- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yurtta Sulh Cihanda Sulh
Bu yazı kurtuluşun felsefesi yazı dizim içeriğindeki bir bölümdür.
Söz gelimi, Atatürk; "yurtta sulh cihanda sulh" derken, asla pısırıklık ifade etmemişti. Cephelerden gelen biri, bu konuda pısırık olamaz. Aksine böylesi savaşçı ortam içinde gelen birisinin tutumları, sizi; savaşçı heveslere tutuşturabileceği dahi, değerlendirilebilirdi.
Pısırıktı deme yorumu, hem izanı kıtların, hem kışkırtıcıların; hem de söylenen söz şartlarının uzağında olmanın rahatlığıyla söylenmiş olur. Sözü güncel bağıntılarından koparılışla, şimdiki güncel durumların ahkamı içinde anlamlandırılmayla söylenmiş, saptırılmış olur. Bu gibi söylemler akıldan, bilimsellikten, tarihsellikten yoksun söylem olurlar.
Neden mi? Siz Atatürk’ün anı olmuş siyasi hayatını bilmeseniz de, olası tarih bilincinizle; bir önderin açık gizli söylemlerinin, konjonktürle bağıntılı olma alakasını rahatça kurabilirsiniz. Üstekik elinizde kuruluşun felsefesi olan tarihi dökümanlarınız da var. Sizin aydın oluşunuz da zaten buradadır. Değilse aydınlık keramet değildir.
Atatürk gibi bir önder, hem tarihselliği olmayan, hem halin şartı olmadan; bir sözü alenen söylemez. Cumhuriyetin içindeki mücadele edilen ikilemlerden biri, Osmanlıcılık hülyasıydı. Diğeri de yine çağdışı kalmış imparatorluk yapıları gibi davranır olmanın şiarıyla; sizden bakiye coğrafyalara karşı, sizin; farklı psikoloji ve tutumlarla yaklaşır olabilmenizin doğal tavrıydı. Osmanlı hilafet ve saltanatını, yeniden dayatmaların politika hevesleriydi.
Bu güncel sertliğin sürüp gittiği demlerde, Bu ikilemlere karşı Gazi, Osmanlıcılığı hem güncel olmayışıyla; hem güncel şartlarıyla taşınamayacak bir devasa oluşuyla; hem de Osmanlıcılıkla şimdiki zaman arası köprü altında; çok suların akmış olmasından kaynaklı bilinci ve kararlılığından ötürü; eskiyi ihya etmek gibi bir macera hevesiyle savaşmaya dönük tasavvur ve tavırlarının olmayacağına ilişkin bir beyanıydı.
Bu özlü söz o günkü güncelliğe istinaden yutta barış, Dünya’da barış olmanın sınırıyla söylemiş olacağı vakıadır. Üstelik savaş sonrasının hem düşmanlara algılattığı bir cumhuriyet vakarı ortada vardı. Hem de misakı mili oluşla kimi yerlerin misakı milli sınırları içinde olmamasının kabarttığı durumlar ortada vardı. Bu konularda nasıl açık olup, içe ve dışa karşı güvencede olmanın sözünü verebilirdiniz?
İşte bu güzel sözle devlet politikanızı o kaotiklik içinde berrakça ortaya koyardınız. Yani izaha muhtaç alanları açığa kavuşturmak için genç cumhuriyetin bu sözdeki açık politikayı ilan etmesi gerekiyordu. Oysa günümüz coğrafya ve ekonomik politik şartları ve siyasi girdapları düzey düzlemleri ve dünya konjonktörü oluşla dünya koalisyonları şartlarında, yurtta barış dünyada barış kurallarınız, bambaşka koşulara denk düşer.
Yine çok değerli bir meslek adamı oluşla ama konjonktürü okumadaki nakiseleriyle beyhude hareket olacak olan Enver Paşa’nın siyaseti; genel olarak bu bağlam üzerinde o günkü gündemin salt turani hareket ve düşünme oluşuyla hem tartışılmasıydı hem de açık açık eylemiydi. Bu sözü söylemeğe giden somut yollardan diğer birisi de buydu.
Ha keza Ulusal meclisle ve düzenli orduyla, bağlantılı olan siyasetini koparan; yine konjonktürü kavrayamamaktan malul, çok değerli kişilik; uzun vadede saman alevi olacak kendi usulleriyle kurtuluşa olanca katkın olmuş Çerkez Ethem; İstanbul hükümetine sığınırken de, gerisin geriye yine bu sözü söyletmenin şümulü içindeydi.
