- 795 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilge Kişi Ve İnsan -9-Özgürlünü Arayan İnsanın Kendisi İle Buluşması-SON-
-Yer, gökyüzüyle düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü hâle gelir ve uyum içinde yaşar ve bu uyumun neticesinde hayat devam eder. Dua ve ibadet, Allah ile olmaktır. Allah ile olan kimse için ölüm de, ömür de mana kazanır.
İnsan
-Bu uyuma uyan cansızlar, uyum içinde iken biz akıl sahibi insanlar, hep kavga içinde hep yıkmanın peşindeyiz bunu şimdi daha iyi anlıyorum.
-Aslında insan dünyadaki sırları bulmak ve paylaşmak için gönderilmiştir ama arayan kim? Siz insanlar.
Nefise birden durdu. İnsan şaşkınlık içinde
-Siz insanlar derken, sizler değimlisiniz? Yoksa! Yoksa ben başka bir boyutta mıyım? Biliyordum? Zaten ilk başta başaklığı anlamıştım zaten?
-Yoo, sadece dilim sürçtü! Haydi, buyurun yemek hazır haydi, baba yemek hazır haydi.
2
Yerlerden bir yer, ama öyle bir yer ki ortalık laf ve sözden toz duman, gözlerde ateş fışkırıyor, ayaklar bir farenin çevikliğinde koşuyor, suratlar tam bir kezzap dökülmüş gibi bakılası yok. Toplantı üstüne toplandı. İstedikleri olmayınca böylesine karanlık fikirlerin toplandığı karanlık bir oda. Masada kızgın suratlı genel müdür olduğu belli olan zat
-Arkadaşlar biliyorum, istediğimiz olmadı maalesef, oyunumuz bozuldu! Çobanın kavalında acı nağmeler çıkarmaya uğraştık ama onlar duygusal bir yaklaşımla kardeşlikle oyunumuzu bozdular! Başkanımız bu konuda hepimize kızgın ve uzun bir süre yüzlerimizi görmek istemiyor. Halk dili ile konuşanlar, üslubuna hâkim güzellik ve aşk ile hayata bakan insanlar ne yazık ki oyunumuzu yutmadı.
Masada kızgın suratlı olan şişman burnundan soluyan kişi hırsla
-Ama biz elimizden geleni yaptık, ortalığı bulandırmak adına ne yalanlar varsa ortaya attık, ilk başta çok güzel gidiliyordu ama nedense birden bir her ne oldu ise olayların yönü ve gidişatı tamamen değişti.
-Başkanımızda bunu söylüyor.
İnce zayıf gözlüklü olan
-Efendim biliyorsunuz Türklerde şefkat ve merhamet ne kadar derin olursa varlık adına duyulan ızdırap ta o kadar derin oluyor, amma hissetmeleri ve birbirlerine sarılmaları ve kucaklamaları da o kadar ani ve derin oluyor her nedense. Güçlü ve manevi bir doku ile kalplerini sarmışlar ki çözmek ve bozmak çok zor. Hiç kimseye sezdirmeden ortalığı karıştırmak ve kasalarımızı doldurmanın peşinde iken maalesef tam tersi oldu başkanım.
-Evet, bu konuda çok haklısınız! İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığımızı bulmak, insanları birbiri ile kırdırmak amacıyla ortaya attığımız elle bulunması zor olan oyunumuzu bozdular! Şimdi ne yapmamız gerekir onu tespit etmeliyiz. Ama ayırt edememek, tam olarak seçememek adına yeni senaryolar bulmalıyız. Sanki bizlere akıllarındaki sopa ile dövdüler arkadaşlar! Kaç gündür bilemiyorum bu olayı çözmek için bizler ve genel başkanımız düşünüyorlar ama onlarda bizim gibi şaşkın ve çaresiz kaldılar! Sanki Allahlarının yani bizimde tanrımızın keskin kılıcını yedik, öylesine çaresiz kaldık ki bunu anlatacak başka söz yok arkadaşlar.
