DÜP
“Biz en iyisi bir doktora başvuralım” dedi kadın.
“Olmuyor işte, zorlamaya gerek yok” dedi çıplak bedenine ipek sabahlığı sararken kadın.
“Yok yaa… Sonra da dedikodu alsın yürüsün” diyerek sırtını döndü yatakta öfkeyle adam.
“Evet dedikodu olur ben oğlum için bir çocuk yaptıramıyor dedirtmem” dedi kadının kaynanası başını dolabın içinden uzatarak.
“Anne sen dolabın içinde ne arıyorsun !” diye haykırdı adamla kadın.
Koca poposunu sallayarak elbise dolabının içerisinden çıkıp kadınla erkeğin şaşkın ve utangaç bakışlarına aldırmadan odadan çıktı.
“Bu şartlarda hiçbir şey olmaz “ dedi kadın.
“Mahremiyet diye bir şey kalmadı vallahi, böyle kaynana olmaz, kocamla yatarken bile gözlüyor, Allah’ım sabır ver”
“Âmin” dedi adam suratını kaplayan ter damlacıklarını silerken.
Nermin abla sağ olsun hem kürtaj işlerimizi halleder, hem diğer işlerimize yardım eder. Bu mahallenin en eskileri bir kaldık. İşte Nermin ablalar, biz, Hacı Gani ile eniştesi Muzaffer amca ile Reşit Albay kaldık. Diğerleri sonradan geldi, en eskiler bizleriz. Nermin abla bizim ablamız,mahallenin “jinekoloji” danışmanı. Sırf o kadarla kalsa delikanlıların da “sağdıcı” aynı zamanda. Bizden evvelki nesil “hem öğretir hem gösterir hem de deneme yaptırırdı sağ olsun” derdi.
Nermin ablanın bu işlerden komisyon aldığı dedikodusu çıkmıştı bir ara fakat mahalleli aldırmadı bu yalana. Çünkü aldırsa zararı görecek yine mahalleli. Hangi kadın gidip kürtaj yapan adına “doktor” denen kasap bulacak. Hastaneden sıra almayı bile beceremez bizim karılar. Mecburen Nermin ablaya muhtaç oluyorlar.
O da yolunu buluyor ufak tarafından. Ben biliyorum da çaktırmıyorum. Herkes gibi, çünkü işime geliyor.
Bu defa Nermin abla Basri’ye yardımcı olacak. Çocuğu olmuyor. Kaç defa denemişler olmamış. Hatta ben de başkasının yalancısıyım diyorlar ki Nermin abla “beklim doğru yapamıyorsunuz “ diyerekten eline bir ajanda alıp kendisi de bizzat nasıl yapılacağını gösterip yanında denemeler yaptırmış fakat neticede yine olmayınca “Artık bu iş Hürrem bey’e kaldı” demiş.
Basri önce çıkışıp “Olur mu ya ne Hürrem’i “ diye tafra atsa da Nermin abla Hürrem bey’in deneme değil tedavi yapacağını söyleyince ağzı burnu yamulmuş Basri biraz normale dönmüş… Biraz.
Birkaç gün sonra sözleşip Hürrem bey’in Alibeyköy’ deki muayene hanesine gitmişler. İçeri girer girmez Basri’yi kan tutmuş, düşmüş bayılmış bizimki.
Doktor Hürrem muayeneden sonra aileyi bir araya toplayıp açıklama yapmış ; “Bu bayanda ebedi çocuk olmaz, zirâ içeride çocuğun tutunacağı bir yer yok sizin anlayacağınız. Çocuk rahimde oluşmaya başlayınca kayıp gider maazallah farkında bile olmazsınız, onun daha elleri minnacık, tırnakları daha oluşmamış nasıl tutunsun değil mi efendim?” demiş.
Nihayet son çare olarak tüp bebek yapmaya karar vermişler. Karar vermişler de öyle kolay olmuyor bu işler. İnsan ne olduğunu bilmeden bazı kararlar alıyor sonra gerisin geriye dönüyor.
