- 611 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“M” VİRÜSÜ !..
Medeniyet! Bireysel ve toplumsal hayatın gösterge paneli.Uğrunda ne bedeller ödenmedi ki! Hâlâ ödenmeye devam ediliyor.
İnsanlık, bugününü düne borçludur. Bilim ve teknolojinin sınır tanımadığı 21. Yüzyıl, artık medeniyet kavramını yeniden tanımlamak zorunda.Çünkü, insana ve onun hayatına rağmen medeni olunamaz.En korkunç kitle ölüm silahlarına sahip ülkelerin, dünyanın efendisi olmak uğruna verdiği savaşta akıtılan insan kanı üzerine medeniyet kavramı izafe edilemez.Büyük balığın küçük balığı yuttuğu günümüzde, kaynaklarının hızla tükendiğini gören ülkeler; yer altı ve yer üstü zenginliklere sahip ülkelerin kültür dokusuna ölümcül bir virüs gibi girip maalesef amaçlarına ulaşıyorlar.
Savaşlarla yorulmuş ihtiyar dünya, gelişmiş ve emperyalist ülkelerin bir köyü haline geldi.Bir ülkeyi yok etmek için artık tepesine atom bombası atmanıza gerek yok!Sıcak ve soğuk savaş yöntemleri, taktikleri değiştirdi.Yasal bünyenizde kamufle ederek oluşturduğunuz, kapitalin gücüyle satın alıp sonra köleleştirdiğiniz en şeytani komplo mühendisleriyle en masrafsız savaşın galibi olmak, günümüzde işten bile değil!..Gelişmiş ülkelerin güçlü ekonomileriyle kendi kültürlerini dünyaya egemen kılmaları, bugün TRUVA ATI rolüyle başarılıyor.Bu Truva Atı’nın içindeki gizli düşman ise “M VİRÜSÜ” , yani medyadır.
Tanzimat ile toplumsal hayatımıza giren gazete türü hakkında rahmetli Üstad Necip Fazıl’ın tespiti manidardır: “ Gazete ve haber geldi, fikir hayatı öldü! ”
Medyanın elinde korkunç bir silaha dönüşen kitle iletişim araçları, insanları inandıkları değerlerden kolayca vazgeçirebiliyor. Sosyal-psikolojiye enjekte ettikleri zehirle açlık dürtüsüne mahkum edilen insanlar, yoksulluk bataklığında her türlü vahşetin kahramanı olabiliyorlar. Özellikle görsel medya olarak tanımlanan televizyonlarda gün geçmiyor ki bir cinnet haberiyle karşılaşmayalım! Cinnet geçiren ve cinayet işleyen insanlar, intihar eden gençler, cinsel taciz olayları…vs. Bu olaylar bilinçli bir şekilde sürekli gündemde tutularak bunalım psikolojisi meydana getiriliyor ve stres toplumu oluşturulurken; bir yandan da batılı hayat modeliyle insanlarımız lüks bir hayata özendiriliyor!..
Batılı yaşam tarzı, önce aile hayatımızı yıktı. Aile hayatımızdaki yaprak dökümü, benzeri temaları işleyen televizyon dizilerine, toplumun büyük bir kısmını köle yaptı.”M” VİRÜSÜ milli değerleri ve sosyal dokuyu komaya soktu!
Gazetelerin büyük çoğunluğu, tiraj uğruna, beyinlere değil, göze hitap ediyor.Magazin ve spor haberleriyle uyuşturulan beyinler, artık yadırgamayan bir psikolojiyle yaşam kriterlerini basın kültürüne endeksliyor ve günübirlik yaşıyor.Hayatını sığ bir alana hapseden günümüz insanı, artık fikri derinlik oluşturamıyor.Gazetelerde nefsi körükleyen, insanların en mahrem yönlerini magazin konusu yapan; doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılmadan kabul gören haberler, bütün hayatımızı kuşatmış durumda!Bilgi kirliliğinin meydana getirdiği boşlukta; kendi alanında uzman kişilerin akademik unvanları bile ayaklar altına alınarak en doğru fikirler tepe taklak edilip pervasızca tartışılabiliyor! İddiaların havada uçuştuğu böyle bir kaos ortamında sosyal ilişkiler zayıflıyor; güven bağları kopuyor; sosyal çözülmeler, sosyal çatışmaları tetikliyor:
-Bakıyorsunuz, hukuk havarisi kesilmiş “ M “ virüsü! Adalet cübbesini giyip hiçbir delil olmadan oluşturduğu iddia ve isnat bataklığında; en dürüst, en masum kişileri, sırf kendisi gibi düşünmüyor veya desteklemiyor diye acımasızca lekeliyor ve kandırılmış, sürü bilinci aşılanmış toplum vicdanında suçsuz yere mahkum ediyor!..
-Bakıyorsunuz, halkın dini duygularına sirayet edip her ramazan ayında inanç havariliğine soyunuyor. Akademik kariyeri olmayan birtakım yarım hocaları ekranlara taşıyarak onları adeta ruhbanlaştırıp art niyetini saklayarak onlara toplumsal bir rol biçiyor! Gerek mezhep gerekse cemaat zemininde Müslümanları dini kamplara bölüyor ve yüce dinimiz İslâmiyeti reformist bir düşünce sistemi içerisinde tartışmaya (!) açıyor!Yine aynı zemin ve tezgahta güçlü kıldığı birtakım medyaya dini kullandırarak halkı ekonomik açıdan sinsice sömürüyor.