Herkes yeniden sustu ve donuk gözler, geniş imkânlarla kısıtlı imkân bile sağlayamayan, kıyısında tutulunca bin parçaya bölünen bez kumaş gibi simaları üzgün ve tut yemiş bülbül gibi suskunluğun zindanına girdiler. Oysa bu yolda tüm olanakları seferber etmişler, değişken hareketler sergileyen adamları ile ortalığı karıştırmak için iğne yiyip iplik sıç… İçin ellerinde ne gelirse yapmışlar ama maalesef istedikleri olmamıştı. Gazları bitmiş ve maalesef lambanın fitili yanıyor gibi ortalığı is ve duman kaplayan koku ile başları önlerinde hindi gibi düşünmeye ve olayı çözmenin telaşına düştüler.
Aslında onlar bir şeyi bilmiyorlardı bilmeleri de imkânsızdı. Akl-ı Feâl(Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe, Yani Allahın yetkisi diye bilir isek) Böylesi Felsefecilerin akl-ı feâl dedikleri yalnız onların hayallerinde bulunup, kısa akılları ile ortaya attıkları bir şeydir. İslâm bilgilerine uymamaktadır. Bunların bozuk inanışlarına göre, insan sıkışınca Akl-ı feâla yalvarır, Allahü teâlâdan bir şey istemez. Allahü teâlânın dünyada olup bitenlerle hiç ilgisi yoktur derler. Bunlar sapık fırkaların hepsinden daha aşağıdırlar. (İmam-ı Rabbani). Bunu nerden bilecek o zavallılar şeytanın uşakları ve yaltakçıları. İşin içine Allah’ı katmayarak, şeytanı katarsanız yolda kalırsınız. Ve Allah’ı yanına alanlar sizlerin oyunuzu ve hilenizi anlar yüce Allahın izni ile sizin oyunlarınızı bozar. İmanlı kalplerin nefesi ve soluk alışı Allah ile beraber ve iman ile olunca en tesirli en büyüleyici güzelliği ile atar ve hiçbir zor oyun onu sırtını yere getiremez ve tuş edemez Allah ile beraber olunca ve Allahın izni ile işte o zavallılar bunu bilmekten aciz insanlardı. Sahip oldukları şeytani değerler ve nefsi, değerleri hakikatten ışık almayan yıkmaya meyilli değerleri kalplerinde taşıyanların sonu her zaman hazin olmuştur. İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır, bunu da bilmiyorlar, bilmiyorlar…
Herkes masanın başında üzgün bir ifade ile kalktılar. Söz ve düşüncelerle ufukları karartma kalben ve fikren insanların yollarını karatmaya çalışanlar Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ı ve imanlı insanları hesaba katmadıkları için her zaman yok olmaya mahkûm olacaktır buda böyle bilinsin.
Telefon acı, acı çalmaya başladı. Müdür korku dolu bakışlarla telefona baktı, açıp açmama konusunda acı dolu bir ızdırap duyuyordu. Bu telefon aylardır hiç bu kadar uzun, uzun çalmamıştı. Korku içinde ahizeyi kaldırdı.
-Buyurun efendim?
Karşıdaki kişi hırs ve kızgınlık içinde
-Ne yaptınız bir çözüm yolu buldunuz mu?
-Şey, efendim bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Umarım bir çözüm yoluna yaklaştık.
Kelimeler ağzında dağılıyor ve ne söylediğini bilememenin ezikliği içinde
-Hemen efendim, baş üstüne efendim!
Karşı tarafta uzun, uzun talimatı aldıktan sonra telefonu usulca kapatarak derin bir soluk aldı.