Basri bu kararın arifesinde günlerce balkonda oturup düşünmeye başlamış. Kocasının bu durumuna üzülen kadın “Bey eğer istemiyorsan vazgeçelim” diyecek oluyormuş fakat her ikisi de çocuk özlemiyle yanıp tutuştuğundan bir söz edemiyor kocasının bu durgun süzgün hallerine de üzülüyormuş.
Basri’nin sessizliğini sadece mahallenin tüpçüsünün aracından yayınlanan “Dırırırımm dır dım . Aygazzz” adlı anons bozuyor, bunu duyunca zavallı adamcağızın gözlerinde yaş süzülüyormuş.
Sonunda bizzat gidip doktordan bilgi almaya karar vermişler. Peşlerinde tabii ki Nermin abla olmak kaydı şartıyla.
Sıra onlara geldiğinde heyecanla doktorun muayenehanesine dalıp koltuğa yerleşmiş.
Doktor teknik manada anlayabilecekleri şekilde nasıl olacağı, nasıl olmayacağı konusunda bilgi verince iş maliyetlere gelip dayanmış.
Bu tüp bebekle alakalı alet edevat dış memleketlerden geldiği için Amerikan Dolarına bağlı olarak fiyatları artıp duruyormuş. Amerikan Doları beş kuruş artınca bu aletlerin fiyatı yüz kuruş artıyormuş.
İşin içinde döviz olunca fiyatlarda istikrar olması beklenemez tabi ki.
Fakat Basri’nin dikkatini çeken Amerikan doları düşünce bu alet edevatın fiyatı daha fazla kalkıyor olmasıymış. Yani o kalkınca diğeri de kalkınca kalkıyor, düşünce yine kalkıyormuş.
“Oysa düşünce inmesi gerekmez mi?” diye sordu basri Doktor’a. Doktor acı bir tebessüm ile “ Düşünce bu sefer düştü şimdi işleri ucuzundan halledicekler eksik aksak olcak diye alet edevatın fiyatını yükseltiyorlar. Bir de vergisi var” dedi.
“Vergisi mi?” diye sordu Basri.
Doktor “Evet, KTV”
O gece sabah kadar televizyonun karşısında oturup Amerikan Dolarının inmesini bekledi. Bazen uyuya kaldı bazen de elini yüzünü yıkayıp gözlerini gerdi durdu.
Ne ABD dolarında bir inme, ne de kakma söz konusuydu, sabah kadar boşuna uykusuz kaldığına hayıflanıp durdu.
Ertesi gün bir başka doktora başvurup kıyasıya pazarlık neticesinde fiyatta hatrı sayılır indirim aldılar. Basri doktora “Fiş de kesmeyim KTV ödemeyek bir daha” dediği zaman Doktor “Ne KTV si der gibi yüzüne baktı.
Basri doktorun yüzündeki ifadeyi tercüme etmiş olacak ki “KTV hani vergi var ya Doktor” ukalalığını da yapınca “ Seni yemişler oğlum öy….pardoon sizi yanıltmışlar Basri bey,öyle bir vergi yok.Sadece Dübüş Dütüm Vergisi ödeyeceksiniz” diyerek meselenin aslını açıkladı.
Bu vergi ta eskiden kalma, varlık vergisi gibi bir usuldü ve her vatandaş çocuk yapmaya karar verdiğinde icraatın akabinde tutarsa devlete bir istida kaleme alıp kısaca vilâyetlerde İlbay’lar a kazalarda İlçebay’lara müracaat ederek durumu arz edip bu husustaki vergi miktarını Ziraat Bankasına yatırır ve doğumdan önce hastane kâtipliğine bildirirdi.
Şimdi ise sadece sağlık Komisyonuna banka dekontunu göstermek yeterli olduğundan parasını yatırıp DDV derdinden de bertaraf olmuş halde operasyonu icra edecek tabip ile görüşmeye gitti müstakbel baba Basri Bey.
Hanımın endişeleri yerli yersiz zuhur ediyor, attığı çığlıklar sebebiyle Basri kadının her çığlık atışında başını yere eğip “Çocuk düştü” diye yerde fıldır fıldır yüreği ağzında bebek kolluyordu.
