Yarın Güzeldir Dediler.
Yarınlar güzeldir dediler ona.Ama yaşadığı bugün dünün
yarınıydı.Sahte sözlerin arasından sıyrılarak girdi aklına bu
cümle.Yok oluşa,yeni bir var oluşa adım atardı.
Günler daha mı uzun olsaydı? güneş kaybolduğunda bir ışık sönüyordu,
gözlerinin feri sönüyordu... bir sonraki güne yetişemiyordu hiçbir
zaman... öncekisinde asılı kalıyordu... aslen çok çok öncesinde asılı
kalmıştı... hayatı kendine hazırlıyordu, reddederek hayata
hazırlanmayı.
Geçmişisin tozlu sayfaların her gün aynı parola ile
başlıyordu.’’yarınlar daha iyi olacak’’ karanlık tozlu odasında başı
önünde karanlığa meydan okuyan bir mum ile çalışıyordu.Hazırlıyordu
geleceğini,geleceği.Ama farkında olmadan beklediği yarınları
tüketiyordu. yaşamak istediklerini hiç yaşayamamağını fısıldıyordu bir
ses keder ve öfke dolu... ama cılız bir ses vardı erdem için
söylenen... stoacılar için erdemi için mi yaşayacaktı yoksa
Epikürcüler gibi mutluluk için mi mutluluk bir oluş muydu, amaç
mıydı... yoksa süreç mi... mutlu olunabilir miydi? herkes gibi yaşayıp
gitmek... çene çalmak zor geliyordu ona. Hayatın bir ucundan tutmak
için çaba içine giriyordu ama tutmaya çalıştığı uç hep uzak
kalıyordu.Tanrı kadar uzak kaldırımdaki biri kadar uzak.Varmak
istediği nokta neresiydi,yolun sonu onun için yeni bir yol
getirecekmiş gibi hep aynı name ile ’’yarınlara’’diyordu.O mum
ışığının yanı başında.Kendini yaşayamadığını fark ediyordu, sıcak yaz
günlerinde ısınan kendisi değildi ama bu cılız mum bu kışın uzun
gecesinde onu ısıtıyordu bir başınayken... farkındayken neyi
yaşadığının ya da istediğinin, umarsız bir yarın sözü verirken bile
kendine ısınıyordu her halükarda.Her halükar da
’’yarınlar’’vardı.İstanbul’un kaldırımları sonsuzluğa yürüyormuş gibi
Özgür oluyordu çünkü o kaldırımlar onu herkes yapıyordu.Mum ışığı ile
savaş halindeydi İstanbul’un kaldırımları. Hikayesi’nin başladı yerde
kaldırımlardı.Her zaman onu sürükleyen herkes yapan kaldırımların
üstünde bulunan harabe insanlar onu çekiyordu peşinden..Kaldırımlarda
akşam olduğu zaman yanan bir ışık ona mum ışığını ve yarınlarını
hatırlıyordu en güzel rüyası onun için bitiyordu. dirseklerini
dizlerine dayadı, bacaklarının arasından geldiği yolu gözledi... aynı
kaldırımda, aynı motif üzerinde gibiydi başından beri... sevdiği ve
istediği şey ona sonsuza dek kapamıştı kapılarını... her zaman ya
saçma olurdu hayal kırıkları sonlar, yahut elden gelmeksizin basit
olurdu.Zaman tüneline girdi.Saydığı her kaldırım taşı ayrı bir mutluluk
kattı O’na.Ama biliyordu sadece bir saniyeye kilitlenmişti hayatı
uğraştıları yarınları bi’saniye içinde yok olabilir Tanrının
sonsuzluğuna yol alabilirdi bütün bu gerçeklere rağmen yılmadan
yorulmadan..Tiz ve yorgun bir sesle ’’yarınlar’’diyordu."yarın"ı
bekliyordu... yalnız göğüsleyecekti yarını; ah yanında biri olsaydı...