Biz tüm bunlardan bağımsız oluşla bir önderin açık deklarasyonunu kendi zamanın dışına taşırsak; başta akıl, olmak üzere çok şeyleri kaybederiz. Bu veciz sözdeki siyasetçe söylenen zeminin; konjonktüründeki süren durumun kimisi bunlardı. Bu tartışmalara noktayı koyan, kendi politikasını açıklıkla ortaya koyan bu özlü cümlenin, bu şartlarla ifade edilmiş olması çok çok kuvvetli olasılıktır.
İşte insanlar kendisine yabancılaştığı gibi böylesi düşünceleri kendi zamanları dışına esneterek de bu kabil ifade olan sözlere de insanları yabancılaştırmaktadırlar. Yani o düşünceyi kendisine yabancılaştırıp, sözlerin güncel zeminine olur mesajıyla kendi arasındaki mesafeyi kaldırırlar. Sanki güncele bir hitapmış gibi ortaya koyarlar.
Biliyoruz ki çoğu barış, savaşmaktan geçtiği gibi çoğu savaşta barışnı yapmadan durulup kesikli sürekli olamaz. Şartları okuyup davranmaksa sizin güncel olup olmama bahtınızadır!
Bir sözü zamanlar üstü oluşla ileri görüşlü olma türünden ambalajlayıp göstermek, bu hezeyanın tam da kendisidir. Zamanının olgularıyla anlaşılmayan bir söz, başka zamanların pek pek ifadecisi olamazlar. Üstelik ayak bağınız olurlar. Siz de kendi zamanınızın sorunlarına tümden o günler muhatapmışçasına günceli o zamanlara indirgemekle o zamanları küçültürsünüz.
İşte ileri görüşlülük bu bir kaçıçıkarımla bu çıkarımların da ötesini sezen kavrayışın günceliğinde güncel oluşla davranmaktır. Bu bağlamda bir sözü kendi zamanının dışında oluşla zamanlar üstü gibi gösterme yanılgısı olan keşme keşliği içinde oluşla; güzide İslam dini de, bu kabil söyletilmelerden pek çok mustariptir.
İslam’ın başlanışında, vahiy indiğinde; herkes vahyi anlıyordu. Kimse kimseye pek pek bu nedir diye sormuyordu. Bu anlaması yüzden Ebucehil gazaba geliyor, Ömer’ de Müslüman oluyordu.
O günün Kuranı anlayan insanları bu günkü insanlardan eğitimce ve bilgice; sosyo ekonomik ve sosyo toplumsal bilgi ve teknoloji kullanımıyla olmanın anlama, yorumlama gibi geniş şümüllü izanı içinde olmaktan haliyle daha da geriydiler. Ve buna rağmen vahyi gayet güzel anlıyordular. Oysa bugünün insanları sakızın orucu bozup bozmadığını danışıyorlar!
Kuran, rehber olarak gelmişti. Ve zaman zemin sistematikli devinimlerini sizlere rehber kılıyordu. Rehberlik o günle bir son değildi. Aksine islami alan devinimi içinde, kendinizi yeni yeni işletişlerinizle süreci bir ilkeler manzumesiyle ileri zamanlara doğru başlayışınızdı. Tıpkı insanlığın Arşimet’i bilmeyle, Arşimet’in o bilgi ve öğretisine sahip oluşuyla, Arişimet’in düzey ve düzleminde kalmamanın inanç ve becerisi gibi tavır olmalıydı bu.
Bu alan zemin devinmesi içinde illa o günün sözleri bire bir olması gerkmiyor. O alan içi İslam’i ruhun imgesiyle sizlerin zamanı eğip büken kişisel üretimlerinizi de yapabilmenizin bir dinamizmidir İslamilik. Oysa şimdi Kuran bizlere açıklanıyor. Kuran’ın boy boy tefsirleri yapılıyor. İlahiyatçılar mide gazının oruca etkisini açıklıyor. Ama değerli Müslüman insanlarda ne bir icraat, ne bir üretimin islami başarısı vardır.
Siz dışarda bünyenize sürekli vitamin (birinin birşeyleri hep açıklamasını beklenti) verirseniz, vücudun vitamin üretimini (beynin düşünmesini kadük edişle) engellersiniz. Bu da din olarak gelen güzide İslamın şiarı değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.