- 493 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YOBAZLIĞIN HORTLAMASINDA YENİ ATAKLAR
YOBAZLIĞIN HORTLAMASINDA YENİ ATAKLAR
Dr. Sadık Özen
Millet olarak, tarihimiz boyunca; gerilikçi ve yobazların yarattığı önemli olumsuzluklarla karşılaşmış bulunuyoruz. Son günlerde taksimde görülen eli palalı ve sopalı yobazların günümüzde hortladıklarını görünce, bu konuyu kısaca kamuoyu ile paylaşma gereği duydum.
Bunlardan biri 28 Eylül 1730 yılında yaşanmış “Patrona Halil İsyanı” dır. Ne yazık ki bizde bazı tarihçiler gerçekleri saptırarak kendi kafalarındakileri tarih diye yazmaktalar. Bu itibarla geçmiş olayları değerlendirme zorluğu çekmekteyiz. Mümkün olduğu kadar tarafsız kalmaya çalışarak bu bahtsız olaydan kısaca söz etmek istiyorum.
İsyanın çıktığı dönem, Osmanlı’nın büyük harcamalar yaparak şatafatlı bir yaşam sürdüğü “Lale Devri” dir. Olayın çeşitli boyutları vardır. Öncelikle safahat alemine karşı bir halk hareketi olarak başladığını öne sürenler olmuştur. Öte yandan bunun yobazlar tarafından çıkarılan gerici bir isyan olduğunu yazanlar vardır. Bu isyan sonunda; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte 30 kişinin boynu vurulmuş ve Sultan III. Ahmet tahttan indirilerek yerine yeğeni I. Mahmut getirilmiştir. Böylece Lale Devri de sona ermiştir. Bir süre sonra da Patrona Hail ile birlikte arkadaşlarının kelleleri vurularak ayak takımının devlet yönetiminden ellerini çekmesi sağlanmıştır..
İkinci olarak 13 Nisan 1909 (Mart 1325) sabahı patlak veren ve İstanbul’u günlerce heyecan ve korku içinde titreten “31 Mart Vakası” ndan söz etmek istiyorum. Bu meşum olayın nedenleri hakkında 104 yıldan bu yana çeşitli yorumlar ileri sürülmüştür. Çoğu insanın bilgi sahibi olduğu bu olayın ayrıntılarına girmeyi gereksiz görmekteym. Olaydan sadece kısa bir özet sunacağım.
Resmi tarih tezlerinde ele alınan bir çok çalışmada dönemin önemli isimlerinden biri olan Bediüzzaman’ın; 31 Mart Olayı’na katıldığı ve isyanı çıkaranlardan olduğu anlatılmış; ayrıca 31 Mart Olayı bir "irtica" hareketi olarak yorumlanmıştır.
O dönemde İstanbul’da bulunan, dönemin siyasi, sosyal ve kültürel olaylarıyla ilgili bir alim olduğu bilinen Bediüzzaman Said Nursi, yazılı ya da sözlü olarak yaptığı yorumlar ve verdiği fetvalarla olaylara katılmıştır. Hatta Volkan Gazetesi’nde yayınlanan yazılarıyla bizzat olayları içinde yer almıştır.
Bastırılmadığı takdirde, ayakların baş olacağı ve yobazların devletin başına geçeceği 31 Mart Vakası (13 Nisan 1909); isyanını bastırmakla görevli Mustafa Kemal “Hareket Ordusu” ile gelerek olaya el koyup ayaklanmayı kısa sürede bastırmasaydı, bu olay Türkiye’yi uzun yıllar sürecek bir çöküntüye götürebilirdi. Bu nedenle, Mustafa Kemal’in bu kurtarıcı rolüne açıklık getirilmesi kaçınılmaması gereken önemli bir görevdir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde yaşanan gericilik ve yobazlık olayları çok değerli yazarlarımız tarafından romanlaştırılmıştır. Halide Edip’in ikinci romanı olan“Vurun Kahpeye” 1923 yılı sonlarında Akşam Gazetesi’nde tefrika edilmiş ve 1926’da kitap olarak yayımlanmıştır. Daha sonra da Türk sinemasında; 1949, 1964 ve 1973 yıllarında üç kez beyaz perdeye aktarılmıştır.
Konusunu Millî Mücadele günlerinden alan romanda; İstanbullu idealist öğretmen Aliye’nin Anadolu’da bir kasabaya gidişi ve bölgede Milli Mücadele düşüncesine destek veren çalışmaları aktarılır. Romanda, bölge halkının Millî Mücadele’ye bakışı ve söz konusu mücadelenin sembolü olan Kuvayı Milliye ruhu ve yobazların buna karşı çıkışları ele alınır.
Vurun Kahpeye, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yobazların genç bir kadına nasıl tecavüz ettikleri ve onu taşlayarak öldürdükleri vahşet olayı gerçeğe çok yakın bir şekilde dile getirilmiştir. Din ve şeriat adına yapılan bu vatana ihanet olaylarının İslamiyer Dini ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
Taksimde yalanan son palalı saldırı olayı, iyi eğitilmemiş kişilerin, sonu insanlık düşmanlığına ve vatana ihanete kadar yol açabilecek tehlikeli durumlar yaratabileceklerine talihsiz bir örnek olarak kabul edilmelidir.
Son olarak, ülkemizde yaşanmış son derecede hainane bir gericilik ve yobazlık olayına değinmek istiyorum. Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci ve önemli irticai hareket 23 Aralık 1930 tarihinde cereyan eden "Kubilay Olayı" dır. Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri olan bu “Menemen Olayı” nın izleri toplumsal bellekten hala silinmemiş olup, olayın kahramanı Şehit Kubilay "Devrim Şehidi" olarak simgeleşmiştir.
Giritli bir ailenin çocuğu olan, 1906 doğumlu Kubilay, Cumhuriyet döneminin ilkeli bir öğretmenidir. İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik görevini yaparken, şeriat isteyen yobazlar tarafından 1930 yılında, 24 yaşında linç edilerek şehit olmuştur. Bu arada gerici yobazlar, olaylara müdahale etmek isteyen iki bekçiyi de şehit etmişlerdir.
Ne yazık ki, halkımız arasında; bugün bile bu tür eylemleri yaratmak için bahane arayan ve fırsat bekleyenlerin bulundukları görülüyor. İstiklal Caddesi’nde yaşanan palalı saldırı işte bu söylenenlere tipik bir örnektir.
Bu olaydan daha elim ve vahim olanı; eli palalı saldırganın yakalandıktan sonra, önce gözaltına alınıp sonra serbest bırakılması, “Kaçma ihtimali olmadığı” gerekçesiyle tutuklanmayarak yurt dışına kaçmasına zemin hazırlanması, ancak yurtdışına kaçtıktan sonra hakkında “Yakalama” emri verilmesidir.
Bu ülkenin seçkin insanları, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Değerli Gazeteci ve Bilim Adamları, suçları kanıtlanamadığı halde “Yurt dışına kaçacakları” gerekçesiyle yıllardır cezaevlerinde yatırılırken, eli palalı bir suçlunun, üstelik yaptığı eylem ve işlediği suç gözler önünde olup, her gün televizyon ekranlarında yüzlerce defa yayınlanırken, hangi mantıkla yurt dışına kaçmayacağı kanaatine varıldığını anlamak mümkün değildir.
Bu koşullarda; Türk halkı, Türk adaletine ve yargı sistemine ve devletine nasıl güvenecektir. Ülkeyi yönetenler bunun yanıtını vermelidir.
13 Temmuz 2013
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.