Bozuk olan bu morali ile rahat bir nefes almak ve dinlenmek için Henry evin yolunu tuttu. Eve gelince kapının ziline uzun, uzun bastı. Kapıyı eşi suizanna açtı ve açması ile
-Hayatım neden uzun, uzun zile bastın, anahtarın ile neden açmadın?
Sorusunu sorduktan sonra Henry yüzündeki bozuk ifadeyi fark edince, şaşkınlık içinde
-Hayatım neden böylesine bitkinsin sanki tanrının tokadını yemiş gibisin?
Bu söz ile Henry kendine geldi ve hayret ile
-Sen nerden biliyorsun?
-Neyi hayatım?
-Tanrının tokadını yediğimi?
-Hayatım yüzündeki ifadeyi ancak bu açıklar. Gel içeriye gir bir duş al kendine gel, bana neler olduğunu anlatırsın, haydi gir içeriye.
Usulca içeriye girdi. Elbiselerini çıkararak duş almak için banyoya girdi. Uzun ve soğuk bir duştan sonra banyodan çıktı, kurulandı ve salona geçti. Eşi suizanna ayakta heyecanla bekliyordu.
-Gel hayatım koltuğa uzan ve bana neler olduğunu anlat!
Henry neyi nasıl açıklayacağın bilememenin şaşkınlığı ile
-Önemli değil hayatım, hem bu konular ev ortamında konuşulacak konular değil gizlidir.
-Hayatımızda gizlilik hiç olmamıştı şu ana kadar, seni üzen ne ise bilmek ve yardımcı olmak istiyorum hayatım. Haydi, bana anlat ve rahatla haydi canım.
-Olmaz hayatım belki daha sonra, şöyle biraz uzanarak dinlenmek istiyorum, telefonların fişini çek ve beni rahatsız etmesini istemiyorum!
Diyerekten hem evin telefon fişini hem de kendi hem de eşinin cep telefonunu kapattıktan sonra, biraz dinlenmek için gözlerini kapattı. Gözlerimi yumar yummaz kendini çıkamayacağı küçük bir menfezin içinde buldu. Etrafında sesler geliyordu kulak kabarttı sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Az ilerde mesai arkadaşı Hansı gözyaşları içinde kendi kendince acılar içinde konuşurken buldu. Yaklaştı eli ile dokundu, Hansı bu dokunuş ile irkildi ve Henry görünce
-Henry seni tanrı gönderdi, burada sıkışıp kaldım saatlerdir bağırıyorum beni duyan olmadı, sen sesimi duydun da geldin’
Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemenin ezikliği içinde.
-Bırak ağlamayı da, buradan çıkmanın bir yolunu bulalım.
-Ne yani sendemi, yoo olamaz oysa ben!!
10
Anı bir refleksle uykudan ve korkunç rüyadan uyandı. Alnından boncuk, boncuk terler damlıyordu, gözlerinde korku ve şaşkınlık hâkimdi.
