- 1762 Okunma
- 11 Yorum
- 2 Beğeni
Nefes
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“İçimle içsel düşünüşler…”
Bahar yerini yadırgıyor yürekte, şimdilerde…
Haftanın üç dört günü sohbetlerimiz olurdu. Hem de saatlerce… Konu bir türlü benim ya da çocukların güncel planları eylemleri olmazdı. Hele en hassas noktası siyasetten bahsedip bir cümle çıktı ise ağzımdan, vay ki ne vayy!!! Kalkma vaktime dek dönemi, dönem öncelerini ben doğmadan önceleri, görüp geçirdiği ihtilallari… Harfi harfine ve olayların tarihlerine, kişilerin eylemlerine varıncaya değin tüm bildiklerini paylaşırdı. Bir tek kelime bile söylemek ne mümkün. Ya da odada annemin bir ikramda bulunmaya yeltenmesi, fısıltı ile de olsa dialoğa geçmesi… Hoş ben değil kim olursa olsun dinletmeyi ve paylaşmayı severdi. Dinlemek ve bilgi almak için gelenleri görünce cahilliğimden utanırdım. Ha bir de telefonla soru-cevaplar hariç… Her defasında gördüğüm şuydu: bildiklerini kendine saklamaktansa öğretmek, çevrendekilerle paylaşmak ve bilgilendirmekti. O, hep bunu yapardı. Evine ziyarete gelen herkes –uzak, yakın, kim olursa olsun- saatlerce dinlerdi, dinletirdi. Yine bir naat ve kaside; aruz vezni ile yazılmış şiirler kitabı vardı. Çok eski ama kıymetli idi. Her şeyden önce kitaptı, dini ve milli duygularla kaleme alınmış olmaları ile kat be kat daha değerli bir eser idi. En değerlisi idi kitapları. Kur-an, ı Kerim kitapları ve hatmettiği onlarca ciltlik mealleri… Benimle paylaşmayı severdi. Al, oku ve hakkında konuşalım derdi.
Her zamanki gibi yine bir gün kafama takılan bir soru oldu ve telefona sarıldım. Sorumu sorduktan sonra, aldığım cevap kızarıp utanmama sebep olmuştu. Çünkü “canım babacığım” anlatımı, bilgeliği ile tembelliğimi bir kez daha yüzüme vurmuştu. Koç burcuydu, burcundan mıydı ki? Liderlik ruhundan, yoksa ailenin en büyük evladı olmasından mıydı? Hay Allah, nereden de arayıp yine aynı duruma düşmüştüm. Heyecanlı yapım bu noktada sıkıntıya soktu beni… Ve yine… ;
-Aman baba, yarına çıkmaya garantimiz mi var! Ben bu işe hobi olarak başladım, ileriye yönelik planlarım var elbette! Kendimi bu alanda geliştireceğim. Fakat yapabilecek güçte hissetmiyorum, şu an da kendimi! Zamanı var!
-Kızım: “aldığını veremezsin; verdiğini alamazsın!” Elbette yap… Ancak bir işi başarmak için yola çıktıysan bunun için çaba sarf etmelisin. Zaman hızla akıyor. Benim çocuklarımsınız, ama tembelsiniz. Şiir yazıyorum diyorsun, sana sorduğum ilk soruda takılıp kalıyorsun. Madem bu işe baş koydun. O halde hakkını vereceksin. Yok, öyle derinlemesine bilmeden ezbercilik yapmak! Bir mecliste otururken sakın ben şiir yazıyorum deme…!?
-Ama baba, Edebiyat uçsuz bucaksız bir derya… Her şeyi bilmem olanaksız, hele senin gibi her şeyi aklımda tutabilmem mümkün değil. Keşke sana çekmiş olsaydım.
