- 743 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SAMİMİYETSİZLİK-ÇEKEMEMEZLİK-HASETİN DOĞUŞU
Bugünkü yazımda büyük bir aşk hikayesini anlatmak üzere kalemi elime aldım. Bu hikaye bizleri ne duygulandıracak, ne de özendirecek. Sadece hayatın içinden gelen bizlerin acı durumu olacak.
Bir varmış bir yokmuş herhangi günlerin birinde ÇEKEMEMEZLİK adlı bir bebek vicdanın kapısına bırakılmış. Herkes onu sözleriyle dışlıyor, ondan uzak durulması gerektiğini söylüyor ama gelgelelim ki ona karşı kalplerinde gizli bir sevgi ile onu kimsenin göremediği vicdanlarının ıssız bucaksız yerlerinde besleyip büyütüyorlar. Çekememezlik büyüyüp olgunlaşırken bir yandan da SAMİMİYETSİZLİK adlı bir genç kız hayatını idame ettiriyor. Bu hikayenin diğer başrolu olan samimiyetsizlik çekememezlikte olduğu gibi aynı muameleyi görmüş bir nevi ikisi de aynı kader yolundan geçmiş. Bunlar birbirleriyle tanışmadan önce çok renkli, cezbedici bir hayatları varmış. Örneğin çekememezlik hergün Yeşilçam filmlerinden Erol Taş’ı, yabancı filmlerden ise Batman filmindeki Joker karakterini severek izlermiş ama asla katiyen Türk dizilerini izlemezmiş. Kendisine neden türk dizilerini izlemediği sorulunca zaten hayatımda yeterince kendim gibi çok insan var bunları türk dizilerinde de görmekten bıktım ve izlemeyi bıraktım diye tarihi bir cevap vermiştir. Gelelim kızımıza, kızımızın biraz soğuk bir yapısı varmış genelde Spa merkezlerine gidip buhar odasından şok havuzuna atlamayı seven bunu neden yapıyosun diye sorulunca da insanları genelde yapımdan dolayı şok ettiğim için seviyorum diye iğrenç bir cevap veren tatlı mı tatlı, şirin mi şirin bir kızmış. Artık zamanın durduğu, şimşeklerin çaktığı, denizlerin şahit olduğu o tanışma anı gelip kapıyı çalmıştı. O gün çekememezliğin en iyi dostu kankası olan Kibirle buluşmuş bir cafede oturuyorlardı, samimiyetsizin de arkadaşı olan kibir, tesadüf o ki aynı saatte oradan geçen samimiyetsizi görür ve yanına çağırır. Ve ilk bakışmaların olduğu bu müthiş aşkın başlangıcı olan o duygusal konuşmalar şöyle geçmişti:
Çekememezlik: İlk görüşte aşk’a inanır mısınız acaba?
Samimiyetsiz: Hayır (kimseyi şaşırtmadan kendisinden beklenen cevabı vermiştir soğukça)
Çekememezlik: O zaman siz şimdi çıkın bir daha gelin belki olabilir ilk denemede olacak diye şart yok yani.
diye ilk konuşmaları bu kadar iğrenç, çirkin, duygusal geçse de laflar birbirine karışsa da mercimek fırına verilmişti. Artık onlar birbirlerine kupkuru aşık olmuş bu saatten sonra onları ne mutluluk ne de doğru dürüstlük ayırabilirdi. Birbirleriyle zaman geçirmeseler de birbirlerini çok iyi tanıyan bu ikili artık bir Zeki ile Metin, Ferhat ile Şirin olmuşlardı ve vakit kaybetmeden vicdan evine girmişlerdi. Aslında mutlu sonun gelmesi lazımken hikaye daha yeni başlıyordu. Aylar günler geçip gitmişti ve bu iki çürük elmadan nur topu gibi bir bebek dünyaya gelmişti adını da HASET koymuşlardı. Haset büyüdükçe arkadaşlarını çekemeyen, dostlarının başarısını kıskanan dostları sevindiğinde seviniyormuş gibi yapan ama içten içe kıskanan, kendince gurur yapan bir çocuk haline dönüşmüştü. Özelliklerini azıcık babasından, azıcık annesinden harmanlayıp etrafa dağıtan masum olmayan bir çocuktu haset...
İşte bu böyle bir aşk hikayesiydi sonu bucağı olmayan. Şu fani olduğumuz dünyada niye böyle bir aileyi, aşk’ı vicdanımızda barındıralım ki insanların gülme nedeni olmaktansa ağlama nedeni niye olalım ki gelin vicdanımızda ki bu ailenin yuvasını yıkalım, dağıtalım bir seferlik de olsa bu filmde kötü rolü biz oynayalım, kötü adam, kötü kadın bizler olalım, olalım ki sırf iyi mutlu arkadaşlıklar edinebilmek için, sırf iyi mutlu edebilen bir dost olabilmek için...
YORUMLAR
İnsanoğlunun yaratılışında var ne yazık ki bu kötü huylar.Biri varsa diğeride illaki promosyonu olarak geliveriyor.Mesela gıpta etmek ile haset etmek arasında bile ince bir çizgi var.Seçim bizim egomuzla olan mücadelede hangisiyle karar vereceğimiz.Bir kızılderili hikayesinde anlatıldığı gibi iyilikte kötülükte içimizde hangisini besler büyütürsek kazanan o olacak.Bizim çevremize vereceğimiz yarar ve zararı da bu belirleyecek.Dileğimiz egolarımızı fazla büyütmeden alçakgönnüllü daha çok hoşgörülü ve iyi düşünen insanlardan olabilmek olsun.Güzel bir yazıydı elinize sağlık.