Bu âlemde her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı olduğu gibi, toplumların hayatında da benzer değişim ve dönüşümler ve yaşayışlar ve oluşumlar vardır. Bu âlemdeki değişim ve dönüşümler insan iradesini aşan, düzgün bir, bir çizgide, eksende genellikle bu takvim eksenli etrafında cereyan eder. Toplumlardaki değişim ve dönüşümlere müdahale edilmesine gelince, onların uzayıp kısalması, dar bir çerçevede mi yoksa geniş bir sahada mı gerçekleşeceği insan iradesine bağlı olarak değil de bazen istenmeyen şekilde meydana gelir. İsteme, dilemek, sebebiyet verme, yok etme arzuları plânındaki irade bu sebeple bu âlemdeki beklentiler için planını yaptığımız takvim yapraklarını takip etmeniz bazen yeterli olmayacaktır. Fakat bir toplumun, solgun bir dönemden sonra yeniden hayat soluklayacağı, üzerindeki ölü toprağını atarak yeniden dirilişe yürüyeceği ve asırlık prangalardan kurtulup yeniden hürriyetine kavuşacağı bir bahar mevsimi olmayacağı anlamına da gelmez. Bu beklentin irade ve azim yörüngeli, ızdırap, çile ve gözyaşı isteyen aktif bir bekleyiş içinde de olabilir ama duyarlı ve inançlı gönüller, her zaman bunun farkında olarak elinden geleni yapacağından da kuşkumuz olmamalıdır. Allahın izni ile. Bu zihniyetteki insanlardan kurtulmak öylesine kolay bir iş değildir. Nasıl ki bahar, kışın ayaz soğuğundan sonra çıkıyorsa, bahara kavuşmak için kışın ayaz soğuğuna da hazırlıklı olmalıyız ve bununla mücadele ederek ancak baharı bekleyebiliriz. Mücadele eksenine girmeden, kazanmamız doğru olmaz. Nasıl ki tohumlar toprakta çatlayarak meyve veriyor ise sert kaya ve toprakları delerek dışarıya çıkıyorsa bu mücadelemizde kolay olmayacaktır sabırla ve sebatla imanlı ve Allah’ı bilen imanlı gönüllerin çabası ile yok edilebilinir ancak. Ve Allahtan da hiçbir zaman ümidimizi kesmemeliyiz, Yüceler Yücesi Merhameti, Rahmeti ,Keremi,Lütfü…. Sonsuz Allahtan ümidi kesmek cahilliktir inançsızlıktır.
3
Hayat ve yaşam ne garip diye düşündü. Muammalarla gizemle dolu. Dün yaşanılanlar bugün hiç yaşanılmamış, sanki dün diye bir şey yoktu, sanki her şey bu an ve bu saat, bugün bitince de bu yaşanılanlarda dün olacak ve şimdi yaşanılanda yaşanmamış gibi olacak ne muamma, ne gizem. Peki, öyle olunca acılar ve devam eden sıkıntılar acaba neden dünde kalmıyor ve hiç bitmemiş gibi devam ediyor? Madem öyle yaşanan hayat ve koşturmacalar, yeni günde yarın oluyor ve unutuluyor ve hiç yaşanmamışlık veriyorsa bu neden öyle olmuyor dedi. Yeni günde hayata ve yaşama sıfırdan başlayarak yaşanılıyorsa neden dün hissettikleri dünde kaldı ve sanki hiç yaşanmamış gibi, ama sıkıntılar ve acılar hiç kesintiye uğramadan ve bitmeden devam ediyordu oysa. Sanki yeni gün yeniden bir hediye, dün yaşanan ise unutuluyor? Yaşanan sona neden geri gidilmiyor gidilse idi yaşanan hatalar çok çabuk telafi edile bilinir miydi acaba? Bu gün yeni günde hata yapmadan nasıl yaşanır bu dün olduğunda hata yaptığımızı hatırlayıp üzülmemek için ne yapıla bilirdi? Aklı karıştı! Düşünmeye ara verdi. Uyandığında sabah olmuş sabah güneşi ufukta doğmak üzere idi. Yeni günün yenilenme ve yeniden var olmanın ve sırası geldikçe yaşanılan eski olup yeniden yenilenmenin yeniden canlı olmasını algılayan beynimiz yenilenme durunca acaba ne olur eski gündemi kalır yoksa… Hırsla kapıyı açtı dışarıya çıktı. Bir an nerede olabileceğini ve dün nerede olduğunu ve buraya nasıl geldiğini düşünmeye başladı. Kentte çıkan kargaşa özgürlük diye bağıranlar bir anda kendini öne atarak koşması, nefise hakkı amca yaşanılan o bambaşka yaşam boyut evet hatırlıyorum ama şimdi neredeyim? Burası burası Nefiselerin evi ama nefise ve hakkı amca neredeler? Hızla içeriye koştu kimseler yoktu ev bom boştu. İlerde çocuk sesleri geliyordu, sese doğru yürüdü sesler yakından geliyordu etrafına bakındı her şey normaldi ama ben normal değilim, yaşadıklarım yaşananlar aklı durdu sanki o anda yaşam bir durdu, yeniden hayat yeni bir dirilişle boyut değiştiriyorcasına düşünce ve irfan boyutu buğulanarak tefekkür iklimine ulaşarak boyut değiştiriyordu. Varlık sahnesinde yeniden oluşan hayat ve yaşam hayata göz kırpan yeni boyutu ile şekillenerek yeniden yeni yolda yürüyebilmesi için solan ve solgunlaşan duygu ve düşünceleri yeniden şekil alıyordu. Bir anada kaldığı yerde yaşam anında devam etmeye başladı sanki olanları hiç hatırlamıyordu.