-Benim kızımsın, evet. Araştıracak, öğreneceksin. Herkesin bildiğini ve dahi hiç kimsenin öğrenemediklerini, çalışıp öğreneceksin. Akıl makine gibidir; doğru zamanlarda çalıştırmalı, düzenli bir çalışma sistemi belirleyip ona göre hareket etmelisin. Ben, Almanca tercümanlık yaptım. Hep söylüyorum kafanı şişiriyorum belki; özür dilerim. Ancak ev arkadaşlarım, “âlim mi olacaksın? “Tercüman mı olacaksın, Mehmet?” dedikleri vakit; “evet evet tercüman olacağım, siz gidin uyuyun” derdim. O zamanlarda ehliyet alabilmek çok zordu. Ben bunu da başardım. Üstelik sürücü kurslarında hocalık yaptım Almanlara, Almanya gibi bir memlekette! Düşünebiliyor musun? Velhasıl… Arkadaşlarım, hafife aldılar, çünkü tembellerdi; uyumayı seçtiler, hala da uyumaktalar… Ne oldu, kazanan ben oldum. Allah akıl vermiş, kâinattaki her zerrenin yaratılmasının bir sebebi var. İnsanoğlu araştırsın, öğrensin, öğretsin; hakikate doğru uzansın diye… Akıl çalıştıkça, çalıştırdıkça, hafıza bu noktada alamayacağı şeyler de dâhil öğrendikçe güçlenecektir.
-Ama baba ben daha birkaç yıldır yazıyorum. Daha sorularına cevap verecek kadar de!!!...
-Bana bahane üretme, ne yaptın birkaç yıl içinde? Sabahlara kadar çalıştın da dirseklerin mi çürüdü. Baş ağrılarından burnun mu kanadı. Madem iyi şeyler yaptığından bahsediyorsun, o halde cevap veremeyeceğin tek bir soru bile olmayacak. Önce öğrenecek, sonra öğretecek, en sonunda sen üreteceksin. Senin, şiir yazıyorum diyebilmen için, benim gibi kafandaki saçları 24 yaşında dökmüş olman gerekirdi. Ve her zaman ki gibi kısa özgeçmişi, hayat hikâyesi…
…,
Yürek kaleme dokunamıyor uzun zamandır, yanmaktan korktuğu için… Ağlaya ağlaya kan doldu gözlerime…
Öyle bir boşluk ki anlatılmaz, yaşanır ancak. Çaresizliğin ve acizliğin bu denli yakasına yapışmış bir illet olduğunu görmek de sancılar içinde kıvrandırıyor insanı… Aklıma durgunluk verirken, yüreğime ateş düşüren “o vakitte bitti” her şey… Kalbim durdu o andan bu yana. Hissizim…
Uyku uyanıklık arasında, beynimde uğultular, türlü değişken diyaloglar… Susturamıyorum içimi… Susturamıyorum rüyalarımı, mutluluk damarlarımı kesti sanki bu gidiş…,
Bana acımı unutturmaya kalkma bahar! Fısıldama olur olmaz her yerde “unuttuğun biri mi var?” Kalbim yenik düştü, ne söylesen de duymaz, duysa da duyduklarına inanmayı bırakalı çok oldu, gözlerimin. Avuçlarımda sımsıkı tuttuğum mazinin, sayıklamalarıydı belki kulaklarımda çınlayan. Her nefes alışımda duyularımı parçalayan… Birazdan tek tek açacağım parmaklarımı, dile gelmeye kalkarsa, kemiklerini kıracağım. Bin bir parça, enstantaneydi hatıralar, özümseyerek, özleyerek, canıma canıma yapışıp kalan. Sussun ve bir daha sussun. Değmesin diye ateşten parmaklarına, yanan avuçlarımda kalan tuzlu anılar…
Ve sen yine… Sayıklıyorum say…
Bu gece an kadar yakın, soluğumda titriyor hisli lambanın dağıttığı ritüeller… Uğruna ıslak türküler söylenen karelerin yolculuğuna eşlik edecek benliğim. Beynimde bulut olmuş düşünceler, damlalar gözyaşı olup akarken… Üstümde rengini hiç bilmeden giydiğim, ne vakittir aynı şeylerle dolaştığımı algılayamadığım, birileri dürtüp söyleyene kadar farkında olamadığım giysiler… Kalbimin ve göğüs kafesimin daraldığını soluğumun kesildiğini hissettiğim anlar yaşıyorum, mütemadiyen… Aynayı mı makyajlasam yoksa gözlerime mi çeksem moral sürmelerini… Her karşılaştığımda o da dürtüyor beni… Kendimdeyim, bırakın Allah aşkına beni… Acı zamanında yaşanır, ölen bin kere ölmüyor… Bir kez ölürdü bir baba…
