- 1256 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güneş evine gitti...
Yükselip alçalan hırçın dalgalar iç seslerimin sükunetini bozuyor. Sahile vuran her dalga Karadeniz’e benzeyen öfkeli yanlarını getiriyor aklıma. Güneş bulutların ardında bir görünüp bir kayboluyor. İki mavinin birleştiği ufukta dingin bir sessizlik hüküm sürüyor. Tüm haşmetiyle kıyılara akın eden hoyrat dalgalardan geriye köpük köpük izler kalıyor kumsalda. Devinim hiç bitmiyor.
Dalgaları izlemek başımı döndürüyor. Dönüp bakınca sahilde oynayan çocukları fark ediyorum. Çocuk sesleri, dalga seslerini, karamsar iç seslerimi bastırıyor. Oyun bozan dalgalar çocuklarıda rahat bırakmıyor. Yinede dalgalar yıktıkça bıkmadan usanmadan inatla onlarca kumdan kule inşaa ediyor çocuklar sahile.
-Dalgalardan uzağa kurun kuleleri çocuklar.
Demek istedim bir an. Sonra vazgeçtim. Geçmişten gelen bir ses doldu kulaklarıma. Acı acı gülümsedim.
-En iyi öğrenme metodu deneme yanılma metodudur çocuklar.
Demişti ortaokuldaki Fen bilgisi öğretmenim.
-Denersiniz ve yanılırsınız ve bunu hiç unutmazsınız!
O yaşlarda aklıma takılıp kalan bu bilge sözcükle hayatın pek çok evresinde yüzleşip durdum. Bir an yeniden çocuk olmak, sahide oynayan çocukların arasına katılmak ve dalgalara karşı kuleler inşaa etmek için içimde karşı konulmaz bir istek duydum. Çocukluğumu, hayallerimi düşünüp durdum.
O kız ben miydim? O hayaller benim miydi? Zamanın akışkan devinimi içinde vakit nasılda hızla akıp gitmişti. O kız ve hayalleri hep hayatın kıyısında kaldı. Her geçen gün hayallerimden bir parça çaldı. Hayallerim gün be gün benden uzaklaştı. Nedense zamanın çarkında rüzgar insanı başka yöne, hayallerini başka yöne savuruyor. Üstüne üstlük tek kaybım sadece hayallerim değildi...
Neden hayat ilk önce yalnız kuşların kanadını eline veriyor. Neden sadece yalnız kalan çocuklar uslu durmayı öğreniyor. Neden ilk önce masumlar kaybediyor. Neden en aydınlık düşler şakağının ortasından vuruluyor.
Kopmayacağını sandığım düşlerim bir kıyıda ben başka bir kıyıdayım şimdi.
Böyle anlarda zaman ağırlaşıyor. Rüzgar sağırlaşıyor. Gökyüzünün kanatlı kapıları üstüme kapanıyor. Her yeri ince bir toz bulutu kaplıyor. Eski yaraların kabuğu kalkıyor.
Ötelerde seyrine koyulduğum gurup vakti başladı. Güneş alçala alçala iki mavinin kesiştiği ufka ulaştı. Sarı sıcak hüzmeleri gri bulutların ardında kaldı. Ufukta insanı hüzne boğan dalga dalga bir istila başladı. Tüm mavilikler yavaş yavaş altın kızılından, bakır kızılına büründü. Sanki sular tutuştu. Sanki sular yandı. Serin bir rüzgar başladı.
Oynamaya doymadığım çocukluk günlerinden bir ses geldi yakaladı beni.
Annem seslendi.
-Hadi kızım eve gel. Bak güneş evine gitti.
Zeynep Özmen - 15 Temmuz 2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.