bu gün bir çocuk getirdi, bana sattı, bende ona bir bisiklet aldım”
Yaşlı hurdacı imamın tavrı karşısında kendisine inanmadığını düşünmüş bu nedenle diğer parçaları göstermeyi istememişti.
Camiden sonra, her gün alışkanlık haline getirdiği arkadaşlarıyla okey oynadığı kahvehaneye bile uğramadan hızla evine geldi.
Başından geçenleri tek tek kendisiyle aynı yaşta olan hanımına anlattı. Eşi “öyle şey mi olurmuş” diyerek hafif şekli şekilde güldü ve boru ile tokmağı kocasından istedi.
Elleri yeni yeni titremeye başlamış olan kadın, bir taraftan gülerken diğer taraftan ardı ardına elindeki tokmakla boruya altı defa vurdu. Evlerinin salonunda ikisinin de ruhunu cezbeden bir ses duyuldu ve ardından kapalı olan salonun penceresi hızla açıldı perdelerin sallanması birkaç saniye sürdü. Koltukta karşılıklı oturan yaşlı hurdacı ve eşinin başları hafifçe arkaya doğru yattı.
xesmerkedix.blogspot.com/2012/12/oyku-1-azrailin-olum-saati.html
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.