belki yarından vazgeçerdi o zaman, yanında biri olsaydı bugün; yarın
farketmezdi. Anlaşılmak, paylaşmak istiyordu... kendinden içre bir
dünyanın terkedilmişliğinde kırgın, acı içinde ve güçsüzdüAşk acısı
çekmek sürünmek bile ona güzel geliyordu.Herkezin acıları onun mutluğu
aradı şeyler oluştu.Hayat mı itiyordu onu yanlızlığa yoksa O mu
seçmişti ’’yarınları’’ararken yanlızlığı.Düşünceleri onu yanlız
bırakmıyordu yürümekten yorulmuştu evine az bir yol kalmıştı ancak bir
binanın girişindeki merdivenlere ölümüş gibi yığıldı.taşların
soğukluğunu hissetti terleyen avuç içlerinde... ürperdi kalbi! Taş
kesildi merdiven basamaklarının soğuğundan... Sırtını dönüp gitmek
istedi, mumun cılız alevi yeterliydi yakmak için kendini, yanmayı
diledi hiç olmadığı kadar... O’na öyle çok ihtiyacı vardı ki, "yarın"
oydu artık, bugün de onsuz olamıyordu... Beklemek mi, gururla
reddetmek mi? Bıkmıştı, son düş kırığıyla... yeniden "yarın belki
yarın.." demek için aralanan dudağından duman çıkıp siniyordu
dışarının soğuğuna..Bi’an o merdivende donup kalmak ve hayatı ordan
izlemek istedi herkez gibi kendi ve ’’yarınlarını’’ unutarak
varoşlardan biri olmak için daha önce dilemediği bütün dileklerinin
yerine bir dilek diledi.Sanki dilekten çok bir yakarış bir
isyandı.Omuzlarına yüklenmiş olan yüklerin altında ezilmeye
başlamıştı.O anda kalbi biraz daha hızlı atmaya başladı dudaklarının
arasından çıkan duman biraz daha hız kazanmıştı biraz daha seri
olmuştu.Ölür gibi hızlıca atıyordu kalbi azrail soğuk nefesini
ensesinde hisseti.Hayatının en güzel anını yaşıyor gibiyi ilk defa bu
kadar vurdum duymaz bu kadar anın olmuştu.O an götürmüştü onu fil
mezarlığına.kendini olmak istemediğiyle aşağılamak, cezalandırmak
istiyordu... tüm erişemedikleri mükemmelliklerin acısını dünyaya bu
şekilde hakaret ederek çıkarmak istiyordu.eğer hayattan istediğini
alamayacak kadar güçsüzse, kötü biri olmayı seçmeliydi... hayatın
boyunduruğundaki basit bir piç de olmayacaktı... hayatın uçkurunu
deşmek, parçalamak, yok etmek istiyordu. Soluk alış verişi soğuğu çepe
çevre sardı, deminki cılız soğuk gibi değildi bu kere sinmedi
soğuğa... orada dimdik duruyordu nefesi, öfkesiyle güçlüydü... kendi
gibi olmadığında, rezil olduğunda hayat onun arkasındaydı, insanları
üzmek istiyordu... çünkü o zavallıcıkları sevindirilmeyi haketmiyordu
"yarın"lar gelmese de olurdu ve zaten gelmeyecekti... tanrının ona
bağışlayacağı bir yarını reddediyordu artık, tanrının allayıp pullayıp
ikram ettiği bu tepsinin ortasına pisleyerek ona hakettiği cevabı
vermeliydi.çünkü tanrı gururlu bir kul yaratmıştı, eğer
tanıyamamıştıysa kulunu tanrılığından utanmalıydı, bu sonuç onun
emekleriyle ortaya çıktı... tanrının günahkarıydı, günahkar olan
tanrıydı.Mutluluk yavaş yavaş bütün bedeni sardı hayatını değiştiren
saniyeleri yaşıyordu.Yarın kayğılarını bir kenara bırakmak için çok az
kalmıştı.’’Yarınları’’düşünücek bi şey kalmadı Tanrı bile sahte
olmuştu onun için etrafındaki herkezin yüzünde bulunan sahte maskenin
altındaki yüzlerini gördü.hayatın basitliği işledi içine... ve bu
basit kurguya nasıl olup da çok hürmet ettiğine şaştı? tanrı bunu
yapabildiği için tanrıysa, o da bu düzeni tamamen yok edebildiği için
tanrıydı... basitti herşey... ama o amaçsız kalabalıktan farkları
olmalıydı; gamsız, hedefe kenetlenmiş, ciddi ve son çirkin kahkahası
için hazır olmalıyıdı.Azrail soğuk nefesi bir anda durdu.İşte o anda
Tanrı da onun kötü olmasını istiyordu.Şeytanın çirkin kahkası duyuldu
uzaklardan gelen bir ses gibi.Filimlerde ki kötü adamlar gibi bir
sırıtma atarak ’’evet,evet yarınlar yok’’ dedi.Sonra yüzünü bir
hüzüntü aldı bi’saniye bile geçmeden gene pis bir gülümseme ile o
soğuk merdivenlerden kalktı.yürürken içinde yenildiğini bağıran bir
ses akisleniyordu... ayak sesleriyle bastırdı o sesi, topukları
acırken... acı onun kan kardeşiydi artık, ortağıydı. yenilmişti, ama
yeni bir zafere gebeydi. tanrıya karşı alınmış bir zafer, kötü olmayı
tanrıdan daha iyi becerebileceğini kanıtlamak için yaratıcısına.Sonra
adımları biraz daha hızladı.Artık kaldırım taşları saymıyordu artık o
taşlardan biri olmuştu.İyice yok oluşa doğru ilerdiyordu.Herşey bir
yok oluş değilmiydi;doğum ölüm ahiret her yokoluş aslında yeni bir
varoluştu.En büyük var oluşu aslında şimdi yaşıyordu.Kaldırımlarda
yürüken soğuk nefesi ile mırıldanmaya başladı lanetlenmiş şarkıyı
yasaklanmış sözleri tekrar etti.
boşluğun derinlerinde
kalbim hala kanıyor
azrail
ben yalnızca biriyim
yaşamın eteklerinde
bu dünyayı arkasında bırakan
zamanın eteklerinde dans eden
boşluğun derinlerinde
"yarınlar güzeldir..."
kalbim hala kanıyor
azrail
"..dediler ona."
ben yalnızca biriyim
"ama yaşadığı bugün..."
yaşamın eteklerinde
"...dünün yarınıydı."
bu dünyayı arkasında bırakan
zamanın eteklerinde dans eden..
(Şarkı My Last Sunrise Demons&wizards’tan.. )