Ağlamıyorum, kırk günde nehirlerim kurudu. Sırtımı dayadığım koca Çınar devrildi. Otuz üç mevsimdir baharı yaşıyordum, göğsüme uzanan dallarında. Biliyor musun bahar? Devrildi o koca çınar… Yetişemedim bile, toprağından sökülürken, son cümlesini duymaya… İlahi kudret sahibi Allah’ın takdirine boyun eğecektik elbette. Kimdik ki biz, evlat da olsak sonu yazmıştı yaradan. Alnımızdakini an be an görüp, yaşayacaktık. Acizdik, acizdi… Uzanmıştı, boylu boyunca. Gasil hane çıkışında… Onca yıllık çekilen türlü dertlerin ve devasız hastalıkların pençesinde kıvrandı. Doktorlar söylüyordu, biz biliyorduk, o hep moral ve destekle inanıyordu, iyi olacağına…
İlk sana ağlamıştım biliyor musun? Görüyorum ki bildiklerinle değil; yeni öğretilerinle yürüyorsun, sazlıkların arasında… Şimdi uzaklar derya deniz göğsünün her zerresinde. Ulaşılmazlık hadisesi bir umman kadar büyüktü, nezdinde. Nasıl oluyor sahi anlatsan ya; yüzü yitmiş insanlarla anlaşmak? Ruhun nerede, karartılmış kalbinde yüzlerce hisler nasıl da barınabiliyor. Tanrım! “Meçhule giden binlerce gemi kalkıyor limanımdan…
O dehşetli günde dünya denen dönence durdu. Sanki dönmüyor, sanki yaşanmıyor ve sanki nefes bile almıyordum. Her şeyin anlamını yitirdiği bu anda, kalbinin atmadığını hisseder mi insan? Evet, yürek sustu ağlamaktan, şarkılar bitti hüsranından, şiirler… Onlar hep öksüzdü zaten, hep öksüz…! Bir de yetim kalmıştı şimdi, sararmış defterimin hüzünsel bakışlarında yapraklar… Kâinatın sessizliğinde örtülü, gizemli oyalanmaların, oyalamayacağını biliyordum artık. Can, varlık hikmetinden suallerle dolu kasetini olanca hızıyla ve süratle başa aldı. Allah’ım; yüzüm kesik kanlar akıyorken göğüs uçlarımdan, nereden başlayacaktım çalmaya?
Kalabalık yalnızlıklar arasında ağıtlar sarmalında ufalan ve incelen kalbim seni düşündü bahar! İlk aşkımdı benim babam… Kraldı benim babam. Ve soytarıya aldanacağını bilseydi ateş düşen yüreğimin, yeniden ölürdü kahrından. Bil, diye diyorum. O soğuk ve fırtınalı günde mezarlıkta, seni de bıraktım ardımda…
Nefesi kesiliyor bazen aşk aşk diye delinen kalbimin. Neden hala buradayım, hayat nasıl da acımasızca ilerliyor. Bir deniz kıyısında süzülüp giden martılar kadar özgür. Ve kürekleri derinlerinde yitmiş, okyanus ortasında kalakalmış bir sandal. Saatler geçiyor, gün geceye devirken; gece bitmek bilmeyen yaşlarla gününe kavuşuyordu. Sessizdi ve hep olduğu demde eksikti bir şeyler. Tamamlanamamıştım, seninle hiçbir zaman. Aptallıktı ve saflıktı her şeyden önce, çok sevmek ve ikimize de yetebileceğimi düşünmek…
Acının tarifsizliği ile tamamlıyordu, kış bakışlı bir kadın gürültülü yalnızlığını. Ve merdivenlerinden yüreklice çıkıyordu çaresizliğin, bir sonrakini kucaklamaya. Gücünün kudretinden sual edilemezdi, yaratanın. Ve etmiyordum, bezmiş, bıkmış olsam da acılarımdan. Çünkü hüzündü diğer yanımı alkışlarla, coşkuyla sırtlayan.
