- 647 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Kelebek Fısıltısı 3. Bölüm
Nişan törenimiz masal gibiydi. Bütün arkadaşlarım mahallenin yazlık sinemasını doldurmuşlardı. Gülsüm peri kızları kadar güzeldi.
Benim de façama diyecek yoktu. Fotografçılara, garsonlara, çocuklara bahşiş dağıtıyordum bol bol. Ceplerim para doluydu. Evdeki kasa, sonra banka. Bileğimin gücüyle kazanmıştım bu paraları ben. Rasim sadece akıl vermişti hepsi o.
Niye aklıma getiriyordum ki şimdi onu? Yoktu işte yoktu. Dükkana gelmiyordu. Nişana da gelmemişti. Belki gitmiştir şehirden. Zaten küfredip dururdu hiç sevmezdi.
Herkes Rasim’i bana soruyor. İşin tek can sıkıcı tarafı bu. Sanki göbeğimiz birlikte kesilmiş. Sanki her arkadaşlıklarını ömür boyu sürdürebilmişler kendileri. Bitti işte bitti kardeşim. Görmek istemiyorum onu. Başımı derde sokacak. Ben nişanlıyım. Baba olacağım ve atölyemde çalışıp karıma çocuklarıma bakacağım.
Nişan gününden sonra iki gün dükkana gitmedim. Kalfayla çırak ne günler içindiler? Zaten yetişmişlerdi işlere. Rasim’den söz edilmez olmuştu artık. Ne dükkana gelenler, ne kalfayla çırak anmıyorlardı onun adını. Ben bazan merak ediyordum ya, çıkardı bir yerlerden nasılsa.
Nişandan iki ay kadar sonra evlendim. Düğünüm de nişanım kadar güzeldi. Düğünden bir yıl sonra ikiz oğullarıma hamileydi Gülsüm.
Dükkanın işleri gayet iyiydi. Artık inşaat sektörüne atılmıştık. Binaların bütün ahşap işlerini biz yapıyorduk çevremizdeki. Hatta başka mahallelerden de işler geliyordu, çoğunu kabul etmiyorduk. Öteki mobilyacılar gibi küçük atölyelere iş verir olmuştuk.
Yaptığımız işler beğeniliyor, herkes bizi tanıdıklarına tavsiye ediyordu. Namusumla çalışmıştım tabi olacaktı o kadar. İyi yapıyordum işimi. Param vardı. İki oğlum, dünyalar güzeli karım. Her şeye sahiptim.
Oğlanların doğumundan altı ay sonra babamla annem bir trafik kazasında öldüler. Üzüntüm tarifsizdi. Gülsüm benimle bir süre kaldı, sonra annesine gitti. Biraz yalnız kalırsam iyi gelirmiş. Vardır bir bildiği. Tahsilliydi Gülsüm. Hem seviyordu beni. Kesin vardı bir bildiği. Yalnız kalmak iyi gelir bana. Gülsüm öyle söylüyorsa, dinlerim onu.
Öyle de oldu. Dinledim Gülsüm’ü. Ne dediyse dinledim. O gidişinden sonra iki ay eve gelmedi. Ben ara sıra uğrayıp çocukları görüyordum. Babamdan kalma evi satalım dedi, dinledim. Arabayı, memleketteki tarlayı satalım dedi yine dinledim. Sermayeyi artırırız diyordu.
Emzirmedi Gülsüm oğullarımızı. Bir ay ya var ya yok meme verdiği. Benim içinmiş. Bana güzel görünmek istiyormuş. Göğüsleri güzeldi gerçekten. Hele uçlarını belli eden elbiseler giyince dayanamazdım. Saklasın isterdim kimse görmesin benden başka ya, o böyle giyinirdi. Tabiatı öyleydi. Kötü bir niyeti yoktu.
Bir gün dükkana son model arabasıyla, korumalarıyla filan bir adam geldi. Karşıda inşaat yapıyorlarmış. Bizim methimizi duymuş, bizimle çalışmak istiyormuş. Yüklüce de bir para önerdi. Fakat inşaatın yapımı sırasında sürekli şantiyeye yakın olmam lazımdı. Artık günümün neredeyse tümünü şantiyede geçirmeye başlamıştım..
YORUMLAR
Vallahi, olaya üçüncü bölümden dahil oldum ama, fırtınaya yakalanışım erken oldu.
Çok hoş bir anlatımı var yazarın.
Ama,
kurduğu, düşlediği güzelliklerin bozulacağı endişesi uyandırdı bende son bölümü hikayenin.
Umarım her şey yolunda gider ve oğlanlar sevimsiz bir kaderin kucağına düşmezler.
Merhaba, ikinci bölüm ile 3. bölüm arasında bir kopukluk olmamış mı? en son okuduğum yerde Gülsüm bir şeyler anlatıyordu. Orası bilerek mi atlandı, yoksa yine aceleciliği mi tuttu yazarımızın.
Onun dışında iyi gidiyor. Bu öyküye ben de birkaç son uydurdum kafamdan ama ip ucu vermeyeceğim. Yazar ne yazarsa onunla yetinmek gerek. Fikirler sona saklanmalı değil mi:))
Tebrikler, saygılar