Hem bu gereksiz heyecana son vermek hem de eşinin endişelerini bir nebze olsun gidermek maksadıyla karşılarında oturan tabip’e sorular sormaya başladılar. Tabip de bütün kuşkularını bertaraf edebilmek için içlerinde ne varsa ayan etmelerini istediği için önce işkillenen Basri ve hanımı sonradan ayan edilmesi gereken hususların iç çamaşırları değil bu mevzu hakkındaki tereddüt ve merakları olduğunu anlayınca rahatlayıp doktora sualler sormaya başladı.
Basri bey “eşim doktor bey, tüp bebek yaparsak AVM’lerin otoparklarına giremeyeceğimiz konusunda hayli endişeli, arabayı uzakta bırakıp gitmek de olmaz, valla iki arada kaldık” …demeseydi keşke.
Doktor gözlüklerini kutusundan çıkarıp gözüne taktı. Konuşmaya başlamadan gözlüklerini bu sefer burnunun ucuna kadar getirip çıplak gözleriyle bir adama bir kadına baktı.
“Sırf bu sahneyi yazan gözlüklerimi nasıl burnumun ucuna indirdiğimi yazabilsin diye şu gözlük belasıyla uğraşıyorum, yani konuya derinlik katmak, doktorluğun nasıl kutsal bir meslek olduğunu ve gözlük gerektiğini anlamaları için çektiğime bakar mısınız?” diye sorunca Basri bey de hanımı da doktora endişeli gözlerle baktılar.
Doktor istifini bozmadan “Sizi temin ederim hiçbir olumsuzluk yok. Sadece hurma ve kuru fasulye yemeyin olsun bitsin” dedi.
“Hurma mı?”
“Kuru fasulye mi?”
“Evet, gaz yapar onlar, bir de çorap giyeceksin. Yoksa çocuk pırt diye …”
Nermin abla bu konuda uyarmıştı zaten, fakat bu iki ukala o değerli hanımefendinin söyledikleri yerine şu karşılarında duran şişko, yalandan gözlük takan, kendini beğenmiş adamın sözlerine mi inanacaklardı?
E iki söz de aynıysa hangisininki olursa olsun ne fark ederdi.
Basri bey bu duygularla ve görüntü sulanmış vaziyette dururken birden kendine geldi, görüntü de düzeldi sayesinde ve doktora “Peki doktor bey “sıralı” sistemin daha iyi olduğu, daha performanslı ve ekonomik olduğu iddia ediliyor. Siz hangisini tavsiye edersiniz? Atiker nasıl acep?” diye sordu.
Doktor bu defa gözlüğü eline alıp bir tarafın sapını ağzına sokarak “şu harekete bayılıyorum “ dedi.
Basri ile hanımı göz göze geldiler.
Derin bir nefes aldılar.
Doktor “ Sıralı daha iyi tabi ki, piyasada taklitleri de çok, dikkat etmek gerek. Ya taklit olursa, o zaman al başına belayı, ömür boyu hava kaçıran bir çocuğunuz olsun ister misiniz? Tabi ya, kim ister ki!
Ya bir de oğlunuz siyasete girerse, ya bir de lider olur ise. Hava kaçıran bir lider!
Ya oğlunuzu mutaassıp yetiştirirseniz, ya imam olur da cemaatin önüne geçerse, aman aman hayır konuşun!
Tabip elindeki, hani doktorlar dizisinde beyaz önlüklü doktorların boynunda asılı duran hiç kullanmadıkları aksesuar dinleme aletini masanın üzerine bırakıp “Hanımefendi “dedi sesini yükselterek ve kendinden emin tavırla “Hanımefendi bakın biz burada ciddi ve en son teknoloji ile tüp bebek yapıyoruz. Lütfen bakar mısınız? Burada hoşunuza gitmeyen bir cihaz var mı? Sizi korkutan, çekinmenize sebep olacak bir alet mesela şey gibi …”
“Hayır, asla ben onu ima etmek istemedim zaten”
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demişler. Doktorun tatlı dili belki yılanı deliğinden çıkarabilirdi fakat bu atasözünü kaydedenler sadece yılan üzerine çalıştıklarından tatlı dilin öküz’e nasıl bir etki yapacağı hususunda elle tutulur gözle görünür kulakla işitilir burunla koklanır bir bilgi kaydedilmemiştir şimdiye kadar. Olsaydı “tatlı dil öküzü ahırdan çıkarır” diyebilirdik.
