- 589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yalana bak yalana
Yalana bak yalana!
Muhittin Çoban
Osmanlıda yalan biter mi?
Bitmez.
Peki bizim Osmanlının torunu olan Erdoğan’da yalan biter mi?
Bitmez, hiç bitmez!
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine en büyük yalancı olarak geçeceği kesin.
Çıkmaz böyle bir yalancı daha, vallahide çıkmaz, billahide çıkmaz.
Bunca yalanı nerden buluyor diye kafa yormamıza hiç gerek yok.
Yeni yeni yalan üretemiyor ki.
Yeni yeni yalan üretecek kapasitesi yok ki.
Bu zekaya da sahip değil.
Hep aynı yalanı ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor.
İşin kötü ve acı tarafı bunlar bizi tam aptal sanıyorlar galiba.
Her dönem aynı yalanlara inanacağımızı mı sanıyorlar?
Ayıp ayıp siz aynı yalanları söyleyecek kadar angut olabilirsiniz ama biz aynı yalanlara inanacak kadar angut değiliz.
Yalana bak yalana!
“Polise saldıran dört kişi öldü!”
“Ben de Aleviyim!”
“Peçeli kızımızı dövdüler!”
Ne demişti?
Çapulcular kızlı-erkekli camilerimize ayakkabılarla girdiler, bira içtiler!
78’ li yıllarda da aynı yalan söyleniyordu..
68’ li yıllarda da.
Bu anarsistler, bu koministler camilerimizde içki içiyorlar, camilerimize saldırıyorlar, bomba atıyorlar; bunlar Kızılbaş Komünüst, Vatan haini, Moskavanın piçleri...
Bizzat tanığıyım.
Yine böylesi bir yalan uydurmuşlardı Adana Kiremithane mahallaesinde.
80 li yıllardı.
Halkı galayana getirip devrimcilere saldırtmaktı; devrimcilerin halkla bütünleşmesini engellemekti.
Yine böyle ramazan ayındaydık.
Koministler camiye bomba koyacak demişlerdi.
Camiye bomba atmalarını, devrimcilerin üzerine yıkmalarını engellemeliydik.
Bir ay boyunca gece gündüz Camiyi koruduk.
Cemaatin camiye güvence içinde gitmelerini, namazlarını kılmalarını sağladık.
(Gezicilerin anti-kapitalist müslümanların namaz kılma anında koruma yaptıklarını görünce hem gururlandım, hem bu konuda aynı noktada olduğumuzu gördüm, utandım, ayıpladım, kınadım; ama utancım aynı yalanları duymaktandı.)
Hatta bir ay boyunca sahur vakti ramazan davulu çaldık, sokak sokak dolaştık.
Madem bir ay davul çaldık halkımızı sahura kaldırdık, ozaman bayram günü ramazan davulcularının toplayacağı bahşişleri de biz hakettik dedik.
Bayramın ilk günü taktık boynumuza davulu, aldık elimize tokmağı kapı kapı dolaştık.
Topladığımız bahşişleri cezaevinde zor koşullarda yatan devrimci arkadaşlarımıza yolladık, dertlerine bir parça derman olmak için.
Osmanlıda yalan bitmez demiştik.
Erdogan’ da da yalan bitmez.
Peki halkımız bu basit ve adice yalanlara inanır mı?
İnanır!
Bu yazıyı kaleme almamın bir nedeni de bu yaaa!
Gezi olaylarının ilk haftasıydı. Sıcak günlerdi. Gezinin sıcaklığı taaa İsviçreye kadar gelmişti.Teslim Töre, Mehmet Özgül cafede oyurmuş sohbet ediyorduk, bir tanıdık geldi. Çok geçmeden sohbete dahil oldu.
Ve ilk sözü şu oldu:
“Camiye ayakkabıyla da girilmez ki”.
Teslim Töre’nin tepkisi gecikmiyor:
“Polisin terörünü görmüyorsun, polisin copundan, polisin gazından, polisin pilastik mermisinden kendini korumak zorunda kalan insanların ayakkabılarıyla camiye girmelerini mi görüyorsun?”
Demek ki her yalanın bir de inanıcısı varmış.
Ne ayıp!
İşin en ilginç yanı yalan söylerken hiç kızarmıyor, hiç utanmıyor, hiç Allahından korkmuyor!
Bunlar ekip olarak çok pişkinler, çokkkk!
YORUMLAR
Bitmişliğin ve tükenilmişliğin, ortadoğuda da, rollerini yerine getiremenin neticesinde de, abilerinin gözünden düştüğünü anlamışlığın panikliğidir. İşte! Bu nedenle, geri çekerken birliklerini, hiç değilse, hocası Erbakan'ın bıraktığı yere kadar çekmenin siyasi taktikleriydi tüm bu olanlar. Yaşam alanlarına müdahale, alkol, doğum kontrolu, sezeryen, kürtaj, tecavüz mağdurlarının kürtajına engelleme, 3 çocuk dayatması, herkesi imam-hatipli yapma, 4+4+4 yası gibi, dindar ve kindar nesil, kpss, ösym ve pmyo sakandalları ile kendi saflarını sıklaştırma ve tanzim için yapılanlardı bunlar.