- 693 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kaçamıyorum
“Özlemedim” desem yeterli mi? Yani engelleyebilir miyim o zaman, parmaklarımın az ötemdeki harflere değmesini?
Oysa harfler ben onlara dokunmazken ne kadar da masum görünüyorlar klavyenin üstünde. Öyle bir sıralanışla dizilmişler ki kalp acıtan türden birleşimlere varamıyorlar bir türlü.
Bu dizilimi yaşamda da çoğu zaman korumalı bence. Harf harf olarak kalır böylece, tehlikeli birlikteliklere girip de anlamlı bütünlere varmaz.
Kelimeler harfler kadar masum değil çünkü… Yaşamda bir karşılıkları var. Masum kalamayacak kadar gerçekler… Bir duyguya çarpıyorlar bazen, ona adını hatırlatıp “Ne duruyorsun?!” diyorlar sonra. “Görmüyor musun aramızdaki çekimi? Ben seni sana hatırlatmak için buradayım. Hadi hımbıl hımbıl oturacağına yerinden kalk, egemenliğini ilan et!”
Klavyenin başından kalktım. Parmaklarımı rahat bırakabilirim yani. Zaten istesem de dokunmamam ki artık harflere. Onları tuşların üzerinde birbirlerinden bağımsız olarak, bir bütünün parçası olmadan görmedikçe sadece bir harf olarak kalamazlar ki! Bir sözcüğün bir yerine yamanacaklar ille de. Bu da yetmeyecek, diğer sözcüklerle birleşip cümlelere yol alacaklar.
Bazen tek kelime yetecek cümle olmalarına. Mesela “Özlüyorum” diyecekler. Daha doğrusu onlar değil aslında içim diyecek bunu. Harfler klavyenin üstünde, paramparça olmuş cümlelere dönüp önceki masumiyetlerine kavuşana kadar da en yüksek perdeden duyurmaya devam edecek sesini.
“Özlüyorum” diyorum. Üstelik bu kez dıştan… Hemen klavyenin başına dönmeliyim. Artık dokunmaktan korkmuyorum harflere. Çünkü çok geç artık kaçmak için sözcüklerden! Çoktan dokundular bile uyanmasından en çok korktuğum o duyguya. O da hemen harekete geçti, az sonra ele geçirecek beni.
Bu yüzden kontrolü ele alıyorum yine. Madem kaçamıyorum sözcüklerden, hiç değilse daha az acıtan cümlelere vardırayım onları. Kurgusu, konusu bana ait bir hikâyenin parçası olsunlar. Onları da kendimi de kandırabilirim belki o zaman. “Hayat da aynen anlattığım bu hikâyedeki gibi…” derim. “Canım hiç acımıyor aslında. O’nu zerre kadar özlemiyorum.”