Basri oldukça korkmuş ve sinirlenmiş doktorun sözleriyle adeta irkilmişti. “Benim oğlum gaz kaçırmayacak “ diye geçirdi içinden. Şimdi içini nerden biliyorsun diye soracak olursanız o konuda bir şey söyleyemem fakat içi “benim oğlum gaz kaçırmayacak” demeye müsaittir inanın.
Olsun, yani çocuk olsun da ister piknik, ister sanayi tüplü olsun. Gerçi ebatları arasında epeyce fark var fakat hiç yoktan iyidir evde bir pigme’nin dolanması.
Tabip ellerini havaya kaldırdı “ Vallahi billahi eskisini getirip tüplüye çevirmek isteyenler var” dedi. Basri bu kadar tatlı dilin hayra alamet olmadığını anlayacakken kapı hızla açıldı içeri giren üç hademe masada oturan doktorun üzerine saldırdı ve üzerine atlayıp yakaladılar.
İçeriye giren başhekim’e “ Başhekim bey Sıtkı’yı yakaladık” diye talimat verdiler.
Basri “Kim bu Sıtkı?” diye düşünecekken hademelerden biri “Bu deli, deli ya bildiğimiz deli. Kafayı tırlatmış abey,size ne hayaller anlatmıştır.Geçen gün ameliyathanede yakaladık.Giyinmiş ameliyat elbiselerini illa bu hastaya yüz nakli yapacum deyormuş.hastanın yüzünü af büyürün gotüne ,gotünü yüzüne nakledecekmiş.Feyzulla var bizim koylü Tokat Reşadiyeli ha o habar verdi bağa da oyle anlaşuldu” deyince bizim Basri olduğu yere yığıldı kaldı.
Ertesi gün daha ciddi bir devlet hastanesine başvurup doktor ile görüşmeye gittiler.
Doktor gayet ciddi, ağırbaşlı, kalın kaşlı, gözleri her zaman yarım açık durumunda, hastanın yüzüne bakmadan konuşan, kalın burun delikleri olan orta yaşlı bir adamdı. Sesi de bu kadar kalınlığa uygun bir tonda olduğundan hiç şaşırmamıştı Basri.
Usulleri konuşup anlaştılar. Ertesi gün heyecanla hastaneye gittiler. Koridorlardan geçerken kucağında bebekleriyle dolanan anneler görünce heyecanı bir kat daha arttı. Bebeklerin popolarına bağlı piknik tüpleri görünce gözleri doldu. İçinde “ Aygazzzzz” diye haykırmak geldi. Kendini tuttu. Fakat gözyaşlarına mani olamadı.
Ameliyat masasına yatıp bacaklarını ayaklıklara doğru kaldırıp koyuca doktorun “ Şimdi sakin olun Basri bey “ dediğini işitince kendine geldi.
Bu masada kendisi değil eşi olmalıydı.
“Bir aksilik var ama hadi hayırlısı” dedi içinden. Gözlerini sıkıca yumdu ve “ Artık burada bir hafta beklerim siz de haftaya okursunuz devamını sevgili okuyucu” dedi usulca.başını yastığa gömdü ve dilini ısırdı.
YORUMLAR
Ya arkadaş şimdi anlamadım ki. Niçin bir hafta bekletiyorsun sen bizi..Maksat gıcıklık olsun diye mi? Yoksa özel bir sebebi var mı? Ben o kadar bekleyemem. Desem de çaresiz bekleyeceğiz galiba.
Tüp bebek olayına el atmaığımız kalmıştı..Onu da hellettik evel Allah.
Selam ve sevgiler.
You düp, piknik düp, düplü düpsüz dalış ve düp bebek ve şimdilerde pek de duymadığmıız sokağımızın o dost sesi "aygazzzzzzzz" ile evlerimizde hazır olda bekleyen minik ya da daha büyük bombalar.Ragıp bey haksızmı şimdi bu "düp" ile ilgili kaygılarında:) Uzun ama okuması keyifli bir yazıydı elinize sağlık.