Kendisini İslami kimlikle toplum vicdanına takdim eden medya kuruluşlarının ne kadar veballi bir görev icra ettiklerini asla unutmamaları gerekir. Kim ki, hizmetini Allah rızası gözeterek yapıyorsa, Allah onlardan razı olsun! Kalpleri ve niyetleri, ancak Allah bilir!..
-Bakıyorsunuz, asırlarca bir arada yaşamış, Kurtuluş Savaşı mücadelesiyle düşmana karşı omuz omuza savaşmış; kız alıp kız vermiş, etle kemik olmuş insanımızı ,Türk-Kürt diye ayrıştırmak için her türlü fitne silahını kullanarak insanımızı bölme gayretine soyunmuş, yabancı güçlerin emrinde onların uşağı olmuş.
-Bakıyorsunuz; eğitim, kültür, tarih, gençlik…vb. aynı bataklığın içinde bulaşıcı “M “ virüsünün kollarında can çekişiyor…
Ülkemizdeki medya imparatorluğu, maalesef Türk insanının hayat standardını belirleyen ve yöneten bir güç haline gelmiştir. Halka hizmetin en güçlü aracı olan siyaset bilimi, beyinlerdeki partizanca kamplara hapsedilmiş; ülkede iktidarı belirleyen en güçlü silah haline getirilmiştir! Devletin yasal zeminde siyasi partilere bütçeden ayırdığı trilyonluk para kaynaklarının çoğu reklam harcamalarına gitmektedir! Üretimi neredeyse durma noktasına gelmiş, işsizliğin ayyuka çıktığı ülkemizde bu parayla iş ve istihdam yaratan acaba kaç fabrika açılırdı? Ne kadar aç ve yoksul insanın ihtiyaçları giderilirdi?..
“M” VİRÜSÜ, kültür emperyalizminin en güçlü şövalyesidir! Bütün yaşamı kuşatılan Türk insanı, kendi kültür dokusuna uygun bir merkez oluşturamıyor artık! Televizyon dizilerinde özendirilen çağdaş(!) aile profilinde çocukların da oturduğu yemek masasında; anne, baba ve diğer yetişkinlerin kadeh tokuşturması, acaba hangi kültür ve inancımızla bağdaşıyor? Alkol, sigaradan daha mı az tehlikeli? Dolayısıyla, çocuklar yetiştiği aile ortamında ne gördülerse, gelecekte de onu yaşayacaklardır! Medya marifetiyle haramın helâle karışması; sulbün bozulması, ecdadına benzemeyen bir neslin yetişmesi anlamına gelir.Bu nesle, nasıl geleceğimizin teminatı diyebiliriz? İmanın ve Allah korkusunun söküldüğü kalpler, şehvet duygularına teslim olmuşsa; toplumdaki vicdani, insani merhamet köprüleri de yıkılmış demektir!..Basın kültürüyle beslenen beyinlerden, fikir üretemezsiniz!Ancak tartışırsınız.
Domuz gribi, kuş gribi, AİDS gibi ölümcül ve bulaşıcı hastalıklara, deneyler yaparak çözüm bulabilirsiniz! Ancak toplumların kültür genlerine bulaşan “M” virüsünü tedavi edebilmeniz çok zordur! Bu virüsün açtığı tahribatı, asırlarca bile ortadan kaldırmak neredeyse imkansızdır!Çünkü bu virüs, insanı bir eşya gibi kullanacak güce ulaşmıştır.
Her şey zıttıyla vardır! İnsan da ruh ve bedenden yaratılmıştır.Onun sadece bedenini dikkate alırsanız, hayvani yönünü öne çıkarırsınız. Halbuki ruh, bir cevher olarak aklın beslenme ünitesidir. Ruh, hayat verir.Akıl ise, ruhun gücüyle yaşar. Akıl ile ruh, yaratılış gayesini bilerek iman elbisesi ile gücü elinde tuttuğu sürece, beden de bu güce itaat eder.Beden nefsi arzulara meyyaldir! Bu nedenle iman elbisesini çıkardığı an, manevi hastalıklara davetiye çıkarır!”M” virüsünün gireceği kapı da burasıdır.Akıl ve ruh ortaklığı, bu kapının anahtarını elinde tuttuğu sürece, hiçbir tehlikeli virüs içeri giremez.
Ruh, Cenab-ı Hak(c.c)’tan bir parçadır.Akıl nimetiyle donatılan ve “Eşref-i Mahlukat” kılınan insana verilen bir nimet ve lütuftur akıl!Ayrıca bu emanetlerin hesabı, mahşerde sorulacaktır.
Sosyal hayatımızı kuşatan ve kültürümüzü tehdit eden virüslere dikkat edelim!
Unutmayalım ki, ne kadar yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir!..
FEYYAZ ALBAYRAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.