Acıyı paylaşmaktı ilk akla gelen ve ilk aşkımdan sonra sarılmaya ihtiyaç duyulan. Sendin bahar. Sen, hep yeni tomurcuklanmış çiçekleri sevsen de, ellerinde bendim bir vakitler, açıp açıp solan. Evimin çatısına aniden dolan kara bulutun yaşlarını ve yüzüme giyindiğim matemli tülü kaldırmadın. Şaşırtmadın… Ve yine senciliğinden bir adım taviz vermedin, yaslı yüreğime. Oysa herkes doğardı, yaşardı, ölürdü bu hayatta. Bildim, bunu iyi belledim. Sıra her canlıya, her babaya gelecekti. Ne kadar acı olsa da…
Ve artık… Ne İstanbul’da bir semt, ne şiir kuşanmış yürekte asalet, ne vicdan muhasebesinin defterinde merhamet… Hiç biri yoktu bahar. Biliyor musun? Şimdilerde Nisan yağmurları yağıyor. Bir yağıyor, bir duruyor. Ne kadar severdim, yağarken, kararsızlığını bile bahar. Aslında bilmezsin, yine de bilip de sevinme; bir ölüyor, hem ölüyor, hep ölüyorum. Geceye dokudum sitemlerimi. Kirpiklerine dokunacak birazdan, sakın kapatma! İstemesen de yıldız yıldız yerleşecek gözlerine, atiye dair umutlar…
Kendim mi? Sen, beni bırak! Babam gitti, on adım yürüdükten sonra yeniden inandım, on üç rakamının uğursuzluğuna! Ve tabi ki ben de bittim bu bahar. Yine hatalı solladım hayatı değil mi? Ve yine yanlış yaptım, bendim oysa of, Tanrım; vefasız ve sinsi bir düşman… Zehrini kusmak üzere sana odaklanan!!! Evet, bunca hıncına rağmen yine, yeni, yeniden, aşk yazamıyorum şair yüreğini canlı tutmaya. Ne kadar da bencilim. Allah beni kahretsin.
…
Abdullah amcalar gelmişler, Pazar günü. Karı koca karşılıklı sohbete başlamışlar. Babam da her zamanki dinletmeyi ve anlatmaya seven edası ile heyecan ve neşe içinde hal hatır sormaları geçirdikten sonra, Abdullah amcanın “nasılsın arkadaşım” sorusuna: “Dört doktora gittim arkadaşım, tüm tahlillerim yapıldı; çok iyiyim şükürler olsun. Ve gece uykusuzluklarım vardı ya; işte, ona doktor bir ilaç verdi, inanamazsın. Bir damla su gibi berrak, mercimek kadar bir ilaç… “Aldım ve şöyle uyudum”……………………………… (ve sonsuz uykuya dalar…)
……
Her zaman doğruyu anlatmaktan yorulmayan nefes bir gün tükenecekti. Biliyordum, hazırım sanıyordum. Ölümün böylesi ani gelmesi şok etti bizleri. Yine haklı çıktın, savunduğun doğrulardan birini, işaret parmağın havada iken bir öğretmen edası ile anlatımlarınla, ayni şekilde ispatlayarak uçup gittin baba. Yine sen haklı çıktın babam; “ Aldığını veremezsin, verdiğini alamazsın…
10 Nisan 2013
40. Gün / Doğum gününde...
“babama…
YORUMLAR
Değerli arkadaşım.