Bugün, bir baştan bir başa bütün yeryüzü, dünya çeşit çeşit bunalım ve krizlerle buhranlar içinde çırpınıp durmaktadır. Toplumlar ahlâkî, idarî, iktisadî üst üste gelen bir sürü gaile ile yorgun ve ümitsiz, kitleler şaşkınlık içinde ve gelgitler ağında yaşamaktadır. Birinin doğru dediğine diğeri doğru değil diyerek karşı çıkıyor. Bu doğruluğu ölçecek kıstas olmayınca değer olmayınca herkes ayrı telden çalmaya başlıyor. Gücü elinde bulunduran-Bulundurduğunu sanan- şer odaklarının, elli türlü, elli ayrı noktada yaktıkları fitne ateşleri ise bugünle beraber geleceğimizi de tehdit ediyor ve etmeye de devam edeceklerdir. Evet, günümüz dünyasında fertler hasta ve sarsık, yuva perişan ve dağınık, yığınlar hezeyan içinde ve şaşkın, kaba kuvvet temsilcileri de zalim ve insafsız kimse bilmiyor işin nereye gittiğini ve insanlığı nasıl bir akıbetin beklediğini. İşte bu şartlar altında eğer insanlık bir kez daha sahil-i selâmete çıkacaksa, bu, başka değil ancak yaşatma hissi gibi yüce ve yüksek bir idealle gerçekleşecektir. Yaşamayı yaşatmaya bağlamış, kendi kurtuluşunu başkalarını kurtarmada gören yüce bir ideallerle sağlanılabilinir, yeniden imana sarılmak, yeniden Allah ve Resulü ile beraber olmaktan geçiyor. Yoksa insanların kendi kurdukları sahte gelip geçici kendi ideallerini yaşatmak için önümüze serdikleri model hayat tarzı idealler, İzemlerle anacak buhrana ve yok oluşa gidilebilinir. Hangi ırk ve renkte olursa olsun, insanları ayrım yapmadan ayırmadan, hangi bölge ve coğrafyada bulunursa bulunsun bütün insanlığa merhamet duygusuyla saracak ve kucaklayacak ve bakabilen, derin bir şefkat hissiyle onlara ellerini uzatan, ikbal ve geleceğini başkalarının mutluluğu adına toprak gibi ayaklar altına serebilen, hava gibi herkesin düşüncesine göre damarına karışıp her bünyede kan gibi deveran edip duran su gibi hasret ve hararetlerin üzerinde çağlayıp her yana hayat sunan ve imanı yaşayışı sergileyerek bu yaşanlara dur diyebilecek bu vicdanı engin gönüllüler sayesinde öyle inanıyoruz ki, asırlık bunalımlar sona erecek, ızdıraplar dinecek ve bütün insanlığın yüzü bir kez daha gülecektir. Yoksa ortalığı şeytana ve uşaklarına bırakılırsa bu ızdıraplar ve kaos durmayacak ve insanlık mutsuz yaşayışına devam edecektir.
KAYNAK:
1- kuranvebilim.com/html2/karisik/pisman_olmadan_once.html
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.