Biliyor musunuz ben de '' Mizah'a Sığınmak '' Başlıklı yazıma '' Nefes'' başlığını atmakla atmamak arasında çok gittim geldim. Sonra vaz geçtim. İyi ki de vaz geçmişim. Çünkü sizin yazınıza çok daha fazla yakışmış nefes.
Çok farklı karakterde iki babayı, onların son nefeslerini anlatmış olsak da neticede son nefesi anlatmışız.
Son nefes malum..Ondan sonrası sır..
Haklı bir ödül almış olan bu yazıdan dolayı kutlarım sizi. Rabbim babanıza ve tüm geçmişlerinize rahmet eylesin
Selam ve sevgilerimle.
"Her zaman doğruyu anlatmaktan yorulmayan nefes bir gün tükenecekti. Biliyordum, hazırım sanıyordum. Ölümün böylesi ani gelmesi şok etti bizleri. Yine haklı çıktın, savunduğun doğrulardan birini, işaret parmağın havada iken bir öğretmen edası ile anlatımlarınla ayni şekilde ispatlayarak uçup gittin baba. Yine sen haklı çıktın babam; “ Aldığını veremezsin, verdiğini alamazsın… "
Sevgili Neşe,
Keşke baban senin kelime tembelliği yapmadan, ağdalı kelimeler yerine zengin mecazlar kullanarak akıcı, akılcı ve bir çırpıda okunan, okurken de yaşanılan bu harika yazını okuyup da öyle vedalaşabilseydi. Keşke kızının artık tembel olmadığını ve iyi bir şair ve iyi bir yazar olmaya başladığını kurduğu cümlelerden görebilseydi.
Belki de kalemini güçlendiren; babanızın sözlerini yokluğunda daha ciddiye almanızdan ve o sözleri özümsemenizden kaynaklıdır.
Kaleminizin; adınız gibi babanıza neşe kaynağı olacağına hiç şüphem yoktur.
Babanıza rahmet, size ve kaleminize sağlık olsun.
Edebi paylaşımlarınızdaki başarılarınızı takdir ediyor, aynı başarının devamını bekliyorum.
Saygılarımla,
yazı biraz uzun geldi-sanırım bu konuda biraz tembelim :(
ama yazının sonuna geldim ve ne göreyim: "babama..."
babaya yazılmışsa okunmalı, okurum ve okuyacağım mutlaka..hem de sağlam kafayla ve burda değil..sadece bir küçük tebrik bırakayım, yeniden geleceğim sayfaya..
ve okudum yazıyı..çok yeni bir acı bu.Allah sabırlar versin ama kendimden biliyorum insan her şeye çok çabuk alışıyor-kavuşma fikrine de...
diyecek söz yok..Allah gani gani rahmet eylesin hepsine, babacığınıza da...
saygılar, tebrikler..
küsss tarafından 7/18/2013 9:51:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Neşe, acını anlıyorum. Başın sağ olsun, Rabbım sabır versin. Ne güzel anlatmışsın bir babayla olan diyaloğu. Ne iyi etmiş babacığın bildiklerini paylaşmakla. Güneş olup etrafını aydınlatmış. Rabbim de onun kabrini aydınlatsın.
Güzel paylaşım için tebrikler, sevgimle...
öncelikle çok acıttı bu yazı içimi
ve bir kez daha gözden geçirdim yaşadıklarımı
geçtiğimiz yıl ramazan ayı kararlaştırmıştık, bayramda gidip babanın elini beraber öpecektik, ben bayram harçlığı alacaktım :))
ertelerken bazı şeyleri geleceğe, aslında ne çok şey kaybediyoruz, ve kaybettikten sonra anlıyoruz kaybettiğimiz değerleri
sen babanı ben ise çok değerli bir büyüğümü kaybettim
Rabbim sabrını artırsın
içimi hüzne boğan değerli bir yazıydı, kutlarım
sevgimdesin arkadaşım